Hayaller ve gerçekler

Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu, geçtiğimiz günlerde Misak-ı Milli kelimesini ağzından pek düşürmedi. Altını doldurduklarını iddia ettikleri "Yeni Misak-ı Milli" ile "küresel bir güç olmaya, cihan devleti olmaya yürüyoruz" dese de, durum Sayın Başbakan'ın dediği gibi görünmüyor.Sayın Davutoğlu'nun söylemine bakılırsa, ülkemiz, bırakın küresel veya bölgesel güç olmayı, çözüm süreci adı altında hızla bölünmeye doğru sürükleniyor. Bilindiği gibi, İmralı 21 Mart 2013'te Diyarbakır nevruz kutlamalarında, kendilerince "yeni dönemi" haber veren bir mesaj yayınlamıştı. İmralı bu mesajının bir kısmında, "Tıpkı yakın tarihte Misak-ı Milli çerçevesinde Türklerin ve Kürtlerin öncülüğünde gerçekleşen Milli Kurtuluş Savaşı'nın daha güncel, karmaşık ve derinleşmiş bir türevini yaşıyoruz. Son doksan yılın tüm hata, eksiklik ve yanlışlıklarına rağmen bir kez daha yanımıza, mağdur edilmiş, büyük felaketlere uğramış halkları, sınıfları ve kültürleri de alarak bir model inşa etmeye çalışıyoruz." dedikten sonra, "Misak-ı Milli'ye aykırı olarak parçalanmış ve bugün Suriye ve Irak Arap Cumhuriyeti'nde ağır sorunlar ve çatışmalar içinde yaşamaya mahkûm edilen Kürtleri, Türkmenleri, Asurileri ve Arapları birleşik bir "Milli Dayanışma ve Barış Konferansı" temelinde kendi gerçeklerini tartışmaya, bilinçlenmeye ve kararlaşmaya çağırıyorum" şeklinde çağrıda bulunmuştu.İmralı'nın, "Misak-ı Milli'ye aykırı olarak parçalanmış" diye nitelendirdiği coğrafya, Irak Anayasası'na göre Kürdistan Bölgesel Özerk Yönetimi'nin tamamını kapsayan, yani bugün Barzani'nin idaresinde bulunan dönemin Musul vilayetidir.İşte Osmanlı döneminin bu Musul vilayetine, yine Osmanlı döneminin Diyarbakır ve Van vilayetleri ile birleştirdiğinizde, İmralı'nın aradaki sınırlar kaldırılsın dediği ve ecnebi haritalarında, "Büyük Kürdistan" olarak gösterilen coğrafya ortaya çıkıyor.Yani İmralı, "Milli Kurtuluş Savaşı'nın daha güncel, karmaşık ve derinleşmiş bir türevini yaşıyoruz" dediği çözüm süreciyle, parçalanmış Misak-ı Milli adı altında Büyük Kürdistan hayalleri kuruyor.Sayın Başbakan ise, İmralı'dan sonra "Yeni Misak-ı Milli" söylemini gündem ederek kendince Büyük Türkiye düşlüyor.Oysa Kobani'de yaşananlar bambaşka bir gerçeği gösteriyor.PKK yapılanmasının sembolü ve İmralı'nın nevruzdaki çağrısının modeli olarak görülen Kobani, IŞİD saldırısı ile darmaduman oldu.Ardından Barzani, Peşmergesini davullarla zurnalarla sınırımızdan geçirip Kobani'ye yerleşti.Barzani ailesinin, Nakşi maskesi ile gizlenmiş Yahudi ailesi olduğunu, Sayın Mehmet Emin Koç ve Sayın Emre Polat yazdıkları "Nakşibendilik" isimli eserde belgeleri ile ortaya koydular.Resmin bütününe baktığımızda görünen manzara açık: Bir yanda hükümetimiz sözde 'Büyük Türkiye', öbür yanda birileri 'Büyük Kürdistan' hayal ederken, gerçekte Yahudi Barzani eliyle 'Büyük İsrail' kuruluyor.İsrail'in arz-ı mev'ud inancı sürdüğü müddetçe, çözüm süreci adı altında ne yapılırsa yapılsın, o bölge insanımızın can ve mal güvenliğine, refaha, huzura kavuşması mümkün değildir. Nasıl Kobani'de IŞİD çıktıysa, yarın başka bir bölgede başka terör örgütü çıkar. Bu nedenle çözüm süreci, gerçekte çözüm değil, çözülmedir.Esas çözüm, milletin karnını doyurup sırtını giydirecek olan, milletin kenetlenip bir bilek, bir yürek olmasını sağlayacak ve ülkemizi zirveye taşıyacak projeler hazırlayan Prof. Dr. Haydar Baş'la beraber olmaktır.Bu nedenle, milletimizin Prof. Dr. Haydar Baş'a destek olması şarttır.Aksi halde verilecek her oy, kendi kendimize sıktığımız kurşun, Büyük İsrail'i inşa eden tuğlalar olacaktır.