Anayasa Mahkemesi Reisi Haşim Kılıç, “uluslararası Yargı Reformu Sempozyumu”nda “yargının kuşatma altında olduğu” yolundaki açıklamalarıyla şaşkınlığa neden oldu.
Yargının kuşatma altında olduğu hanidir biliniyor ve de ıssız kalmış hukukçular korosu (Canan Tan’ın “Issız Erkekler Korosu”na atfen) ile işin bilincinde olanlar tarafından seslendiriyorken, bu şaşkınlık neyin nesi?
Şaşkınlık, koro halinde dile getirilen eleştirilere yıllar yılı kulaklarını tıkayan, suskun kalan Kılıç’ın birdenbire “yargının kuşatma altında olduğu” eleştirilerine katılarak sesini yükseltmesindendir.
Biz kendisine günaydın derken, meslektaşım şair Fuat Edip Baksı’nın tamburi Selahattin Pınar’ın hicaz bestesinde taçlanan “Daha önceleri neredeydiniz” umutsuzluğuna karşın, Haşim Kılıç’ın ikrarında gecikmiş bir izdivacın umut kırıntılarını görmek istiyoruz.
Haşim Kılıç’ın ikrarı samimiyse, devamı gelecek ise, Başkanı olduğu Anayasa Mahkemesi’nin kararlarında siyasi çember, kuşatma kırılabilecek ise, bu dik duruşu hep birlikte alkışlarız.
Aksine durumda, yani Haşim Kılıç’ın sözlerinin arkasında bir başka siyasi esinti varsa, Erdoğan-Gül arasındaki örtülü rekabetin Anayasal Yargıdaki izdüşümü ise bu, umut rüzgârlarının “Filiz Kıran” fırtınasına dönüşümü olacaktır gördüklerimiz ve göreceklerimiz.
Cemaat-Erdoğan arasındakileri çatlak olarak yorumlayanlar var, MİT ve Yargı arasındaki çekişmeyi de buna katanlar var.
Maksadımız öküz altında buzağı aramak değil... Öküz dedim de, aklıma bir fıkra geldi:
Çiftliğin birinde bulunan inekler için damızlık bir boğa getirilmiş, boğa ineklerin içine bırakılınca, epeydir ineklerle beraber, onların yanında yaşayan yaşlı öküz de hareketlenince, inekler sormuş: niye hareketlendin? Öküz cevap vermiş: boğa, beni de inek sanmasın, karambola gelmeyim, diye...
Fıkradaki yaşlı öküzün endişesi ve paniğe kapılması bir yana, işin gerçeğine dönersek:
Yargısı, adaleti örselenmiş bir toplumda hukuk yetmezliğinden can çekişen bir demokrasinin sevdazedesi olmaktan öteye geçemeyiz.
Demokrasi sevgisi, tek taraflı platonik bir aşka dönüşmemeli; anayasamızın “Başlangıç” bölümünde yer alan “...demokrasiye âşık Türk evlatlarının...” sözlerinin bir devlet kimliği olarak, yine anayasanın 2. maddesinde “Demokratik, Hukuk Devleti”ne dönüşüp hayat bulmalı, vuslata erilmelidir.
İşte o zaman “ıssız” değil, gür ve coşkulu seslerle demokrasiye, Osman Nihat Akın’ın nihavend / düyek’inde olduğu gibi, “Vuslatın başka âlem sen bir ömre bedelsin”in keyfiyle sarılalım (Sayın Haydar Baş hocamızın kulakları çınlasın).
Çağdaş hukuk penceresinden baktığımızda, yargının bağımsızlığını görüyoruz. Yargının bağımsızlığı siyasal iktidarın kuşatmasından kurtulduğunda gerçekleşir.
Yıllar önce dönemin Adalet Bakanı, değerli dostum Şevket Kazan’a TGRT ekranında canlı yayınlanan açık oturumda sormuştum: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan (HSYK) niçin elinizi çekmiyor, “Adalet Bakanı, HSYK’nın başkanıdır” diyen Anayasa hükmünü kaldırmıyorsunuz? Meclis’teki çoğunluğumuz, bunu değiştirmeye yetmiyor, cevabını almıştım Sayın Bakandan.
Birkaç yıl sonra TBMM Lojmanlarında bir dost yemeğinde aynı soruyu Bülent Arınç’a yönelttiğimde, benzer cevabı almıştım.
