Anadolu'nun İslamlaşmasında ve Türkleşmesinde en önemli önderleri yetiştiren mektep, Ehl-i Beyt'in ahlakının, İslam anlayışının ete kemiğe büründüğü yol olan, Horasan Türkistan irfanın yaşandığı, yaşatıldığı ocak olan insan-ı kamillerin züht, takvasının işlendiği, pratiğe dönüştüğü sufi yoludur.
Bu yol, İmam Rıza vesilesiyle Ehl-i Beyt'in İslam anlayışıyla, Kafkaslar'da, Türkistan'da çok sayıda gönül ehli Alperenler ve irşat ehli yetiştirdi.
Elest Bezminde Allah'a verdiğimiz sözü, yani "evet" dememizi bize hatırlatan isimlerin başın da Ehl-i Beyt aşk ocağında pişen Abdulkadir Geylani, Piri Türkistan Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Mevlana, Abdal Musa, Sarı Saltuk gibi önemli isimler gelmektedir.
Bezm-i Elest'te verilen sözün hatırlatılması için Allah'ın kullarına bu kutlu mesajı ulaştırmak için binlerce kilometre yolu aşarak, tahta kılıçlarla Anadolu'ya geldi bu kutlu erler.
Bu son dinin, son Peygamber'in o kutlu muştusunu hiçbir din, hiçbir millet ayırımı yapmadan Anadolu'ya, Balkanlar'a, Avrupa'nın içlerine kadar bu ilahi kelamı, Ehl-i Beyt anlayışını taşıdılar.
Adeta gittikleri yerlere, dokundukları insanlara Resulü Ekrem'in, Fatıma Annemin, İmam Ali'nin, İmam Hasan'ın, İmam Hüseyin'in aşklarının aşısını yaptılar. Bu yüzdendir ki günümüzde nerede bir mü'min, Müslüman varsa orada mutlaka bir Ehl-i Beyt sevdalısının imzası vardır.
Burada şöyle bir yanlış yapılıyor. Sanki Türkler Orta Asya'dan, çoraklıktan, kıtlıktan dolayı buralara yani Anadolu'ya geldiler.
Bu anlayış Türkün İslam'a yaptığı hizmeti gölgelemek içindir. Başka neler deniyor? Türkler at binmekten, kılıç kullanmaktan anlar ve çapulculuk yapar, onlar medeniyetten anlamaz, zaten bir medeniyetleri de yok ki!
Bu at sırtından inmeyen, bu beceriksizler mi, medeniyet inşa edecekler? Ortada gözüken bir medeniyetleri de varsa o da Bizans'tan, Rum'dan apararak ortaya çıktı gibi, Bizans kalıntılarını, artıklarını memnun edecek Türk milletini yok sayacak anlayışları okuyoruz, duyuyoruz. Bu söylenenler gerçek değil, doğru değil.
Bir defa her aklıselim, vicdan sahibi takdir eder ki son dinin bilgisiyle, hikmetiyle şereflenen Türk milleti bu anlayışı Fütüvvetle dünyanın her yerine taşıdı.
Tek gaye Allah'ın rızasıydı. Bunu da öyle gelişi güzel yapmadılar, bir plan ve program neticesinde yaptılar.
Bu programı İmam Rıza ocağından beslenen Türk milletinin içinden çıkmış olan Alperenlerin, Horasan Erenlerinin hayatlarında, yaptıklarında görüyoruz.
Bu insanlar bu topraklara geldiklerinde bu topraklarda yaşayan bütün Allah'ın kullarına söyleyecek bir sözleri vardı. Hepsini programlayacak bir kuşatıcılığa, zihin dünyasına ve kalbe sahiptiler. Bu yüce gönüllülük sayesinde Anadolu'daki otuz altı farklı etnik yapı İslam potasında eridi de Müslüman Türk olduk dediler.
Bu Alperenlerin, Horasan Pirlerinin, sufilerin, Türk İslam Pirlerinin son ekmel din olan İslam'ın ışığında insanın yaratılışına, evrenin yaratılışına dair, varlığa dair, insanın eğitimine yönelik bir programları vardı. O programlarla buralara geldiler. Bu programı uygulayacak hem zihne hem de gönüle hem de kabiliyete sahiptiler. Çünkü bunlar özel seçilmiş insanlardı.
(Devam edecek...)
- Matematiğin, fiziğin formülü mü yoksa insanlığın formülü mü? / 19.02.2024
- İnsanlığa insanlık yolculuğu şart / 15.01.2024
- Güçlü aile güçlü millet demektir / 19.12.2023
- Cumhuriyet yüz yaşında, nice yüzyıllara / 01.11.2023
- Saygı beyaz çizgimiz olmalı / 15.10.2023
- Dinin mücadelesi dinsizlikle değil din ile olmuştur / 10.09.2023
- Mum kadar ışığı yok, Kendini Güneş sananlar / 06.09.2023
- Merhamet, hürmet, muhabbet / 28.08.2023
- Aslında çifte kıble olmaz / 25.08.2023