İbrahim bin Edhem Hz.
İbrahim bin Edhem bir gün deniz kenarında oturmuş, elbisesini dikiyordu. Memleketin valisi yanındakilerle birlikte oradan geçerken İbrahim bin Edhem hazretlerinin başında durdu. Vali onu seyrederken şöyle düşündü: "Bak şu dünün hükümdarına! Böyle yapmakla eline ne geçti?" İbrahim bin Edhem valinin aklından geçenleri anlamıştı. Kaldırıp iğnesini denize fırlattı. Sonra, "Balıklar iğnemi getirin" deyince, bir balık, ağzında İbrahim Edhem'in denize attığı iğneyi getirdi. İbrahim bin Edhem iğneyi balığın ağzından aldıktan sonra valiye döndü: "Elime bu iğne geçti!" buyurdu. "Yani; ben Allah-ü Teala'dan gayri olanları bırakıp, bütün varlığımla O'na döndüğüm için, bu balıkları bana hizmetçi etti ve bana bu kerameti verdi!" demek istedi.
Huzeyfe-i Mer'aşi, İbrahim bin Edhem'e hizmet ederdi. Sebebini sorduklarında şöyle anlattı: "Mekke'ye giderken çok acıkmıştık. Kûfe'ye gelince, açlıktan yürüyemez oldum. "Açlıktan kuvvetsiz mi kaldın?" dedi. "Evet!" dedim. Hokka, kalem, kağıt istedi. Bulup getirdim. "Bismillahirrahmanirrahim. Herşeyde, her halde sana güvenilen Rabbim! Her şeyi veren Sensin. Sana her an hamd ve şükreder, seni bir an unutmam. Aç, susuz ve çıplak kaldım. İlk üçü, benim vazifemdir. Elbette yaparım. Son üçünü sen söz verdin. Senden bekliyorum" yazıp, bana verdi ve; "Dışarı git ve Allah-ü Teala'dan başka kimseden bir şey umma ve ilk karşılaştığın adama bu kağıdı ver" dedi. Dışarı çıktım. İlk olarak; deve üstünde biri ile karşılaştım. Kağıdı ona verdim. Okudu, ağlamaya başladı. "Bunu kim yazdı?" dedi. "Camide birisi" dedim. Bana bir kese altın verdi. İçinde altmış dinar vardı. Bunun kim olduğunu sonradan etraftakilere sordum. Nasranidir (yani Hıristiyan'dır) dediler. İbrahim bin Edhem'e bunları anlattım. "Keseye elini sürme. Sahibi şimdi gelir" buyurdu. Az zaman sonra Nasrani, İbrahim bin Edhem'in huzuruna geldi. "Bu yazıyı yazan siz misiniz?" dedi. "Evet!" cevabını alınca; "Çok düşündüm, böyle bir yazıyı yazanın Allah'a olan tevvekkülü, ancak hak olan bir dinde olur. Bu parayı verdiğim kimseyi takib ederek huzurunuza geldim. Bana İslamiyet'i anlatır mısınız? diyerek, kelime-i şehadeti söyledi ve Müslüman oldu."
Bir kimse kendisinden nasihat isteyince: "Bağlı olanı aç, açık olanı kapa" buyurdu. O kimse; "Bunu anlamadım" deyince; "Kesenin ağzını aç, cömert ol, açık olan dilini de tut konuşma" izah diyerek buyurdular.
Birisiyle arkadaş oldu. Bu arkadaşlıkları bir müddet devam edip, zaman gelip ayrılmaları icab edince, arkadaşı: "Uzun zaman arkadaşlık ettik bir ayıbımı gördünse söyle bir daha yapmayayım" dedi. İbrahim bin Edhem cevabında: "Kardeşim sende bir ayıp görmedim. Ben sana daima sevgi gözü ile baktım. Onun için seni hep iyi buldum. Senden gördüklerim hep iyi şeylerdi. Ayıp arıyorsan başkalarına sor" buyurdular.
Kendisine, "sen kimin kulusun?" dediler. Titredi, yere düştü ve kendinden geçip yerde çırpınmaya başladı. Bir müddet sonra kendine geldi. Kalktı ve bir ayet-i kerime okudu. "Niçin cevap vermedin?" dediler. İbrahim bin Edhem; "Korktum, eğer O'nun kuluyum desem, benden kulluk haklarını ister, değilim desem, bunu da diyemem" buyurdu.
