İmam Ali'nin hilafetini, Yüce Allah'ın Maide Suresi 67. ayetiyle onu nasb etmesini, Resulullah'ın (s.a.a) bu ayet gereğince yaptığı ilanı ve seçilmişliğini inkar etmek isteyenler, Hz. Peygamber'in Gadir-i Hum hutbesi vardır, ama orda "Mevla" kelimesi geçiyor, halife demiyor diye çırpınıyorlar.
Hakikat şu ki, İslam'ın sadece Ehl-i Beyt ve Şia kaynakları değil; Sünni kaynakları da,Gadir-i Hum gerçeğini mütevatir olarak naklederler. Hz. Ali hakkındaki bu ayet ve hadislerde geçen "Velî" ve "Mevlâ" nitelemeleri, hem hilafet, hem de manevi rehberlik manalarını kapsar.
Bu mana İslam ümmeti için nübüvvetin devamı olarakvelayetin, rahmetin, bereketin ifadesidir.
Keşf ehli büyük veli Niyazi Mısrî hazretleri, bu manayı ifade sadedinde, Hasan ve Hüseyin nübüvvet ağacının dalları-budaklarıdır, demiştir (Mısrî, Risale-i Hasaneyn, s. 7-8).
Devrin saltanatçıları adeta kıyameti kopartmışlardır.
Devrin padişahı II. Ahmed'in etrafını sarmış rantçı-muhteris molla takımı, bu manayı ve hakikati görmek yerine, Niyazi Mısrî'nin sapıklığına hükmedip ayaklarına demir bukağılar takarak Limni kalesine hapsettirmişler, 16 yıl sürgün kaldığı Limni'deayağı bukağılı vaziyette şehadete uçmuştur (Bkz. Doç. Dr. Mustafa Tatçı, Burc-i Belâda Bir Merd-i Hüdâ: Niyazi Mısrî, s. 75 vd.).
Niyazi Mısrî, Edirne Selimiye Camiinden vaaz ettiği esnada sürgün kararının verilip derdest edildiğinde 1693'te, ellerini Hakkın divanına açınca; Edirne yerle bir olmaya başlar. Edirne'deki büyük veli Ali Gülşeni (ks), talebesi Hasan Sezai hazretlerini Mısrî'ye gönderip özür diler. Sezai'nin naz ve niyazına karşılık gönül koymaktan vazgeçer, Edirne kurtulur (Doç. Dr. Mustafa Tatçı, age, s. 3-105, H Yayınları, 3. Baskı; Mehmet Şeker, Edirne'de Mısrî depremi, 6 Ekim 2007, Yenişafak, https://www.yenisafak.com/yazarlar/mehmetseker/edirnede-misr-depremi-7229).
Lakin der ki büyük veli "Osmanlı'nın inkırazı(çöküşü) için dördüncü kat semaya öyle bir kazık çaktım ki, bu kazığı benden başka kimse çıkaramaz." Kimse çıkartamadı da; Osmanlı felah bulmadı, darmadağın oldu? (Bkz. Doç. Dr. Mustafa Tatçı, age, s. 3-105, H Yayınları, 3. Baskı).
Türk milletini iki asır sonra kurtarmak ise yine Ehl-i beyt soylu bir Gazi M. Kemal Atatürk'e nasib oldu (Prof. Dr. Haydar Baş, Hoş Geldin Atatürk, s.37-141, İcmal Yay., İstanbul, 2017).
Ehl-i Beyt gerçeğini ilan ve rahmet adresini ikrar uğruna Niyazi Mısrî gibi nice veliler can feda etti. Günümüz İslam dünyası da bu rahmetten mahrumiyetin sancılarını çekmektedir.
İslam kaynaklarındaki Hz. Ali'ye ve Ehl-i Beyt'e dair Velayet, Menzile ve Gadir-i Hum haberleri, ihtilaf ve kavga vesilesi, değildir. Bilakis kıyamete değin var olan bir ilahi rahmetin, velayet bereketinin ve Tevhidin adresidir.
Nitekim Prof. Dr. Haydar Baş bey, bu ilahî hakikati, Tevhid'in Merkezi Ehl-i Beyt'tir formülüyle Müslümanların gönlünde yeniden yeşertmiştir. Prof. Dr. Baş'ın 14 ciltlik Ehl-i Beyt Külliyatı ve Uluslarası Ehl-i Beyt sempozyumları, Amerika ve Haçlıların Şii-Sünni savaş oyunlarını bozmuş, mü'minlerin gönüllerinde rahmet yeşermiştir.
İslam'ın sadece Şii kaynaklarında değil, Sünni kaynaklarındaki birçok sahih hadiste de, Hz. Peygamber'in (s.a.a), Hz. Ali (a.s) hakkında bizzat, "entehalifetîminbe'dî/ sen benden sonraki halifemsin" şeklinde apaçık beyanları mevcuttur.
Bir-iki örnek sunayım?
