Aralık ayı yaklaştıkça Haçlı Avrupası, Ankara'dakilere yönelik "presleme"sini arttırıyor.
Şimdi de papazlar konuşuyor. Papa "Türkiye" lafını duyunca canlanıyor, kafasını kaldırıyor; "Asla asla!" manasında "ıı... ıı..." diyor.
Fethullah Gülen'in "Papalık misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz" ikrarıyla Papa'ya yaptığı ziyaret, kendisine yetti; ama "icraatları"yla bu "Papalık misyonu"nun politik ayağını üstlenen AKP'nin "AB sevdası"na yetmedi.
Papa, Tayyip Erdoğan'ın "kendisinin bizzat ziyaret etmesi"ni bekliyor. Yoksa AB hayaline dair Erdoğan'ın yetindiği şu "şartlı üyelik statüsü" bile yatar...
Değişmedik, değiştirilmedik ne kaldı ki AB hayali uğruna?
"Papalık misyonu"nun bir parçası diyalogcular, "İslam imanı"nın rükünlerini dahi değiştirdiler; Müslüman olmak için "Muhammed'ur Rasûlüllah demeye hacet yok" dediler.
Daha ne diyeceklerdi? Daha neyi değiştireceklerdi?
İmanın ifadesi olan "Kelime-i tevhid"in iki esasından birini rafa kaldırdıktan sonra daha değişecek bir şey kalmadı ki...
AKP'nin icraatları misyonun "politik caba"sı.
Papaz cübbesi giymek mi dersiniz, camiyi kiliseye çevirmek mi dersiniz, Müslüman mahallesinde mantar gibi kilise türetmek mi dersiniz, başörtülüye ve çoluk çocuğuna evinin bir köşesinde Kur'an öğretmek için kendince kurs açanlara 2-3 yıl hapis cezası düzenlemesi mi dersiniz, cepleri dolarlarla dolu yabancılara vatan topraklarının satışı ve tapularının verilmesi mi dersiniz, Ruhban okulunun açılması mı dersiniz, Müslüman milletimizin çocuklarının okullarındaki Din dersi kitaplarında tüm inançların "güya eşit" öğretilmesi mi dersiniz; AKP'nin Papalık'ı sevindiren sayılamayacak pek çok icraatı var.
Fakat Papa ve papazlar hala razı gelmiyorlar. "Bu Türkiye'nin AB'de işi olamaz" diyorlar.
"Papalığı sevindiren" bu AKP icraatlarının hepsinin önünde ve hepsinden daha vahimi; "Tevhid cümlesi"nden Muhammed'ur Rasûlüllah" cümlesinin çıkartılarak da "Müslüman olunabileceği" şeklinde, "İslam akaidine göre küfür" olan bir anlayışın "diyalogcular kanalı"yla hızla yaygınlaştırılmasıdır.
"Tek kişide çok pasaport" örneğiyle ifade ettikleri "güya tek kişide çok dinlilik" gibi "İslam akaidine göre katıksız bir küfrün" Müslüman mahallesinde tezgâhlanmasıdır.
Birçok koldan yapılan "değişme ve değiştirme seferberliği"ne razı gelmiyorlar Papazlar ve Papa. Bizim AB'cilerin ve diyalogcuların şu "değişmiş ahvali"ne de razı olmuyorlar.
Bu sebeple, Tayyip Erdoğan'ın Papa'ya bizzat ziyaret etmesi gerekiyor. Papa kendisini bekliyor.
Papa, aynı zamanda "Vatikan Din Devleti"nin başıdır biliyorsunuz.
Devlet Bakanı Mehmet Aydın da bu işte kâfi gelmez.
Daha geçen hafta Papa II. Jean Paul, yazlık ikametgahı Castel Gandolfo'da, Avrupa Anayasası'nda kıtanın Hıristiyan kökenlerinin vurgulanması gerektiğine ilişkin görüşünü yineleyerek, "Avrupa kendini bulmalı ve Hıristiyan kökenleriyle buluşmalı'' diyor gençlere.
Dün de kardinali Ratzinger'e ne söyletiyor biliyor musunuz?
