Gaybet-i Suğra -1-
On birinci İmam olan Hasan el-Askerî’nin vefatından sonra, On ikinci İmam’ın Gaybet’i iki döneme ayrılmıştır. Bunlardan birincisi; İmam’ın Sâhibu’z-Zaman ile aynı olması, ikincisi de; İmam’ın gözden kaybolması, yani Gaybet’idir
20.07.2024 08:07:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





On birinci İmam olan Hasan el-Askerî'nin vefatından sonra, On ikinci İmam'ın Gaybet'i iki döneme ayrılmıştır. Bunlardan birincisi; İmam'ın Sâhibu'z-Zaman ile aynı olması, ikincisi de; İmam'ın gözden kaybolması, yani Gaybet'idir.
Hasan el Askeri'nin vefat ettiği 260/874 yılından 539 Dördüncü Sefir Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed es-Samarrî'nin vefat ettiği 329/942 540 yılına kadarki süre Muhammed el-Mehdî'nin "Gaybet-i Suğra" (Muhammed el-Mehdî'nin kısa süreliğine gözden kaybolması) dönemidir.
Muhammed el-Mehdî'nin Gaybet-i Suğra dönemi yaklaşık 70 yıl sürmüştür. Ancak kimilerine göre Gaybet'in başlangıcı Muhammed el-Mehdî'nin doğum tarihi 15 Şaban 255/29 Temmuz 869 yılından itibaren hesaplandığında Gaybet-i Suğra 74 yıl sürmektedir.
Kimilerine göre ise; Muhammed el-Mehdî, babası ölene kadar her ne kadar insanlara gösterilmemişse de gâib değil, saklı durumdadır.
Hasan el-Askerî vefat ettikten sonra imamet Muhammed el Mehdî'ye geçmiş olmalıdır. Bu yüzden Gaybet'in başlangıcı Hasan el-Askerî'nin vefatıyla başlamış olmaktadır. Dolayısı ile Muhammed el-Mehdî'nin babası ölene dek insanlardan gizli tutulması Gaybet-i Suğra'dan sayılmamalıdır.
Hasan el-Askerî'nin vefat etmesi ile Gaybet dönemi başlamıştır. Gâib olan İmam kendine seçtiği nâib vasıtası ile Ehl-i Beyt dostları arasında irtibat kurmuştur.
İmam'a yakın insanların Ehl-i Beyt dostları üzerinde önemli denebilecek tesirleri vardır. Artık bu noktadan itibaren İmamlar silsilesi son bulmuş, devreye vekil, sefir ya da nâib olarak adlandırılan Gâib İmam'ı temsil eden kişiler girmiştir. Tam bu noktada İmamîyye'nin teşekkülüne ve oluşumuna büyük katkı sağlayan olaylar dizisi meydana gelmiştir.
İmamî kaynaklarda, kırktan fazla âlimin bu konuda eser kaleme aldığı belirtilmektedir. Bunlar arasında; Ebu İshak İbrahim en-Nehavendî, Ebu'l-Abbas Ahmed b. Ali el-Eyadî, 543 Ebu'l-Hasen Ahmed b. Muhammed el-Cündî, 544 Ebu Abdillah Ahmed b. Muhammed el- Cevherî, Ebu Ali el-Hasen b. Muhammed el-Basrî, 545 Ebu'l- Hasan Hanzala b. Zekeriyya el-Kazvinî, 546 Ebu'l-Abbas Abdullah b. Ca'fer el-Himyerî el-Kummî, 547 Ali b. Mahzayar el-Ahvazî, 548 Fadl b. Şuzan en-Nişaburî 549 gibi âlimler sayılabilir.
Fakat bu âlimlerin söz konusu eserlerinin büyük bir ekseriyeti günümüze kadar gelememiştir. Bunlar hakkındaki malumat biyografik eserlerde nakledilen bilgilerle sınırlıdır.