- İbn Abbas (ra.) şunu nakletti. Hz. Resulullah (s.a.a), Ali'ye (k. veche) hitaben şöyle buyurdu:
"Musa'ya (a.s) nispetle Harun (a.s) ne ise, bana nispetle sen de osun; tek farkla ki, sen peygamber değilsin... Ve sen, benden sonra her bir mü'min için benim halifemsin/Ve entehalîfetî fî külli
mü'mininminbe'dî."
- Hadisin isnadı hasendir. Rivayet edenleri ise, Buhari ve Müslim'in ravileridir; güvenilirdir. Bu hadisi teyid eden birçok haber vardır (Hafız İbnEbiÂsım, Kitabu's-Sünne, (Tahk: N. el-Bani), Beyrut-1980, c. 2, s. 565, H. No: 1188; es-Sünne, (Tahk: Dr. İbn Faysal el-Cevabire), Riyad-1998, c. 2, s. 799-800, H. No: 1222).
-Zeyd b. Sabit (r.a) şunu nakletti. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"Size iki halife bırakıyorum/İnnîtârikünfîkumhalîfeteyn?İlki, Allah'ın kitabıdır ki, o, gökten yeryüzüne uzatılmış iptir.Diğeri ise Itretim, Ehl-i Beytimdir. Bu ikisi, Havz-ı Kevser'im başına varıncaya kadar asla birbirinden ayrılmaz."
- Bu hadisin isnadı sahihtir, hasendir. Bu bağlamda birçok hadis varid olmuştur (Ahmed b. Hanbel, Müsned (Tahk: Ahmed ez-Zeyn), Kahire-1995, c. 16, s. 28, H. No: 21470, ayrıca 11046 ve 11073 nolu hadislere bak).
-İbn Abbas (r.a) etrafını insanların sardığı bir sohbette Hz. Peygamber'den Ali'ye dair işittiği on hasleti anlatırken şunları nakletti: Resulullah, onun hakkında şöyle buyurdu:
"Ey Ali, dünyada ve ahirette, sen benim halifemsin? Musa'ya nispetle Harun ne ise, bana nispetle sen de onun gibi olasın, istemez misin? Bir farkla ki, sen peygamber değilsin.
Şüphesiz ki, sen benim halifemsin ki, ancak o zaman yola çıkabilirim/Lâ yenbeği en ezhebe illâ ve entehalîfetî?
Sen benden sonra her bir mü'min üzerine benim velimsin."
- Haberin, isnadı sahihtir. Ravilerini, İbnHibban, sikât (güvenilir kimseler) olarak tescillemiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned (Tahk: A. M. Şakir), Kahire-1995, c. 3, s. 331-333, H. No: 3062-3063; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, Hicr-1998, c. 11, s.42-44).
Bu gerçekleri inkâr edebilmek için Muaviye yahut Yezid meşrepli olmak gerekir.
Böylelerinin elinden de, İslam'a ve insanlığa hayır ve barış değil, ancak dalaş, kan ve savaş gelir.
Hakikat şu ki, İslam'ın sadece Ehl-i Beyt ve Şia kaynakları değil; Sünni kaynakları da,Gadir-i Hum gerçeğini mütevatir olarak naklederler. Hz. Ali hakkındaki bu ayet ve hadislerde geçen "Velî" ve "Mevlâ" nitelemeleri, hem hilafet, hem de manevi rehberlik manalarını kapsar.
Bu mana İslam ümmeti için nübüvvetin devamı olarakvelayetin, rahmetin, bereketin ifadesidir.
Keşf ehli büyük veli Niyazi Mısrî hazretleri, bu manayı ifade sadedinde, Hasan ve Hüseyin nübüvvet ağacının dalları-budaklarıdır, demiştir (Mısrî, Risale-i Hasaneyn, s. 7-8).
Devrin saltanatçıları adeta kıyameti kopartmışlardır.
Devrin padişahı II. Ahmed'in etrafını sarmış rantçı-muhteris molla takımı, bu manayı ve hakikati görmek yerine, Niyazi Mısrî'nin sapıklığına hükmedip ayaklarına demir bukağılar takarak Limni kalesine hapsettirmişler, 16 yıl sürgün kaldığı Limni'deayağı bukağılı vaziyette şehadete uçmuştur (Bkz. Doç. Dr. Mustafa Tatçı, Burc-i Belâda Bir Merd-i Hüdâ: Niyazi Mısrî, s. 75 vd.).
Niyazi Mısrî, Edirne Selimiye Camiinden vaaz ettiği esnada sürgün kararının verilip derdest edildiğinde 1693'te, ellerini Hakkın divanına açınca; Edirne yerle bir olmaya başlar. Edirne'deki büyük veli Ali Gülşeni (ks), talebesi Hasan Sezai hazretlerini Mısrî'ye gönderip özür diler. Sezai'nin naz ve niyazına karşılık gönül koymaktan vazgeçer, Edirne kurtulur (Doç. Dr. Mustafa Tatçı, age, s. 3-105, H Yayınları, 3. Baskı; Mehmet Şeker, Edirne'de Mısrî depremi, 6 Ekim 2007, Yenişafak, https://www.yenisafak.com/yazarlar/mehmetseker/edirnede-misr-depremi-7229).