"Türkiye, tarihte daima farklı bir medeniyeti ve farklı bir kıtayı temsil etti. Devamlı olarak Avrupa'ya tezat oluşturdu, her zaman Avrupa için tezat oluşturur.. Osmanlı İmparatorluğu, Hilal sancaklarıyla geçmişte Viyana kapılarına kadar dayandı. İslam'ın sancaktarı olarak asırlarca Balkanlar'ın sahibi oldu. Bunu unutmazlıktan gelemeyiz. Türkiye'nin yeri Avrupa değil, kendi tarih, kültür ve iman coğrafyasıdır. Bu iki kıtayı, bu iki tarihi, bu iki medeniyeti özdeşleştirmek çok büyük bir hata olur. İslam toplumuyla AB arasında işbirliği yapılsın, radikal dinciliğe karşı birlikte mücadele edilsin. Lakin AB'nin, Hıristiyan geçmişini ve tarihsel gerçeğini reddetmesini yanlış buluyoruz."
Şu "değişmiş" yerli diyalogcularımızın ve AB'cilerimizin kapısının eşiğini aşındırdıkları Vatikan Dinsel Öğretiler Kurulu Başkanı Kardinal Joseph Ratzinger diyor bunu.
Kardinal, kendi kitabının ortasından konuşuyor, yüreğinin ortasından konuşuyor, inancının merkezinden konuşuyor, kültürünün mihverinden konuşuyor, kendi tarihinin yapraklarının arasından konuşuyor.
Ya bizimkiler nereden konuşuyor?
Keşke sadece ve sadece "işkembe-i kübra"larından konuşsalar.
Bizimkiler de "kendi yürekleri"nden konuşuyorlar; asıl tehlikelisi bu zaten...
Ama milletimizin kitabının ortasından konuşmuyorlar, milletimizin yüreğinin ortasından konuşmuyorlar, milletimizin inancının merkezinden konuşmuyorlar, milletimizin kültürünün mihverinden konuşmuyorlar, milletimizin tarihinin yapraklarının arasından konuşmuyorlar.
Konuşsalar; zaten boş ve ham AB hayalleriyle yıllardan beri milletimize vaktini, kaynaklarını ve medeniyetini kaybettirmezlerdi.
Kardinalin "değişim seviyesine razı olmayıp" savurduğu tam o noktada Yunanistan Başbakanı Karamanlis, dostu Erdoğan'a sahip çıkarak "Erdoğan İslamcı eğilimlere uzak'' diyor.
Bu uzaklık, bakalım, AB hayalinde ne kadar "kişiye özel şartlı yol" aldıracak; Aralık'ta göreceğiz.
Şimdi de papazlar konuşuyor. Papa "Türkiye" lafını duyunca canlanıyor, kafasını kaldırıyor; "Asla asla!" manasında "ıı... ıı..." diyor.
Fethullah Gülen'in "Papalık misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz" ikrarıyla Papa'ya yaptığı ziyaret, kendisine yetti; ama "icraatları"yla bu "Papalık misyonu"nun politik ayağını üstlenen AKP'nin "AB sevdası"na yetmedi.
Papa, Tayyip Erdoğan'ın "kendisinin bizzat ziyaret etmesi"ni bekliyor. Yoksa AB hayaline dair Erdoğan'ın yetindiği şu "şartlı üyelik statüsü" bile yatar...
Değişmedik, değiştirilmedik ne kaldı ki AB hayali uğruna?
"Papalık misyonu"nun bir parçası diyalogcular, "İslam imanı"nın rükünlerini dahi değiştirdiler; Müslüman olmak için "Muhammed'ur Rasûlüllah demeye hacet yok" dediler.
Daha ne diyeceklerdi? Daha neyi değiştireceklerdi?
İmanın ifadesi olan "Kelime-i tevhid"in iki esasından birini rafa kaldırdıktan sonra daha değişecek bir şey kalmadı ki...
AKP'nin icraatları misyonun "politik caba"sı.
Papaz cübbesi giymek mi dersiniz, camiyi kiliseye çevirmek mi dersiniz, Müslüman mahallesinde mantar gibi kilise türetmek mi dersiniz, başörtülüye ve çoluk çocuğuna evinin bir köşesinde Kur'an öğretmek için kendince kurs açanlara 2-3 yıl hapis cezası düzenlemesi mi dersiniz, cepleri dolarlarla dolu yabancılara vatan topraklarının satışı ve tapularının verilmesi mi dersiniz, Ruhban okulunun açılması mı dersiniz, Müslüman milletimizin çocuklarının okullarındaki Din dersi kitaplarında tüm inançların "güya eşit" öğretilmesi mi dersiniz; AKP'nin Papalık'ı sevindiren sayılamayacak pek çok icraatı var.