Gaybet'in uzun sürmesi, muhalif grupların eleştirilerinin etkisi; İmamî âlimlerin, Gaybet'in hak olduğuna ilişkin eserler yazmalarına sebebiyet vermiştir.
Nitekim Kuleynî, "Usûl-i Kâfi" adlı eserinde Gaybet' konusunda önemli bilgiler nakletmektedir. Müellifin yaşadığı dönem ve ölüm tarihi, Gaybet inancının teşekkülü açısından oldukça dikkat çekicidir.
Zira onun ölüm tarihi, küçük Gaybet'in sona erdiği, yani Son Sefir'in vefat ettiği tarihle örtüşmektedir. Bu itibarla, Kuleynî'nin hayatı, İmam'ın Gaybet'te olduğu ve sefirlerin icraatta bulunduğu bir döneme tekabül etmektedir.
Yaşadığı dönemde İmamîyye Ehl-i Beyt Ekolü'nün Bağdat temsilcisi olduğu, onların ilmî önderliğini yaptığı ve İmamların haberlerini tedvin edip bunları naklettiği özellikleri de dikkate alınırsa; söz konusu eserin Gaybet hakkında önemli bilgiler içerdiği anlaşılır.
İlk dönem İmamîyye Ehl-i Beyt Ekolü'nün Gaybet anlayışını sağlıklı bir şekilde ortaya koyabilmek için Kuleynî'nin Usul-u Kâfi adlı eseri bizlere önemli bilgiler sunmaktadır. Özellikle el-Kâfi'nin "Kitabu'l-Hücce" bölümü konumuz açısından büyük önem taşımaktadır.
Nitekim Kuleynî, Usul'ün mukaddimesinde, "Kitabu'l-Hücce'yi, her ne kadar layık olduğu şekilde ikmal edemediysek de, biraz geniş tuttuk..." diyerek bu bölüme ayrı bir önem verdiğine vurgu yapmıştır.
İmamî âlimlerden Kuleynî'nin rivâyetleri, Gaybet inancının ifade edilmesi ve iki tür Gaybet'in olacağını açıklaması bakımından oldukça önemlidir. Ancak söz konusu esere genel bir bakış yapıldığında, burada İmam'ın kılıcıyla ortaya çıkmasından önce tek bir Gaybet'in olacağını haber veren rivâyetlerin çokluğu da gözden kaçmamaktadır.
Nitekim Kuleynî, Ca'fer es-Sâdık'tan, "Şüphesiz bu Sâhibu'l-Emr'in bir Gaybet'i vardır", diğer bir rivâyet, "Şüphesiz çocuk kıyam etmeden önce Gaybet'e girecektir..." şeklinde başlamış haberin devamında;
İmam'ın Gaybet'e girmesinden sonra Ehl-i Beyt sevenleri arasında ortaya çıkacak olan tartışmalar, "... İnsanlar O'nun doğumu hususunda şüpheye düşerler. Bazıları babasının ölümü sırasında O'nun ana karnında olduğunu, bazıları babasının ölümünden iki yıl önce doğduğunu, bazıları da babasının halef bırakmadan öldüğünü iddia ederler..." şekliyle ortaya konmuştur.
Abdülaziz E. Sachedina, bu rivâyetin, Nevbahtî'nin Hasan el-Askerî'nin ölümünden sonra ortaya çıkan tartışmaları izah ederken kullandığı üslupla aynı içerikte olduğunu, bu sebeple de Nevbahtî'nin Fıraku'ş-Şia'yı kaleme aldığı dönemde uydurulmuş olmasının ihtimal dâhilinde bulunduğunu ifade etmiştir.
Kuleynî'nin burada zikrettiği otuz bir rivâyetin dokuzunda Gaybet'in bir kere olacağı belirtilirken, sadece üç tanesinde "ğaybetani" ifadesi ile bunun iki defa olacağı açıklanmıştır.