Lakin der ki büyük veli "Osmanlı'nın inkırazı(çöküşü) için dördüncü kat semaya öyle bir kazık çaktım ki, bu kazığı benden başka kimse çıkaramaz." Kimse çıkartamadı da; Osmanlı felah bulmadı, darmadağın oldu? (Bkz. Doç. Dr. Mustafa Tatçı, age, s. 3-105, H Yayınları, 3. Baskı).
Türk milletini iki asır sonra kurtarmak ise yine Ehl-i beyt soylu bir Gazi M. Kemal Atatürk'e nasib oldu (Prof. Dr. Haydar Baş, Hoş Geldin Atatürk, s.37-141, İcmal Yay., İstanbul, 2017).
Ehl-i Beyt gerçeğini ilan ve rahmet adresini ikrar uğruna Niyazi Mısrî gibi nice veliler can feda etti. Günümüz İslam dünyası da bu rahmetten mahrumiyetin sancılarını çekmektedir.
İslam kaynaklarındaki Hz. Ali'ye ve Ehl-i Beyt'e dair Velayet, Menzile ve Gadir-i Hum haberleri, ihtilaf ve kavga vesilesi, değildir. Bilakis kıyamete değin var olan bir ilahi rahmetin, velayet bereketinin ve Tevhidin adresidir.
Nitekim Prof. Dr. Haydar Baş bey, bu ilahî hakikati, Tevhid'in Merkezi Ehl-i Beyt'tir formülüyle Müslümanların gönlünde yeniden yeşertmiştir. Prof. Dr. Baş'ın 14 ciltlik Ehl-i Beyt Külliyatı ve Uluslarası Ehl-i Beyt sempozyumları, Amerika ve Haçlıların Şii-Sünni savaş oyunlarını bozmuş, mü'minlerin gönüllerinde rahmet yeşermiştir.
İslam'ın sadece Şii kaynaklarında değil, Sünni kaynaklarındaki birçok sahih hadiste de, Hz. Peygamber'in (s.a.a), Hz. Ali (a.s) hakkında bizzat, "entehalifetîminbe'dî/ sen benden sonraki halifemsin" şeklinde apaçık beyanları mevcuttur.
Bir-iki örnek sunayım?
- İbn Abbas (ra.) şunu nakletti. Hz. Resulullah (s.a.a), Ali'ye (k. veche) hitaben şöyle buyurdu:
"Musa'ya (a.s) nispetle Harun (a.s) ne ise, bana nispetle sen de osun; tek farkla ki, sen peygamber değilsin... Ve sen, benden sonra her bir mü'min için benim halifemsin/Ve entehalîfetî fî külli
mü'mininminbe'dî."
- Hadisin isnadı hasendir. Rivayet edenleri ise, Buhari ve Müslim'in ravileridir; güvenilirdir. Bu hadisi teyid eden birçok haber vardır (Hafız İbnEbiÂsım, Kitabu's-Sünne, (Tahk: N. el-Bani), Beyrut-1980, c. 2, s. 565, H. No: 1188; es-Sünne, (Tahk: Dr. İbn Faysal el-Cevabire), Riyad-1998, c. 2, s. 799-800, H. No: 1222).
-Zeyd b. Sabit (r.a) şunu nakletti. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"Size iki halife bırakıyorum/İnnîtârikünfîkumhalîfeteyn?İlki, Allah'ın kitabıdır ki, o, gökten yeryüzüne uzatılmış iptir.Diğeri ise Itretim, Ehl-i Beytimdir. Bu ikisi, Havz-ı Kevser'im başına varıncaya kadar asla birbirinden ayrılmaz."
- Bu hadisin isnadı sahihtir, hasendir. Bu bağlamda birçok hadis varid olmuştur (Ahmed b. Hanbel, Müsned (Tahk: Ahmed ez-Zeyn), Kahire-1995, c. 16, s. 28, H. No: 21470, ayrıca 11046 ve 11073 nolu hadislere bak).
-İbn Abbas (r.a) etrafını insanların sardığı bir sohbette Hz. Peygamber'den Ali'ye dair işittiği on hasleti anlatırken şunları nakletti: Resulullah, onun hakkında şöyle buyurdu:
"Ey Ali, dünyada ve ahirette, sen benim halifemsin? Musa'ya nispetle Harun ne ise, bana nispetle sen de onun gibi olasın, istemez misin? Bir farkla ki, sen peygamber değilsin.
Şüphesiz ki, sen benim halifemsin ki, ancak o zaman yola çıkabilirim/Lâ yenbeği en ezhebe illâ ve entehalîfetî?
Sen benden sonra her bir mü'min üzerine benim velimsin."
- Haberin, isnadı sahihtir. Ravilerini, İbnHibban, sikât (güvenilir kimseler) olarak tescillemiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned (Tahk: A. M. Şakir), Kahire-1995, c. 3, s. 331-333, H. No: 3062-3063; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, Hicr-1998, c. 11, s.42-44).
Bu gerçekleri inkâr edebilmek için Muaviye yahut Yezid meşrepli olmak gerekir.
Böylelerinin elinden de, İslam'a ve insanlığa hayır ve barış değil, ancak dalaş, kan ve savaş gelir.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019