Fakat Papa ve papazlar hala razı gelmiyorlar. "Bu Türkiye'nin AB'de işi olamaz" diyorlar.
"Papalığı sevindiren" bu AKP icraatlarının hepsinin önünde ve hepsinden daha vahimi; "Tevhid cümlesi"nden Muhammed'ur Rasûlüllah" cümlesinin çıkartılarak da "Müslüman olunabileceği" şeklinde, "İslam akaidine göre küfür" olan bir anlayışın "diyalogcular kanalı"yla hızla yaygınlaştırılmasıdır.
"Tek kişide çok pasaport" örneğiyle ifade ettikleri "güya tek kişide çok dinlilik" gibi "İslam akaidine göre katıksız bir küfrün" Müslüman mahallesinde tezgâhlanmasıdır.
Birçok koldan yapılan "değişme ve değiştirme seferberliği"ne razı gelmiyorlar Papazlar ve Papa. Bizim AB'cilerin ve diyalogcuların şu "değişmiş ahvali"ne de razı olmuyorlar.
Bu sebeple, Tayyip Erdoğan'ın Papa'ya bizzat ziyaret etmesi gerekiyor. Papa kendisini bekliyor.
Papa, aynı zamanda "Vatikan Din Devleti"nin başıdır biliyorsunuz.
Devlet Bakanı Mehmet Aydın da bu işte kâfi gelmez.
Daha geçen hafta Papa II. Jean Paul, yazlık ikametgahı Castel Gandolfo'da, Avrupa Anayasası'nda kıtanın Hıristiyan kökenlerinin vurgulanması gerektiğine ilişkin görüşünü yineleyerek, "Avrupa kendini bulmalı ve Hıristiyan kökenleriyle buluşmalı'' diyor gençlere.
Dün de kardinali Ratzinger'e ne söyletiyor biliyor musunuz?
"Türkiye, tarihte daima farklı bir medeniyeti ve farklı bir kıtayı temsil etti. Devamlı olarak Avrupa'ya tezat oluşturdu, her zaman Avrupa için tezat oluşturur.. Osmanlı İmparatorluğu, Hilal sancaklarıyla geçmişte Viyana kapılarına kadar dayandı. İslam'ın sancaktarı olarak asırlarca Balkanlar'ın sahibi oldu. Bunu unutmazlıktan gelemeyiz. Türkiye'nin yeri Avrupa değil, kendi tarih, kültür ve iman coğrafyasıdır. Bu iki kıtayı, bu iki tarihi, bu iki medeniyeti özdeşleştirmek çok büyük bir hata olur. İslam toplumuyla AB arasında işbirliği yapılsın, radikal dinciliğe karşı birlikte mücadele edilsin. Lakin AB'nin, Hıristiyan geçmişini ve tarihsel gerçeğini reddetmesini yanlış buluyoruz."
Şu "değişmiş" yerli diyalogcularımızın ve AB'cilerimizin kapısının eşiğini aşındırdıkları Vatikan Dinsel Öğretiler Kurulu Başkanı Kardinal Joseph Ratzinger diyor bunu.
Kardinal, kendi kitabının ortasından konuşuyor, yüreğinin ortasından konuşuyor, inancının merkezinden konuşuyor, kültürünün mihverinden konuşuyor, kendi tarihinin yapraklarının arasından konuşuyor.
Ya bizimkiler nereden konuşuyor?
Keşke sadece ve sadece "işkembe-i kübra"larından konuşsalar.
Bizimkiler de "kendi yürekleri"nden konuşuyorlar; asıl tehlikelisi bu zaten...
Ama milletimizin kitabının ortasından konuşmuyorlar, milletimizin yüreğinin ortasından konuşmuyorlar, milletimizin inancının merkezinden konuşmuyorlar, milletimizin kültürünün mihverinden konuşmuyorlar, milletimizin tarihinin yapraklarının arasından konuşmuyorlar.
Konuşsalar; zaten boş ve ham AB hayalleriyle yıllardan beri milletimize vaktini, kaynaklarını ve medeniyetini kaybettirmezlerdi.
Kardinalin "değişim seviyesine razı olmayıp" savurduğu tam o noktada Yunanistan Başbakanı Karamanlis, dostu Erdoğan'a sahip çıkarak "Erdoğan İslamcı eğilimlere uzak'' diyor.
Bu uzaklık, bakalım, AB hayalinde ne kadar "kişiye özel şartlı yol" aldıracak; Aralık'ta göreceğiz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019