Günümüzde bir tarihi olayı tek başına değerlendirmek mümkün değildir. Her olayın mutlaka geçmişte yaşanmış bir sosyolojik zemini vardır. Yeni yaşanmış bir olayın sebebi mutlaka bir önceki olayın sonucunda gizlidir. Tarihi bir olay tek bir halka değildir. Zincirin halkaları gibi birbirine kenetlenmiş ve koparılamayan bir dizi süreçtir. Tarihi bir olayı tek başına alıp laboratuvar ortamına sokup değerlendirmenin de imkanı yoktur.
İşte bu babda günümüz olaylarını değerlendirirken mutlaka kökenine inmek ve asıl sebeplerini görebilmek lazımdır. Tarih yaşayan ve hiç ölmeyecek olan canlı bir varlıktır. Sürekli olaylar dizisi akışını devam ettirmektedir. Olaylar değişir fakat sebep ve sonuçlar istisnalar hariç aynı istikameti gösterir. Bu konuda merhum Mehmet Akif Ersoy'un şu vurgusu çok önemlidir:
"Tarih tekerrürden ibarettir derler
İbret alınsaydı hiç tekerrür eder miydi tarih".
İşte Osmanlı'nın sonunu hazırlayan ve Türkiye Cumhuriyeti'ni parçalamak isteyen tablo devam edegelen tablolar zinciridir. Dün Osmanlı'yı Avrupa'dan atan Sevr'i dayatan zihniyet ile bugün Türkiye üzerinde Pontus Rum, Kıta Sahanlığı, Kıbrıs Meselesi, Kars Antlaşması'nın ihlali, Ekümeniklik, Dinlerarası Diyalog gibi meseleleri Türkiye'nin gündemine getirip bu vatanın dibine kiprit suyu dökmeye çalışan zihniyet yeni dünya düzeni adı altında dünyayı sömürme zihniyetidir.
Hastalık aynı hastalıktır. O halde çareler de hastalığa göre verilmelidir. Şu anda Türkiye ekonomik bir köleliğin, esaretin içerisine itilmiştir. Bunun peşinden siyasi ve hemen sonra da askeri bir işgalle ülkemiz karşı karşıya kalacaktır.
O zaman geç kalmadan çareler tek tek ortaya sunulup bu meselenin halledilmesi gerekmektedir. Bunu yaparken de aynı, tarihteki gibi başarıya ulaşmış metodları uygulamak en güzeli olacaktır.
Bakın tarihte bu nasıl yapılmış? Mondros Mütarekesinden sonra ülke yer yer İngiliz, Fransız, Yunan işgaline uğramıştır. Bu işgaller karşısında vatansever aydınların ortaklaşa yaptıkları ilk iş tehlikenin vehametini anlatmak için mitingler düzenlemek olmuştur. Bunların en önemlileri Doğancılar (Üsküdar) Sultanahmet I-II, Fatih, Siirt, Denizli, Çankırı, Giresun, Tirebolu, Trabzon, Kars, Erzurum mitingleri ve daha buraya yazamadığımız vatanın dört bir tarafında yapılan miting ve protestolardır.
Atatürk'ün Samsun'a çıkıp kurtuluş savaşını başlattıktan sonra yaptığı ilk iş Havza'da miting düzenlemek olmuştur. Atatürk sadece Havza'da miting yapmakla kalmamış Havza'dan yurdun dört bir tarafına çektiği telgraflarla bulundukları bölgelerdeki mülki amir ve önde gelenlere mitingler düzenlenmesi talimatını vermiştir.
Bu mitinglerden amaç şudur. Ülkedeki tüm insanların düşüncesi ne olursa olsun ortak payda olan bağımsız bir vatan özlemi etrafında birleştirmektir. İnsanların gönlündeki kurtuluş ateşini yakmak, ezilmişlik, yenilmişlik psikolojisinden arındırıp bağımızlık yolunda halkın adım atmasını sağlamaktır. Böylece milleti karamsarlık ortamından kurtarıp muzafferlik edasına büründürmektir.
Elbette o gün de aynı günümüzde olduğu gibi Avrupa tutkunları, Amerikan mandacıları, İngiliz muhipleri mevcuttu. Ama atalarımızın dediği gibi; "İt ürür kervan yürür" ve yürümüştür de. Karanlıkta kan emerek beslenen bazı yaratıklar elbette o gün de güneşten rahatsız olmuştur, bu gün de olmaktadırlar.
İşte size çarpıcı bir kaç olayla o gün söylenenle bugün söylenenin farklı olmadığını anlatmaya çalışacağım. 18 Mayıs 1919 İzmir'in işgalini protesto etmek üzere toplanan üniversite profesörlerinin söylediği ana tema şuydu: "Bağımsız bir millet için, icabında esir olmamak üzere, kuvvetlerini kullanmak lazımdır; bu vesile ile başlaması gereken mücadelenin en başında üniversitelerin olması gerekir."
