Başbakan yardımcısı dillerinden düşürmedikleri demokrasiyi, insan haklarını vs. dağ başında gördü ve “ben de olsam dağa çıkardım” dedi.
Diyarbakır Emniyet Müdürü, bu anlayışı daha önceden çok iyi tanıdığı ve benimsediği için “dağdakine ağlayamıyorsan insan değilsin” demişti. Hemen birkaç meslektaşı ağlamaya başladı. Çünkü dağa çıkmak isteyen sıradan bir kişi değildi.
Sonra AKP iktidarlarında popülariteleri artan valiler çıktı piyasaya. “Dağdakileri evlat edindi. “Dağdakiler de bizim evlatlarımız” dedi. Tabi bu söyleme iyi bir tescil gerekiyordu. O da İçişleri Bakanı’ndan geldi; “Neticede dağdakiler de insan”.
Artık dağa çıkmanın önündeki bütün ayıp ve engeller tam kalkmıştı ki, başvekil (Erdoğan) çıkıp; “Ne işiniz var dağda. Sizin mücadeleniz şehirde. Oturun oturduğunuz yerde” anlamındaki çıkışıyla, bütün dağ ve ağlama meraklıları bir anda sus pus oldu.
Şehirdeki mücadele zaten tüm hızıyla devam ediyor… Aslında PKK’yı kuran, Öcalan’ı ayartan MİT’miş, Ergenekon’muş, derin devletmiş… Zaten Öcalan dini bütün, beş vakit namaz kılan biriymiş… Devlet doğuda çok yanlış işler yaptığı, faili meçhullere karıştığı için bu terör hareketi doğmuş… Ve bu insanların yıllardır süren ezilmişliğini onlara haklar, kısmi özgürlükler vererek telafi edip, tüm Türkiye’yi huzura kavuşturmak istiyormuşlar… Bunun ilk şartı da federasyon, özerklik ve önderlerini (Öcalan’ı) halkıyla (!) kucaklaştırmaktan geçiyormuş…
Bu senaryo terörü ve eli kanlı teröristleri meşrulaştırıp, millete kabul ettirmenin basit bir senaryosudur. Zaten toplumun belli kesimlerinde; “Artık yeter! Olan oldu. Daha fazla kan akmasın” söylemleri oluşmaya başladı.
Unutmayalım ki! Bu bir başarı değil kişiliği kaybetme, hakkından, onurundan, namusundan, kanından vs. vazgeçmedir. Türk tarihi bunu yazmadı ve yazmayacak…
***
Maneviyatımız üzerindeki dalgalar ise zaten hiç bitmiyor. 1. Dünya savaşında bizim ile savaşan Hıristiyanlara cennetin yolunu açan, Milli Mücadele yıllarında milletimizin “kayıp aranıyor” ilanını verdiği, doğuda Milli Mücadele hareketine karşı başlatılan isyanlarda ismi geçen şahıs, bir anda hem “seyyid” hem “şerif” yapılıverdi. Ne diyelim; “Allah sizi ayırmasın…”
Sonra Adnan Oktar’ın “kedicikleri” (gerçi bana kaplan gibi gözüküyorlarsa da) artık fetva makamına(!) yükseldiler. Ekranlardan kadınların süslenmesi gerektiğini hadislerle açıklamaya başladılar. Karıştırdıkları ise umuma karşı, umumun duygularını, hislerini galeyana getirmek için değil, özele (eşine) karşı süslenme gerekliliğiydi.
***
İçeri girerken “ünlü”, içerdeyken “ünlü”, dışarı çıkarken “ünlü” olan Ahmet Mahmut Ünlü, bir anda spor medyasında da “ünlendi”. Öyle ki kanallar birbirini eziyor “ünlü” ile söyleşebilmek için.
