O gün de kahvehânede; birkaç ihtiyarın yan masada çay içerlerken Güldede'ye gelen kamyon kamyon ev eşyalarından ve kazadan bahsetmesi, iki kafadarın dikkatini çekmiş, besili bir av görmüş tazı gibi kulaklarını dikmelerine yolaçmıştı...
- Hayrola Hacı Amcalar, önemli bir şey mi var?
- Bir yakınınız kazaya mı uğramış? Sorularıyla ihtiyarları konuşturan ve ağızlarından istedikleri bilgilerden çok daha fazlasını öğrenen ahbap çavuşlar, sahte âh'lar vah'lar ettikten ve üzüntülü birer çehre gösterisinde bulunduktan sonra, etrafı kolaçan eylemek üzere soluğu Gülbahçe çevresinde almışlardı. Kafadarlar, ön ve arka sokaktan bir iki turlayıp vaziyeti kestirmişler, bundan sonrası ise Güldede'nin hareketlerini gözetlemeye, hangi vakitte ne yapıp ettiğini öğrenmeye sıra gelmişti ki, bunu da kolayca öğrenmişlerdi. Ve, en uygun vakit olarak da Güldede'nin sabah ezânından önce evden çıkmasını, kendileri için "iş saati" şeklinde kararlaştırmışlardı.
- Bu iş çantada keklik. Üç aileye ait eşya. Bir de ihtiyarın eşyası. Hem de hepsi bir arada.. Evde de kimse yok. Seç seç al! Oh ne âlâ, ne âlâ.
Şeklinde konuşuyor, yapacakları bu vurgundan sağlayacakları paranın hayâliyle neredeyse kendilerinden geçiyorlardı...