Tarih boyunca, her milletin içerisinden kahraman da, hain de çıkmıştır. Kahramanlar ve hainler, düşmanla karşı karşıya gelindiği zaman, açık olarak kendilerini ortaya koyarlar. Ortadoğu halkları ve özellikle de Irak'ta yaşayanlar, kahraman ve haini ayıracak bir imtihandan, bir dönemden geçiyor. Irak'ta, ABD işgaline direnen kahramanların yanında, hainler de az değil. Hainler ve direnişe destek vermeyen korkaklar, şunu iyi bilsinler: ABD, bu bölgeden mutlaka çekip gitmek zorunda kalacaktır. Güney Vietnam'dan arkasına bakmadan kaçtığı gibi, Ortadoğu'dan da kaçacaktır. Hainler ve korkaklar, ABD'nin, Güney Vietnam'dan kaçışından sonra yaşanan acı olaylara hatırlasınlar. ABD ile işbirliği yapanlar, ABD elçiliklerinin kapılarına sarılıp sığınmak isterken, elçilikteki görevliler, onları dipçikle vurup kovmaya çalışıyordu. ABD'nin işi budur. Uşaklık ettiği sürece işbirlikçileri tutar, köprüyü geçince de, gözünün yaşına bakmadan terk eder.İstiklâl Mücadelesi döneminde, Türk milleti de aynı akıbeti yaşamış, yani hainlerin ihanetine uğramıştır. Atatürk'ün dediği gibi, "kahramanı kadar haini de çok bir milletiz". İbret alan olur düşüncesiyle, hainlerimizden ve başlarına gelenlerden birkaç örnek sunalım. 30 Ağustos Zaferi'ni müteakip bozgun halinde kaçan Yunan birliğinin komutanı General Sarıyadis hatıratında şöyle anlatıyor: " Perişan bir halde ricat ediyorduk. Simav boğazında beyaz bayrak sallayarak yamaçlardan koşarak gelen beş-altı kişilik bir grup gördüm. Başlarında Kütahya Mutasarrıfı İbrahim vardı. Bizden önce Kütahya'dan kaçmışlardı, işaret ettim, yaklaştılar. Mutasarrıf İbrahim can korkusundan kendini kaybetmiş bir halde eğildi, tozlu çizmelerimi öperek yalvarıyordu: 'Ne olur, bizi de götürün, bizi bırakmayın, öldürecekler bizi!'. Kafasına bir kurşun sıktım, çünkü vatanına ihanet etmişti" (Bkz. A.Nedim Çakmak, İşgal Günlerinde İşbirlikçiler, s. 272). Bir başka haininden ve sonundan söz edelim. "İşgal günlerinin Yunan işbirlikçisi, Manisa halkını soyan, Manisa Mutasarrıfı Girit göçmeni Hüsnü, Yunanlılarla yaptığı işbirliği sebebiyle halk tarafından Hüsnüyadis olarak anılır. İşte bu Hüsnüyadis 8 Eylül'de Yunanlılarla birlikte kaçar ve Hıristiyanlığı kabul ederek Yunan vatandaşı olur. Elefsis şehrindeki mezarını merak edip görmeye giden A. Nedim Çakmak'ın tespitleri şudur: 'Bakımsız mezarında kırık bir haç kalmıştı! Mezar taşında ise Yunanca Palio Turko (Serseri Türk) yazısı zor da olsa okunuyordu'. Yani gerçek şu ki hainleri kimse kabul etmiyor" (Bkz. İsmail Şefik Aydın, Uyan Türkiye, s.325). Tabii ki etmez. Çünkü, düşman da bilir ki, vatanını satanın satmayacağı hiçbir değer yoktur. Hainlerin, her dönemde en çok kullandıkları silâh basın olmuştur. Mütareke basının yaptıkları malumdur. "Bu basının ünlü ismi, yazılarında millicileri aşağılamaktan özel bir zevk duyan eski Dahiliye Vekili ve yazar Ali Kemal, İzmit'teki sorgusunda, 'yaptıklarınızdan pişmanlık duyuyor musunuz?' sorusuna şu cevabı verir: 'Ben, Türk milletinde bu kadar büyük yaşama gayreti ve mücadele ruhu olduğunu bilmiyordum. Bu bilgisizliğimden dolayı mazur görülmeliyim'. Hainleri mazur göremeyiz. Yaptıklarının bedelini ödeyeceklerini bilmeleri gerekir" (A.g.e.,s.325). Hainlerin sonu, hep böyle olmuştur. Belki bazıları kaçmış canını ve malını kurtarmış olabilir, fakat hiçbiri tarihin yargısından kurtulamamıştır. O hainlerin, günümüzdeki temsilcileri, hainliklerini farklı alanlarda, farklı şekilde sürdürüyorlar. Devlete düşen görev, hainleri tanımak ve cezalandırmak, kahramanları da baş tacı edip ödüllendirmektir. "Türk milletinden hain çıkmaz" diyerek böbürlenmeyi bırakalım. Merhum Attila İlhan'a göre, Türkiye'de her zaman yüzde 10'luk hain kontenjanı bulunmaktadır. Mühim olan hainlere, hainlik yapma fırsatı vermemektir. Merhum İlhan, bugünkü hainler için şöyle diyor: "Atatürk olmasaydı, hain bile olamazlardı. Çünkü hainlik yapacak güçleri ve değerleri olmayacaktı". Çok doğru. Hainlik yapmak da güç ister. Tarih şunu gösteriyor. En güçlü hainler bile, en sonunda, hainlik yapma gücünü kaybediyorlar. Selâm olsun, herşeye rağmen 'vatan' diyen kahramanlara...
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018