“Ünlü” Ünlü, kendisinin “takımlar üstü” bir kişi olduğunu ifade ediyor. Keşke “diyalog” üstü bir “ünlü” olsaydın. Keşke “la ilahe illallah Muhammed Resulullah” diyen herkesin (Sünni, alevi, Caferi, Şii gibi) herkesin kardeş, tek yürek tek bilek olması gerektiğini vurgulayan bir “ünlü” olsaydın. Ama olmadın. “La ilahe illallah Muhammed Resulullah” çatısını yok sayıp, kardeş aleyhine fetva verdin. Ahirette “ünlenmek” yerine dünyada “ünlü” olmayı tercih ettin. Sen bilirsin.
***
Erdoğan “kadim dost” dedi. Abdullah Gül “milli görüşten” aldığı terbiyeyi tanımlarken “ABD’nin dünya için olmazsa olmazı, ABD’ye teslimiyetin dünya barışı için bir gereklilik” olduğunu ifade etti. İçişleri, Dışişleri zaten hayran. 11 yıldır bitmeyen sağlık sorunlarının sahibi zaten ABD’yi mekan tutmuş. Bu kişinin etkisi altındaki yüz binlerce insan için ABD “kutsal mekan” vs. Bu şartlar altında Siirt valisi, Obama’ya aşkını itiraf ediyor. Sonuç; Allah, sizleri ahirette de birbirinizden ayırmasın”…
Diyarbakır Emniyet Müdürü, bu anlayışı daha önceden çok iyi tanıdığı ve benimsediği için “dağdakine ağlayamıyorsan insan değilsin” demişti. Hemen birkaç meslektaşı ağlamaya başladı. Çünkü dağa çıkmak isteyen sıradan bir kişi değildi.
Sonra AKP iktidarlarında popülariteleri artan valiler çıktı piyasaya. “Dağdakileri evlat edindi. “Dağdakiler de bizim evlatlarımız” dedi. Tabi bu söyleme iyi bir tescil gerekiyordu. O da İçişleri Bakanı’ndan geldi; “Neticede dağdakiler de insan”.
Artık dağa çıkmanın önündeki bütün ayıp ve engeller tam kalkmıştı ki, başvekil (Erdoğan) çıkıp; “Ne işiniz var dağda. Sizin mücadeleniz şehirde. Oturun oturduğunuz yerde” anlamındaki çıkışıyla, bütün dağ ve ağlama meraklıları bir anda sus pus oldu.
Şehirdeki mücadele zaten tüm hızıyla devam ediyor… Aslında PKK’yı kuran, Öcalan’ı ayartan MİT’miş, Ergenekon’muş, derin devletmiş… Zaten Öcalan dini bütün, beş vakit namaz kılan biriymiş… Devlet doğuda çok yanlış işler yaptığı, faili meçhullere karıştığı için bu terör hareketi doğmuş… Ve bu insanların yıllardır süren ezilmişliğini onlara haklar, kısmi özgürlükler vererek telafi edip, tüm Türkiye’yi huzura kavuşturmak istiyormuşlar… Bunun ilk şartı da federasyon, özerklik ve önderlerini (Öcalan’ı) halkıyla (!) kucaklaştırmaktan geçiyormuş…
Bu senaryo terörü ve eli kanlı teröristleri meşrulaştırıp, millete kabul ettirmenin basit bir senaryosudur. Zaten toplumun belli kesimlerinde; “Artık yeter! Olan oldu. Daha fazla kan akmasın” söylemleri oluşmaya başladı.
Unutmayalım ki! Bu bir başarı değil kişiliği kaybetme, hakkından, onurundan, namusundan, kanından vs. vazgeçmedir. Türk tarihi bunu yazmadı ve yazmayacak…
***
Maneviyatımız üzerindeki dalgalar ise zaten hiç bitmiyor. 1. Dünya savaşında bizim ile savaşan Hıristiyanlara cennetin yolunu açan, Milli Mücadele yıllarında milletimizin “kayıp aranıyor” ilanını verdiği, doğuda Milli Mücadele hareketine karşı başlatılan isyanlarda ismi geçen şahıs, bir anda hem “seyyid” hem “şerif” yapılıverdi. Ne diyelim; “Allah sizi ayırmasın…”
Sonra Adnan Oktar’ın “kedicikleri” (gerçi bana kaplan gibi gözüküyorlarsa da) artık fetva makamına(!) yükseldiler. Ekranlardan kadınların süslenmesi gerektiğini hadislerle açıklamaya başladılar. Karıştırdıkları ise umuma karşı, umumun duygularını, hislerini galeyana getirmek için değil, özele (eşine) karşı süslenme gerekliliğiydi.
