İmam-ı Azam Ebu Hanife Hz.
Haram ve şüphelilerden şiddetle sakınan İmâm-ı A'zam Ebû Hanife hazretleri helal lokma hususunda buyurdu ki:
"Dinin alış-veriş kısmını bilmeyen, haram lokmadan kurtulamaz ve ibadetlerin sevabını bulamaz. Zahmetleri boşa gider, azaba yakalanır ve çok pişman olur."
İmâm-ı A'zam'ın yaşadığı devir, Emeviler ve Abbasiler zamanına isabet etmektedir. Ömrünün elli iki yılını Emeviler, on sekiz yılını da Abbasiler devrinde geçirdi. Emevi Devleti'nin son bulup, Abbasi Devletinin kuruluşuna ve bu arada vukû bulan çeşitli hadiselere şahid oldu. Bütün hadiseler içerisinde İmâm-ı A'zam, bir taraftan dini öğrendi ve öğretti, diğer taraftan da, Ehl-i Sünnet itikadında olan insanları, imandan ayırmaya çalışan sapık ve bozuk fırkalarda olanlarla mücadele etti. Bu fırkaların herbiri ile yaptığı münazaralarda onları kesin delillerle susturuyordu.
Emevilerin son zamanlarında Emevi vâlisi, İmâm-ı A'zam'a devlet idaresinde bir vazife vermek istedi ve bu hususta zorladı. Fakat İmâm-ı A'zam bazı sebeplerden dolayı kabul edemeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine hapsedilerek işkence yapıldı. Daha sonra serbest bırakılınca, 747 (H. 130) yılında Mekke'ye gidip orada altı yıl kadar kaldı. Mekke'de de talebelere ders ve fetva vererek ilmi mütâlaalar yaptı. Abbâsilerin bir delvt haline gelip kuvvetlenmesinden sonra Kûfe'ye döndü. Buradaki derslerine ömrünün son yıllarına kadar devam etti. Otuz yıllık müddet içinde verdiği derslerinde yetişen talebelerinin herbiri, o zaman çok genişlemiş olan İslam dünyasının her tarafına yayıldılar. Müftilik, müderrislik, kâdılık gibi çeşitli vazifelerle büyük hizmetler yaptılar. Böylece Peygamber Efendimizin bildirdiği yol olan Ehl-i Sünnet itikadını ve fıkıh ilmini her tarafa yaydılar ve bu hususta kıymetli kitaplar yazdılar. İnsanlara doğru yolu gösterip saadete kavuşturdular. Bu hizmeti kendilerinden sonraki asırlara da aksettirdiler.
Emeviler devrinde bâzı baskı ve işkenceler gören İmâm-ı A'zam Ebû Hanife hazretleri Abbâsiler devrinin ilk zamanlarında ilim öğretmeye ve talebe yetirtirmeye devam etti. Abbâsi devleti içinde de karışıklıklar ve ayaklanmalar baş gösterdi. İmâm-ı A'zam hazretleri bu karışıklıklara rağmen ders verme işini devam ettirdi. 762 (H. 145) senesinde meydana gelen hadiselerden sonra Abbâsi halifesi Ebû Câfer Mansûr onu Kufe'den Bağdat'a getirtti. "Mansur haklı olarak halifedir, diye herkese bildir" dedi. Buna karşılık temyiz mahkemesi reisliğini verdi. Çok zorladı. İmâm-ı A'zam Ebû Hanife hazretleri çok takva sahibi olup, dünya makamlarına kıymet vermediğinden kabul buyurmadı. Mansûr onu hapsettirdi. Her gün otuz değnek vurdurdu. İmâm-ı A'zam'ın mübarek ayaklarından kan aktı. Halife Mansûr bir ara pişman olup otuz bin akçe gönderdi ise de kabul buyurmadı. Tekrar hapsedip her gün on değnek fazla vurdurdu. On birinci günü halkın hücûmundan korkulup zorla sırt üstü yatırıldı. Ağzına zehirli şerbet döküldü. 767 (H. 150) senesinde şehit edildi. Vefat ettiği anda secdeye kapandı. Vefat haberi duyulduğu her yerde büyük üzüntü ve gözyaşıyla karşılandı. Cenazesini Bağdat kadısı Hasan bin Ammâre yıkadı. Yıkamayı bitirince şöyle dedi: "Allah-ü Teala sana rahmet eylesin! Otuz senedir gündüzleri oruç tuttun. Kırk sene gece sırtını yatağa koyup uyumadın. En fakihimiz sendin! İçimizde en çok ibadet edenimiz sendin! En yi sıfatları kendinde toplayan sendin!" Cenazesinin kaldıralacağı sırada Bağdat halkı oraya toplanıp o kadar büyük kalabalık olmuştu ki cenaze namazını kılanlar elli bin kişiden fazla idi. Gelenler çok kalabalık olduğundan cenaz namazı ikindiye kadar kılındı. Altı defa cenaze namazı kılındı. Sonuncusunu oğlu Hammad kıldırdı. Bağdat'ta, Hayzeran kabristanın doğusunda defnedildi. İnsanlar günlerce kabirinin başında toplanıp ona dua ettiler. Vefatına çok üzüldüler.