19 Mayıs 1919 Fatih Mitingi. Kürsüde bu kez Halide Edip Adıvar var. Şöyle sesleniyor: "Arkadaşlar bugün buraya toplanan şu halk topluluğunun bir tek isteği var. O da en tabii haklarının kendisinden alınmamasıdır. İsteyeceğimiz, sade, yüksek ve yüce bir haktır.
22 Mayıs 1919 Kadıköy mitingi. Kurtuluş savaşında bir erkek gibi kocasının yanında mücadele etmiş bir delikanlı kadın Münevver Saime Hanım kalabalığa şöyle sesleniyor: "Heyecanlarımız, kanlarımız söndürülse bile göğsümüzde milliyetten yapılmış bir kalp var ki, onda bir yabancının, bir düşmanın ne ihtirası, ne korkusu yaşar. Onun göklerini kaplayacak ancak istiklal havasıdır. Ben kendimi hürriyeti gaspedilmiş bir milletin kızı tutarak istikbalime nasıl yürüyeceğimi söyleyeceğim. Bu sözlerim, kollarımızı bağlamak isteyenler için dikkate değer olmalı. Oğlum bana "Ben neyim?" diye sorduğun gün ona, göklerden haykıran bir melek gibi, "büyük tarihli Türksün!" diye hitap edeceğim."
Yine Adana'da Fransız işgalinden faydalanan bir Ermeni fedai, evinin önünden hiç bir şekilde bir Türk'ü geçirmeyeceğini belirtmiştir. Etrafındaki çetelerle buradan geçen Türkleri öldürtmüştür. İbrahim Bey diye anılan bir delikanlı atının üzerinde silahını ata ata "Bu vatan bizimdir, bizim kalacaktır" diyerek burayı geçmiştir.
Şu anda yapılan ekonomik, kültürel ve siyasi bir işgaldir. Her dönemin kendi şartları vardır. Şartlar içinde düşmana karşı konulmalıdır.
Metod aynıdır, oyun aynıdır, çareler yeni şartlarla beraber yine aynı yöntemlerdir.
İşte bu babda günümüz olaylarını değerlendirirken mutlaka kökenine inmek ve asıl sebeplerini görebilmek lazımdır. Tarih yaşayan ve hiç ölmeyecek olan canlı bir varlıktır. Sürekli olaylar dizisi akışını devam ettirmektedir. Olaylar değişir fakat sebep ve sonuçlar istisnalar hariç aynı istikameti gösterir. Bu konuda merhum Mehmet Akif Ersoy'un şu vurgusu çok önemlidir:
"Tarih tekerrürden ibarettir derler
İbret alınsaydı hiç tekerrür eder miydi tarih".
İşte Osmanlı'nın sonunu hazırlayan ve Türkiye Cumhuriyeti'ni parçalamak isteyen tablo devam edegelen tablolar zinciridir. Dün Osmanlı'yı Avrupa'dan atan Sevr'i dayatan zihniyet ile bugün Türkiye üzerinde Pontus Rum, Kıta Sahanlığı, Kıbrıs Meselesi, Kars Antlaşması'nın ihlali, Ekümeniklik, Dinlerarası Diyalog gibi meseleleri Türkiye'nin gündemine getirip bu vatanın dibine kiprit suyu dökmeye çalışan zihniyet yeni dünya düzeni adı altında dünyayı sömürme zihniyetidir.
Hastalık aynı hastalıktır. O halde çareler de hastalığa göre verilmelidir. Şu anda Türkiye ekonomik bir köleliğin, esaretin içerisine itilmiştir. Bunun peşinden siyasi ve hemen sonra da askeri bir işgalle ülkemiz karşı karşıya kalacaktır.
O zaman geç kalmadan çareler tek tek ortaya sunulup bu meselenin halledilmesi gerekmektedir. Bunu yaparken de aynı, tarihteki gibi başarıya ulaşmış metodları uygulamak en güzeli olacaktır.
Bakın tarihte bu nasıl yapılmış? Mondros Mütarekesinden sonra ülke yer yer İngiliz, Fransız, Yunan işgaline uğramıştır. Bu işgaller karşısında vatansever aydınların ortaklaşa yaptıkları ilk iş tehlikenin vehametini anlatmak için mitingler düzenlemek olmuştur. Bunların en önemlileri Doğancılar (Üsküdar) Sultanahmet I-II, Fatih, Siirt, Denizli, Çankırı, Giresun, Tirebolu, Trabzon, Kars, Erzurum mitingleri ve daha buraya yazamadığımız vatanın dört bir tarafında yapılan miting ve protestolardır.
Atatürk'ün Samsun'a çıkıp kurtuluş savaşını başlattıktan sonra yaptığı ilk iş Havza'da miting düzenlemek olmuştur. Atatürk sadece Havza'da miting yapmakla kalmamış Havza'dan yurdun dört bir tarafına çektiği telgraflarla bulundukları bölgelerdeki mülki amir ve önde gelenlere mitingler düzenlenmesi talimatını vermiştir.