***
İçeri girerken “ünlü”, içerdeyken “ünlü”, dışarı çıkarken “ünlü” olan Ahmet Mahmut Ünlü, bir anda spor medyasında da “ünlendi”. Öyle ki kanallar birbirini eziyor “ünlü” ile söyleşebilmek için.
“Ünlü” Ünlü, kendisinin “takımlar üstü” bir kişi olduğunu ifade ediyor. Keşke “diyalog” üstü bir “ünlü” olsaydın. Keşke “la ilahe illallah Muhammed Resulullah” diyen herkesin (Sünni, alevi, Caferi, Şii gibi) herkesin kardeş, tek yürek tek bilek olması gerektiğini vurgulayan bir “ünlü” olsaydın. Ama olmadın. “La ilahe illallah Muhammed Resulullah” çatısını yok sayıp, kardeş aleyhine fetva verdin. Ahirette “ünlenmek” yerine dünyada “ünlü” olmayı tercih ettin. Sen bilirsin.
***
Erdoğan “kadim dost” dedi. Abdullah Gül “milli görüşten” aldığı terbiyeyi tanımlarken “ABD’nin dünya için olmazsa olmazı, ABD’ye teslimiyetin dünya barışı için bir gereklilik” olduğunu ifade etti. İçişleri, Dışişleri zaten hayran. 11 yıldır bitmeyen sağlık sorunlarının sahibi zaten ABD’yi mekan tutmuş. Bu kişinin etkisi altındaki yüz binlerce insan için ABD “kutsal mekan” vs. Bu şartlar altında Siirt valisi, Obama’ya aşkını itiraf ediyor. Sonuç; Allah, sizleri ahirette de birbirinizden ayırmasın”…
Akın Aydın / diğer yazıları
- ‘Para milletin itibarıdır’ diyordu onu da kaybettirdi / 29.03.2024
- Siyasetçiler Yasak Elma ve Kızılcık Şerbeti dizilerini mi izliyor! / 28.03.2024
- Dünya lideri demek kolay, olmak zor / 27.03.2024
- Siyasette de hep masa kazanıyor / 25.03.2024
- Erdoğan neden sözlerinin esiri olmuyor? / 24.03.2024
- Erdoğan ‘seçimden sonrası tufan diyenleri’ not alıyormuş / 23.03.2024
- Müslümanların kan ile iftarı ve son fetva / 22.03.2024
- Erdoğan’a biat ve bozkurtların aklaşması / 21.03.2024
- Hüseyin Baş: 'Bunlarda hiçbir değer ve kutsal yok' / 20.03.2024
- Parası olan kaçırıyor, olmayan kaçıyor / 19.03.2024
- Siyasetçiler Yasak Elma ve Kızılcık Şerbeti dizilerini mi izliyor! / 28.03.2024
- Dünya lideri demek kolay, olmak zor / 27.03.2024
- Siyasette de hep masa kazanıyor / 25.03.2024
- Erdoğan neden sözlerinin esiri olmuyor? / 24.03.2024
- Erdoğan ‘seçimden sonrası tufan diyenleri’ not alıyormuş / 23.03.2024
- Müslümanların kan ile iftarı ve son fetva / 22.03.2024
- Erdoğan’a biat ve bozkurtların aklaşması / 21.03.2024
- Hüseyin Baş: 'Bunlarda hiçbir değer ve kutsal yok' / 20.03.2024
- Parası olan kaçırıyor, olmayan kaçıyor / 19.03.2024