Haram ve şüphelilerden şiddetle sakınan İmâm-ı A'zam Ebû Hanife hazretleri helal lokma hususunda buyurdu ki:
"Dinin alış-veriş kısmını bilmeyen, haram lokmadan kurtulamaz ve ibadetlerin sevabını bulamaz. Zahmetleri boşa gider, azaba yakalanır ve çok pişman olur."
İmâm-ı A'zam'ın yaşadığı devir, Emeviler ve Abbasiler zamanına isabet etmektedir. Ömrünün elli iki yılını Emeviler, on sekiz yılını da Abbasiler devrinde geçirdi. Emevi Devleti'nin son bulup, Abbasi Devletinin kuruluşuna ve bu arada vukû bulan çeşitli hadiselere şahid oldu. Bütün hadiseler içerisinde İmâm-ı A'zam, bir taraftan dini öğrendi ve öğretti, diğer taraftan da, Ehl-i Sünnet itikadında olan insanları, imandan ayırmaya çalışan sapık ve bozuk fırkalarda olanlarla mücadele etti. Bu fırkaların herbiri ile yaptığı münazaralarda onları kesin delillerle susturuyordu.
Emevilerin son zamanlarında Emevi vâlisi, İmâm-ı A'zam'a devlet idaresinde bir vazife vermek istedi ve bu hususta zorladı. Fakat İmâm-ı A'zam bazı sebeplerden dolayı kabul edemeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine hapsedilerek işkence yapıldı. Daha sonra serbest bırakılınca, 747 (H. 130) yılında Mekke'ye gidip orada altı yıl kadar kaldı. Mekke'de de talebelere ders ve fetva vererek ilmi mütâlaalar yaptı. Abbâsilerin bir delvt haline gelip kuvvetlenmesinden sonra Kûfe'ye döndü. Buradaki derslerine ömrünün son yıllarına kadar devam etti. Otuz yıllık müddet içinde verdiği derslerinde yetişen talebelerinin herbiri, o zaman çok genişlemiş olan İslam dünyasının her tarafına yayıldılar. Müftilik, müderrislik, kâdılık gibi çeşitli vazifelerle büyük hizmetler yaptılar. Böylece Peygamber Efendimizin bildirdiği yol olan Ehl-i Sünnet itikadını ve fıkıh ilmini her tarafa yaydılar ve bu hususta kıymetli kitaplar yazdılar. İnsanlara doğru yolu gösterip saadete kavuşturdular. Bu hizmeti kendilerinden sonraki asırlara da aksettirdiler.
Emeviler devrinde bâzı baskı ve işkenceler gören İmâm-ı A'zam Ebû Hanife hazretleri Abbâsiler devrinin ilk zamanlarında ilim öğretmeye ve talebe yetirtirmeye devam etti. Abbâsi devleti içinde de karışıklıklar ve ayaklanmalar baş gösterdi. İmâm-ı A'zam hazretleri bu karışıklıklara rağmen ders verme işini devam ettirdi. 762 (H. 145) senesinde meydana gelen hadiselerden sonra Abbâsi halifesi Ebû Câfer Mansûr onu Kufe'den Bağdat'a getirtti. "Mansur haklı olarak halifedir, diye herkese bildir" dedi. Buna karşılık temyiz mahkemesi reisliğini verdi. Çok zorladı. İmâm-ı A'zam Ebû Hanife hazretleri çok takva sahibi olup, dünya makamlarına kıymet vermediğinden kabul buyurmadı. Mansûr onu hapsettirdi. Her gün otuz değnek vurdurdu. İmâm-ı A'zam'ın mübarek ayaklarından kan aktı. Halife Mansûr bir ara pişman olup otuz bin akçe gönderdi ise de kabul buyurmadı. Tekrar hapsedip her gün on değnek fazla vurdurdu. On birinci günü halkın hücûmundan korkulup zorla sırt üstü yatırıldı. Ağzına zehirli şerbet döküldü. 767 (H. 150) senesinde şehit edildi. Vefat ettiği anda secdeye kapandı. Vefat haberi duyulduğu her yerde büyük üzüntü ve gözyaşıyla karşılandı. Cenazesini Bağdat kadısı Hasan bin Ammâre yıkadı. Yıkamayı bitirince şöyle dedi: "Allah-ü Teala sana rahmet eylesin! Otuz senedir gündüzleri oruç tuttun. Kırk sene gece sırtını yatağa koyup uyumadın. En fakihimiz sendin! İçimizde en çok ibadet edenimiz sendin! En yi sıfatları kendinde toplayan sendin!" Cenazesinin kaldıralacağı sırada Bağdat halkı oraya toplanıp o kadar büyük kalabalık olmuştu ki cenaze namazını kılanlar elli bin kişiden fazla idi. Gelenler çok kalabalık olduğundan cenaz namazı ikindiye kadar kılındı. Altı defa cenaze namazı kılındı. Sonuncusunu oğlu Hammad kıldırdı. Bağdat'ta, Hayzeran kabristanın doğusunda defnedildi. İnsanlar günlerce kabirinin başında toplanıp ona dua ettiler. Vefatına çok üzüldüler.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.