Bu mitinglerden amaç şudur. Ülkedeki tüm insanların düşüncesi ne olursa olsun ortak payda olan bağımsız bir vatan özlemi etrafında birleştirmektir. İnsanların gönlündeki kurtuluş ateşini yakmak, ezilmişlik, yenilmişlik psikolojisinden arındırıp bağımızlık yolunda halkın adım atmasını sağlamaktır. Böylece milleti karamsarlık ortamından kurtarıp muzafferlik edasına büründürmektir.
Elbette o gün de aynı günümüzde olduğu gibi Avrupa tutkunları, Amerikan mandacıları, İngiliz muhipleri mevcuttu. Ama atalarımızın dediği gibi; "İt ürür kervan yürür" ve yürümüştür de. Karanlıkta kan emerek beslenen bazı yaratıklar elbette o gün de güneşten rahatsız olmuştur, bu gün de olmaktadırlar.
İşte size çarpıcı bir kaç olayla o gün söylenenle bugün söylenenin farklı olmadığını anlatmaya çalışacağım. 18 Mayıs 1919 İzmir'in işgalini protesto etmek üzere toplanan üniversite profesörlerinin söylediği ana tema şuydu: "Bağımsız bir millet için, icabında esir olmamak üzere, kuvvetlerini kullanmak lazımdır; bu vesile ile başlaması gereken mücadelenin en başında üniversitelerin olması gerekir."
19 Mayıs 1919 Fatih Mitingi. Kürsüde bu kez Halide Edip Adıvar var. Şöyle sesleniyor: "Arkadaşlar bugün buraya toplanan şu halk topluluğunun bir tek isteği var. O da en tabii haklarının kendisinden alınmamasıdır. İsteyeceğimiz, sade, yüksek ve yüce bir haktır.
22 Mayıs 1919 Kadıköy mitingi. Kurtuluş savaşında bir erkek gibi kocasının yanında mücadele etmiş bir delikanlı kadın Münevver Saime Hanım kalabalığa şöyle sesleniyor: "Heyecanlarımız, kanlarımız söndürülse bile göğsümüzde milliyetten yapılmış bir kalp var ki, onda bir yabancının, bir düşmanın ne ihtirası, ne korkusu yaşar. Onun göklerini kaplayacak ancak istiklal havasıdır. Ben kendimi hürriyeti gaspedilmiş bir milletin kızı tutarak istikbalime nasıl yürüyeceğimi söyleyeceğim. Bu sözlerim, kollarımızı bağlamak isteyenler için dikkate değer olmalı. Oğlum bana "Ben neyim?" diye sorduğun gün ona, göklerden haykıran bir melek gibi, "büyük tarihli Türksün!" diye hitap edeceğim."
Yine Adana'da Fransız işgalinden faydalanan bir Ermeni fedai, evinin önünden hiç bir şekilde bir Türk'ü geçirmeyeceğini belirtmiştir. Etrafındaki çetelerle buradan geçen Türkleri öldürtmüştür. İbrahim Bey diye anılan bir delikanlı atının üzerinde silahını ata ata "Bu vatan bizimdir, bizim kalacaktır" diyerek burayı geçmiştir.
Şu anda yapılan ekonomik, kültürel ve siyasi bir işgaldir. Her dönemin kendi şartları vardır. Şartlar içinde düşmana karşı konulmalıdır.
Metod aynıdır, oyun aynıdır, çareler yeni şartlarla beraber yine aynı yöntemlerdir.
Recep Sarıhan / diğer yazıları
- Millet zengin olursa, devlet de zengin olur / 07.01.2011
- ABD ile ilişkilerde hazan dönemi / 14.07.2003
- Dünden bugüne Avrupa'ya uydurulma yasaları-III / 12.07.2003
- Dünden bugüne Avrupa'ya uydurulma yasaları-II / 11.07.2003
- Dünden bugüne Avrupa'ya uydurulma yasaları / 10.07.2003
- Beyaz goncaların kızıla boyandığı mukaddes topraklar-II / 06.04.2003
- Beyaz goncaların kızıla boyandığı mukaddes topraklar-I / 05.04.2003
- AB Uyum Yasaları ve Filistin manzarası / 27.09.2002
- Mukayeseli tarım politikaları / 25.09.2002
- Emir Karatekin diyarından selamlar / 21.09.2002
- ABD ile ilişkilerde hazan dönemi / 14.07.2003
- Dünden bugüne Avrupa'ya uydurulma yasaları-III / 12.07.2003
- Dünden bugüne Avrupa'ya uydurulma yasaları-II / 11.07.2003
- Dünden bugüne Avrupa'ya uydurulma yasaları / 10.07.2003
- Beyaz goncaların kızıla boyandığı mukaddes topraklar-II / 06.04.2003
- Beyaz goncaların kızıla boyandığı mukaddes topraklar-I / 05.04.2003
- AB Uyum Yasaları ve Filistin manzarası / 27.09.2002
- Mukayeseli tarım politikaları / 25.09.2002
- Emir Karatekin diyarından selamlar / 21.09.2002