Bunların ilkinde, "Kâim'in iki Gaybet'i vardır. Birinde Hicaz'da bulunacaktır. O insanları, görecek fakat insanlar onu göremeyecektir" denilmektedir.
Bu hadiste zikredilen "iki Gaybet'", küçük-büyük şeklinde iki Gaybet' olarak yorumlanamaz. Çünkü burada zamanın uzunluğuyla alakalı bir işaret yoktur.
Hasan el Askeri'nin vefat ettiği 260/874 yılından 539 Dördüncü Sefir Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed es-Samarrî'nin vefat ettiği 329/942 540 yılına kadarki süre Muhammed el-Mehdî'nin "Gaybet-i Suğra" (Muhammed el-Mehdî'nin kısa süreliğine gözden kaybolması) dönemidir.
Muhammed el-Mehdî'nin Gaybet-i Suğra dönemi yaklaşık 70 yıl sürmüştür. Ancak kimilerine göre Gaybet'in başlangıcı Muhammed el-Mehdî'nin doğum tarihi 15 Şaban 255/29 Temmuz 869 yılından itibaren hesaplandığında Gaybet-i Suğra 74 yıl sürmektedir.
Kimilerine göre ise; Muhammed el-Mehdî, babası ölene kadar her ne kadar insanlara gösterilmemişse de gâib değil, saklı durumdadır.
Hasan el-Askerî vefat ettikten sonra imamet Muhammed el Mehdî'ye geçmiş olmalıdır. Bu yüzden Gaybet'in başlangıcı Hasan el-Askerî'nin vefatıyla başlamış olmaktadır. Dolayısı ile Muhammed el-Mehdî'nin babası ölene dek insanlardan gizli tutulması Gaybet-i Suğra'dan sayılmamalıdır.
Hasan el-Askerî'nin vefat etmesi ile Gaybet dönemi başlamıştır. Gâib olan İmam kendine seçtiği nâib vasıtası ile Ehl-i Beyt dostları arasında irtibat kurmuştur.
İmam'a yakın insanların Ehl-i Beyt dostları üzerinde önemli denebilecek tesirleri vardır. Artık bu noktadan itibaren İmamlar silsilesi son bulmuş, devreye vekil, sefir ya da nâib olarak adlandırılan Gâib İmam'ı temsil eden kişiler girmiştir. Tam bu noktada İmamîyye'nin teşekkülüne ve oluşumuna büyük katkı sağlayan olaylar dizisi meydana gelmiştir.
İmamî kaynaklarda, kırktan fazla âlimin bu konuda eser kaleme aldığı belirtilmektedir. Bunlar arasında; Ebu İshak İbrahim en-Nehavendî, Ebu'l-Abbas Ahmed b. Ali el-Eyadî, 543 Ebu'l-Hasen Ahmed b. Muhammed el-Cündî, 544 Ebu Abdillah Ahmed b. Muhammed el- Cevherî, Ebu Ali el-Hasen b. Muhammed el-Basrî, 545 Ebu'l- Hasan Hanzala b. Zekeriyya el-Kazvinî, 546 Ebu'l-Abbas Abdullah b. Ca'fer el-Himyerî el-Kummî, 547 Ali b. Mahzayar el-Ahvazî, 548 Fadl b. Şuzan en-Nişaburî 549 gibi âlimler sayılabilir.
Fakat bu âlimlerin söz konusu eserlerinin büyük bir ekseriyeti günümüze kadar gelememiştir. Bunlar hakkındaki malumat biyografik eserlerde nakledilen bilgilerle sınırlıdır.
Gaybet'in uzun sürmesi, muhalif grupların eleştirilerinin etkisi; İmamî âlimlerin, Gaybet'in hak olduğuna ilişkin eserler yazmalarına sebebiyet vermiştir.
Nitekim Kuleynî, "Usûl-i Kâfi" adlı eserinde Gaybet' konusunda önemli bilgiler nakletmektedir. Müellifin yaşadığı dönem ve ölüm tarihi, Gaybet inancının teşekkülü açısından oldukça dikkat çekicidir.