İbrahim bin Edhem bir gün deniz kenarında oturmuş, elbisesini dikiyordu. Memleketin valisi yanındakilerle birlikte oradan geçerken İbrahim bin Edhem hazretlerinin başında durdu. Vali onu seyrederken şöyle düşündü: "Bak şu dünün hükümdarına! Böyle yapmakla eline ne geçti?" İbrahim bin Edhem valinin aklından geçenleri anlamıştı. Kaldırıp iğnesini denize fırlattı. Sonra, "Balıklar iğnemi getirin" deyince, bir balık, ağzında İbrahim Edhem'in denize attığı iğneyi getirdi. İbrahim bin Edhem iğneyi balığın ağzından aldıktan sonra valiye döndü: "Elime bu iğne geçti!" buyurdu. "Yani; ben Allah-ü Teala'dan gayri olanları bırakıp, bütün varlığımla O'na döndüğüm için, bu balıkları bana hizmetçi etti ve bana bu kerameti verdi!" demek istedi.
Huzeyfe-i Mer'aşi, İbrahim bin Edhem'e hizmet ederdi. Sebebini sorduklarında şöyle anlattı: "Mekke'ye giderken çok acıkmıştık. Kûfe'ye gelince, açlıktan yürüyemez oldum. "Açlıktan kuvvetsiz mi kaldın?" dedi. "Evet!" dedim. Hokka, kalem, kağıt istedi. Bulup getirdim. "Bismillahirrahmanirrahim. Herşeyde, her halde sana güvenilen Rabbim! Her şeyi veren Sensin. Sana her an hamd ve şükreder, seni bir an unutmam. Aç, susuz ve çıplak kaldım. İlk üçü, benim vazifemdir. Elbette yaparım. Son üçünü sen söz verdin. Senden bekliyorum" yazıp, bana verdi ve; "Dışarı git ve Allah-ü Teala'dan başka kimseden bir şey umma ve ilk karşılaştığın adama bu kağıdı ver" dedi. Dışarı çıktım. İlk olarak; deve üstünde biri ile karşılaştım. Kağıdı ona verdim. Okudu, ağlamaya başladı. "Bunu kim yazdı?" dedi. "Camide birisi" dedim. Bana bir kese altın verdi. İçinde altmış dinar vardı. Bunun kim olduğunu sonradan etraftakilere sordum. Nasranidir (yani Hıristiyan'dır) dediler. İbrahim bin Edhem'e bunları anlattım. "Keseye elini sürme. Sahibi şimdi gelir" buyurdu. Az zaman sonra Nasrani, İbrahim bin Edhem'in huzuruna geldi. "Bu yazıyı yazan siz misiniz?" dedi. "Evet!" cevabını alınca; "Çok düşündüm, böyle bir yazıyı yazanın Allah'a olan tevvekkülü, ancak hak olan bir dinde olur. Bu parayı verdiğim kimseyi takib ederek huzurunuza geldim. Bana İslamiyet'i anlatır mısınız? diyerek, kelime-i şehadeti söyledi ve Müslüman oldu."
Bir kimse kendisinden nasihat isteyince: "Bağlı olanı aç, açık olanı kapa" buyurdu. O kimse; "Bunu anlamadım" deyince; "Kesenin ağzını aç, cömert ol, açık olan dilini de tut konuşma" izah diyerek buyurdular.
Birisiyle arkadaş oldu. Bu arkadaşlıkları bir müddet devam edip, zaman gelip ayrılmaları icab edince, arkadaşı: "Uzun zaman arkadaşlık ettik bir ayıbımı gördünse söyle bir daha yapmayayım" dedi. İbrahim bin Edhem cevabında: "Kardeşim sende bir ayıp görmedim. Ben sana daima sevgi gözü ile baktım. Onun için seni hep iyi buldum. Senden gördüklerim hep iyi şeylerdi. Ayıp arıyorsan başkalarına sor" buyurdular.
Kendisine, "sen kimin kulusun?" dediler. Titredi, yere düştü ve kendinden geçip yerde çırpınmaya başladı. Bir müddet sonra kendine geldi. Kalktı ve bir ayet-i kerime okudu. "Niçin cevap vermedin?" dediler. İbrahim bin Edhem; "Korktum, eğer O'nun kuluyum desem, benden kulluk haklarını ister, değilim desem, bunu da diyemem" buyurdu.