Bilinen bir gerçektir ki, hiç kimse durup dururken ağıt yakmaz, bir sebebi yokken dertli türküler, şiirler söylemez. Bizim halk edebiyatımızın, aşıklık geleneğimizin, anonim halk müziğimizin neredeyse iki şiirinden biri ağıttır, dinleyenleri sarsan, hüzünlendiren dertli şiirlerdir. "Mızıka çalınır davul mu sandın? Al yeşil bayrağı gelin mi sandın? Yemen'e gideni gelir mi sandın? Ah o Yemen'dir / Gülü çemendir Giden gelmiyor / Acep nedendir?" Bu mısralar, bu kurşun kelimeler normal şartlarda yanyana gelip, böylesine hüzün bulutlarına dönüşemez. "Dön gel ağam dön gel dayanamiram Uyku gaflet basmış uyanamiram Ağam öldüğüne inanamiram" mısralarının söylenebilmesi için mutlaka orta yerde bir sebep olması lazım. Bu gerçeklerden hareketle diyoruz ki; Yüzyıllar boyunca düşmanlar bizi hiç rahat bırakmamışlar. Bir avuç huzuru hep çok görmüşler. Ya bizzat haçlı seferleri düzenleyerek topraklarımıza üşüşmüşler ya da uzaktan fitne kusan ellerini uzatarak huzurumuzu bozmuşlar. Vatan, ırz, namus savunması için nesiller, kuşaklar gitmiş ve bir daha geri dönmemişler. Bazen yedi düvele karşı yedi cephede aynı anda savaşmak zorunda kalmışız. Bir televizyon kanalında Güneydoğu Gazileri'nin anlattıklarını dinlerken bir yandan da düşündüm; Güneydoğu sınırlarımızda bir ya da birkaç ülke ile savaş halinde miyiz? Değilse, sayıları beş binle ifade edilen kolu kopmuş, bacağı kopmuş, gözlerini kaybetmiş bu gençlerimizin hali nedir böyle? Yirmi yıldan beri kanımızı oluk oluk akıtanlar kimlerdir, kimin güçleridir? Emperyalist güçler, haçlı-siyonist ittifakı Müslümana hayat hakkı tanımıyor, bu Müslüman bir de Türk ise, binbir çeşit tuzakları, hileleri derhal devreye giriyor. Mutlaka içimizden bir takım maşalar bularak, hem maşaları, hem de vücudu ateşlerde yakıyorlar. Güneydoğu gazimiz, ayağı dizden aşağı kopmuş, anlatıyor; "Kendime geldiğimde ayağımın olmadığını farkettim ve yanıma yatırdıkları arkadaşlarımın da şehit olduğunu farkettim. Çocuğunun doğumu için izine gitmiş ve izinden döneli daha iki gün olmuştu. Geldikten iki gün sonra bu kez Albayraklı tabutu gitti. O an için ayağımı filan unuttum, keşke bunun yerine ben şehit olsaydım, dedim. Çünkü ben bekardım o zaman." Bir başkası, her iki ayağını da kaybetmiş, çok rahat bir şekilde, sevinerek şöyle diyor; "Feda olsun, vatana olan borcumu kısmen ödemiş oldum." Sahi biz Güneydoğumuzda hangi devletlere karşı savaşıyoruz ki, yirmi yıldır bu işi bitiremedik?
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Hangisine daha çok üzüldünüz? / 23.04.2024
- Halleri var bizimkine benzemez / 22.04.2024
- ‘Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salah’ / 20.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Ağır misafiri yolcu ederken… / 08.04.2024
- Halleri var bizimkine benzemez / 22.04.2024
- ‘Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salah’ / 20.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Ağır misafiri yolcu ederken… / 08.04.2024