Terör örgütü PKK'nın "sembolik" bir törenle silah bırakacağı daha önceden açıklanmıştı, gerçekten de sembolik bir şekilde bu gerçekleşti.
Irak'ın kuzeyinde Süleymaniye'de bulunan Casana dağı eteklerinde Casana mağarasının bulunduğu yerde düzenlenen törende 15'i erkek, 15'i kadın toplam 30 terörist silahlarını bıraktı. İçlerinde terör elebaşlarından Bese Hozat da vardı.
Bir kazan kuruldu, kazana odun konuldu, mazot döküldü, silahlar bu kazanın içine atıldı ve yakılarak imha edildi.
Keşke 40 yılı aşkın süredir 50 bin insanımızı katleden terör örgütü bu kadar kişiden ve bu kadar silahtan ibaret olsa!
Madem bu iş bu kadar kolaydı ve meseleyi çözecekti, neden 40 yıl bekledik, bu kadar kayıp verdik? Bu 40 yılın 23 yılı da şu an süreci yöneten AKP hükümetine ait.
Umarım yanılırım ama bu sürecin terörü bitirmeyeceğini, amacına ulaşma yolunda daha da etkin olacağını maalesef göreceğiz. Yanlış anlamayın, müneccimlik yapmıyorum, sırf eleştirmek için eleştirmiyorum, teröristbaşı Öcalan'ın yaptığı açıklamalar, Kandil'dekilerin ifadeleri bize bunu anlatıyor.
İfadeleri özetle şu: Amaca ulaşma yolunda silahlı mücadele ile geleceğimiz nokta bu, bundan sonra aynı amaç için demokratik siyaset sürecini yöneteceğiz.
Nedir amaçları, bölgesel bir Kürdistan kurmak, demokratik federalizme ulaşmak.
PKK kurulurken de amaçları buydu, yıllarca buna ulaşmak için terör eylemleri gerçekleştirdiler ve şimdi aynı amaç için mücadelede yöntem değiştiriyorlar.
Ve işin kötü tarafı, hükümetin anayasa değişikliği için DEM Parti'nin desteğine ihtiyacı var, ana muhalefetin olası genel ya da yerel bir seçimde kazanmak için DEM Parti'nin oylarına ihtiyacı var ve bu açılım sürecinde DEM Parti İmralı'nın arabuluculuğunu ve sözcülüğünü yapmıştır.
İşte bu sebeple, görüntüde silah bırakan terör örgütü PKK'dır, bize pazarlanan terör örgütünün kendini feshetmesi ve silah bırakmasıdır, terörün olmadığı bir Türkiye'dir ama taviz veren, İmralı'nın taleplerini karşılamaya çalışan da iktidarıyla muhalefetiyle Türkiye'nin siyasileridir.
Normalde taviz vermesi gereken silah bırakanlardır ama bu açılım sürecinde tam tersi olmaktadır.
Örneğin, Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşı'nı kaybetmiştir, bunun neticesinde Mondros Mütarekesi imzalanmıştır, bu mütareke ile Türk ordusu silah bırakmıştır.
Sonraki aşama, siyasi ve ekonomik tavizleri içeren bir anlaşmadır, bu da Sevr Anlaşması'dır. Bu anlaşmayla Osmanlı toprakları savaşı kazananlar arasında pay edilmiştir, birçok tavizler verilmiştir.
Dikkat ediniz, silah bırakan Osmanlı'dır, taviz veren de Osmanlı'dır.
Türk milleti Atatürk'ün etrafında kenetlenmiş ve Kurtuluş Savaşı'nı kazanmıştır.
Bu zaferin ardından mağlup olan ülkelere Mudanya Mütarekesi imzalattırılmıştır.
İşgalciler silah bırakmıştır ve ardından işgalcilere Lozan Anlaşması imzalattırılarak zafer taçlandırılmıştır.
Silah bırakanlar işgalcilerdir, taviz verenler de işgalcilerdir.
Gelelim Terörsüz Türkiye sürecine. Kazanan kimdir, mağlup olan kimdir?
Silah bırakan PKK'dır ama İmralı'nın talepleri doğrultusunda TBMM'de komisyon kurulması, terörle mücadele ve infaz yasalarında değişiklikler planlanması, umut hakkı ve af konularının gündeme gelmesi, terör örgütüne demokratik siyaset yolunun açılması gibi adımlarla taviz verecek olan Türkiye siyasetidir.
Taviz diyorum; çünkü bunların hepsi İmralı'nın talepleridir.
Zaten teröristbaşı Öcalan'ın süreç için "kazanım", "tarihi süreç, "dönüm noktası" gibi ifadeler kullanması bunun ispatıdır.
Şu husus da çok önemli; terör örgütü şimdi belli tavizler alabileceği için silah bırakmayı kabul etti; bu tavizleri daha öncesinde silah kullandığı için alıyor; terör örgütünün şu anki talepleri karşılansa bile bu talepler bunlarla sınırlı kalmayacak, daha fazlasını her zaman isteyecektir. Ve işin kötü tarafı talepleri karşılanmadığı bir durumda ise yeniden terör eylemlerine dönebilecektir.
Terör örgütünün bölme amaçlarına demokratik bir süreçle ulaşmaya yönelmesinin şöyle bir zararı daha vardır: Terör eylemleriyle bir şeylere ulaşmak istediğinde küresel destekler sınırlı kalabilir ama demokratik görünümlü bir süreçle bu amaca ulaşmaya çalıştıklarında, ülkemiz üzerinde menfur hesapları olan ülkelerin desteklerini daha fazla alma durumu olacaktır.
Bu da üniter yapımızı tehdit eden ciddi bir tehlikedir.
Terörsüz Türkiye elbette arzu edilendir; ama bu terörle müzakere şeklinde değil, terörle her yönüyle mücadele şeklinde olmalıdır.
- Gençlerin suça meyletmesi ceza ile önlenebilir mi? / 12.09.2025
- Millet iradesine saygı, sandığa saygıdan geçer / 11.09.2025
- Türkiye, SDG’ye operasyon yapabilir mi? / 10.09.2025
- Türkiye ekonomisinde yaprak dökümü / 09.09.2025
- Bütünleşik muhalefet sözde kalmamalı / 06.09.2025
- Adalet ve demokrasi için Çağlayan’daydık / 05.09.2025
- Ekonomide büyüyoruz, enflasyon düşüyor, halk niye fakir? / 04.09.2025
- Soruşturmalar siyasi değilse, ispatlayın! / 03.09.2025
- 19 Mayıs’taki bağımsızlık yürüyüşü 30 Ağustos’ta sele dönüştü / 02.09.2025