Zira onun ölüm tarihi, küçük Gaybet'in sona erdiği, yani Son Sefir'in vefat ettiği tarihle örtüşmektedir. Bu itibarla, Kuleynî'nin hayatı, İmam'ın Gaybet'te olduğu ve sefirlerin icraatta bulunduğu bir döneme tekabül etmektedir.
Yaşadığı dönemde İmamîyye Ehl-i Beyt Ekolü'nün Bağdat temsilcisi olduğu, onların ilmî önderliğini yaptığı ve İmamların haberlerini tedvin edip bunları naklettiği özellikleri de dikkate alınırsa; söz konusu eserin Gaybet hakkında önemli bilgiler içerdiği anlaşılır.
İlk dönem İmamîyye Ehl-i Beyt Ekolü'nün Gaybet anlayışını sağlıklı bir şekilde ortaya koyabilmek için Kuleynî'nin Usul-u Kâfi adlı eseri bizlere önemli bilgiler sunmaktadır. Özellikle el-Kâfi'nin "Kitabu'l-Hücce" bölümü konumuz açısından büyük önem taşımaktadır.
Nitekim Kuleynî, Usul'ün mukaddimesinde, "Kitabu'l-Hücce'yi, her ne kadar layık olduğu şekilde ikmal edemediysek de, biraz geniş tuttuk..." diyerek bu bölüme ayrı bir önem verdiğine vurgu yapmıştır.
İmamî âlimlerden Kuleynî'nin rivâyetleri, Gaybet inancının ifade edilmesi ve iki tür Gaybet'in olacağını açıklaması bakımından oldukça önemlidir. Ancak söz konusu esere genel bir bakış yapıldığında, burada İmam'ın kılıcıyla ortaya çıkmasından önce tek bir Gaybet'in olacağını haber veren rivâyetlerin çokluğu da gözden kaçmamaktadır.
Nitekim Kuleynî, Ca'fer es-Sâdık'tan, "Şüphesiz bu Sâhibu'l-Emr'in bir Gaybet'i vardır", diğer bir rivâyet, "Şüphesiz çocuk kıyam etmeden önce Gaybet'e girecektir..." şeklinde başlamış haberin devamında;
İmam'ın Gaybet'e girmesinden sonra Ehl-i Beyt sevenleri arasında ortaya çıkacak olan tartışmalar, "... İnsanlar O'nun doğumu hususunda şüpheye düşerler. Bazıları babasının ölümü sırasında O'nun ana karnında olduğunu, bazıları babasının ölümünden iki yıl önce doğduğunu, bazıları da babasının halef bırakmadan öldüğünü iddia ederler..." şekliyle ortaya konmuştur.
Abdülaziz E. Sachedina, bu rivâyetin, Nevbahtî'nin Hasan el-Askerî'nin ölümünden sonra ortaya çıkan tartışmaları izah ederken kullandığı üslupla aynı içerikte olduğunu, bu sebeple de Nevbahtî'nin Fıraku'ş-Şia'yı kaleme aldığı dönemde uydurulmuş olmasının ihtimal dâhilinde bulunduğunu ifade etmiştir.
Kuleynî'nin burada zikrettiği otuz bir rivâyetin dokuzunda Gaybet'in bir kere olacağı belirtilirken, sadece üç tanesinde "ğaybetani" ifadesi ile bunun iki defa olacağı açıklanmıştır.
Bunların ilkinde, "Kâim'in iki Gaybet'i vardır. Birinde Hicaz'da bulunacaktır. O insanları, görecek fakat insanlar onu göremeyecektir" denilmektedir.
Bu hadiste zikredilen "iki Gaybet'", küçük-büyük şeklinde iki Gaybet' olarak yorumlanamaz. Çünkü burada zamanın uzunluğuyla alakalı bir işaret yoktur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.