Ya bugün! Çoğunluk sizde, neden değiştirmiyorsunuz?
Biraz samimiyet beyler, azı da yeter.
Yargının kuşatma altında olduğu hanidir biliniyor ve de ıssız kalmış hukukçular korosu (Canan Tan’ın “Issız Erkekler Korosu”na atfen) ile işin bilincinde olanlar tarafından seslendiriyorken, bu şaşkınlık neyin nesi?
Şaşkınlık, koro halinde dile getirilen eleştirilere yıllar yılı kulaklarını tıkayan, suskun kalan Kılıç’ın birdenbire “yargının kuşatma altında olduğu” eleştirilerine katılarak sesini yükseltmesindendir.
Biz kendisine günaydın derken, meslektaşım şair Fuat Edip Baksı’nın tamburi Selahattin Pınar’ın hicaz bestesinde taçlanan “Daha önceleri neredeydiniz” umutsuzluğuna karşın, Haşim Kılıç’ın ikrarında gecikmiş bir izdivacın umut kırıntılarını görmek istiyoruz.
Haşim Kılıç’ın ikrarı samimiyse, devamı gelecek ise, Başkanı olduğu Anayasa Mahkemesi’nin kararlarında siyasi çember, kuşatma kırılabilecek ise, bu dik duruşu hep birlikte alkışlarız.
Aksine durumda, yani Haşim Kılıç’ın sözlerinin arkasında bir başka siyasi esinti varsa, Erdoğan-Gül arasındaki örtülü rekabetin Anayasal Yargıdaki izdüşümü ise bu, umut rüzgârlarının “Filiz Kıran” fırtınasına dönüşümü olacaktır gördüklerimiz ve göreceklerimiz.
Cemaat-Erdoğan arasındakileri çatlak olarak yorumlayanlar var, MİT ve Yargı arasındaki çekişmeyi de buna katanlar var.
Maksadımız öküz altında buzağı aramak değil... Öküz dedim de, aklıma bir fıkra geldi:
Çiftliğin birinde bulunan inekler için damızlık bir boğa getirilmiş, boğa ineklerin içine bırakılınca, epeydir ineklerle beraber, onların yanında yaşayan yaşlı öküz de hareketlenince, inekler sormuş: niye hareketlendin? Öküz cevap vermiş: boğa, beni de inek sanmasın, karambola gelmeyim, diye...
Fıkradaki yaşlı öküzün endişesi ve paniğe kapılması bir yana, işin gerçeğine dönersek:
Yargısı, adaleti örselenmiş bir toplumda hukuk yetmezliğinden can çekişen bir demokrasinin sevdazedesi olmaktan öteye geçemeyiz.
Demokrasi sevgisi, tek taraflı platonik bir aşka dönüşmemeli; anayasamızın “Başlangıç” bölümünde yer alan “...demokrasiye âşık Türk evlatlarının...” sözlerinin bir devlet kimliği olarak, yine anayasanın 2. maddesinde “Demokratik, Hukuk Devleti”ne dönüşüp hayat bulmalı, vuslata erilmelidir.
İşte o zaman “ıssız” değil, gür ve coşkulu seslerle demokrasiye, Osman Nihat Akın’ın nihavend / düyek’inde olduğu gibi, “Vuslatın başka âlem sen bir ömre bedelsin”in keyfiyle sarılalım (Sayın Haydar Baş hocamızın kulakları çınlasın).
Çağdaş hukuk penceresinden baktığımızda, yargının bağımsızlığını görüyoruz. Yargının bağımsızlığı siyasal iktidarın kuşatmasından kurtulduğunda gerçekleşir.
Yıllar önce dönemin Adalet Bakanı, değerli dostum Şevket Kazan’a TGRT ekranında canlı yayınlanan açık oturumda sormuştum: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan (HSYK) niçin elinizi çekmiyor, “Adalet Bakanı, HSYK’nın başkanıdır” diyen Anayasa hükmünü kaldırmıyorsunuz? Meclis’teki çoğunluğumuz, bunu değiştirmeye yetmiyor, cevabını almıştım Sayın Bakandan.
Birkaç yıl sonra TBMM Lojmanlarında bir dost yemeğinde aynı soruyu Bülent Arınç’a yönelttiğimde, benzer cevabı almıştım.
Ya bugün! Çoğunluk sizde, neden değiştirmiyorsunuz?
Biraz samimiyet beyler, azı da yeter.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023