Her gün yeni bir delil keşfediliyor ve biz Dünyanın yaşı 4,5 milyar yıl mı yoksa daha mı fazladır; bilemiyoruz. Dünya ömrünün içinde insanlık kaç yaşındadır, o bahiste de "kesin" bir bilgimiz yok.
Yalnız bildiğimiz şu ki toprağın hangi metrekaresine bir kazma vursak ya bir kafatasının göz çukurları ile göz göze geliriz yahut bizi, çürüyüp toprak olmuş binlerce kafatasının DNA'ları karşılar?
Ve lisanı hal ile derler ki:
"- Bizler de sizler gibi mal-mülk biriktirirdik. Öldük, malımızı eller, bedenimizi toprak yedi bitirdi."
Keşke hikâye burada son bulsaydı. Ama bulmayacak. "Helâlin hesabı, haramın azabı" var. Şimdi herkes elindeki avucundaki helâl için kendini şöyle bir sigaya çeksin bakalım?
Memursa, mesaisini gözden geçirsin. Ama her gününü ve her saatini? Memuriyeti süresince? Tabiri caizse geyik yapmış mı, mesai saatleri içersinde özel iş görmüş mü? Yapması gereken işi aksatmış mı? Böyle ise, bilsin ki, bilelim ki 75 milyonun hakkını gasp etmişiz. Aldığımız haram. Aldığımız haram olunca o aldığımızla yediğimiz haram. Yediğimiz içtiğimiz haram olunca namazımız, orucumuz, hayır hasenatımız kabul dairesi dışında? Söyleyin Allah aşkına helâl sandığımız bile bu kadar bulanık ve neticeleri bu kadar tehlikeli iken, bilerek çalmak, rüşvet yemek, ihaleye fesat karıştırmak, devletin imkânı ile devleti soymak ve bunu yaparken arsızlaşıp, şirretleşip işi "Allah adına yaptığını" söylemek nasıl bir "hırs" ve nasıl bir "cür'et"tir?
Bu cüretkârlara diyoruz ki:
Ölüm işleri!
Doğar doğmaz ölüm başlar
Yazı kışı yok ölümün.
Tatlı aşlar, dertli başlar
Hiç kaçışı yok ölümün.
Vakti saati gelecek,
Yok olacak börtü böcek.
Cümle defter dürülecek,
Kurdu kuşu yok ölümün.
Sanma beni toprak yemez
Ne usta der ne de çömez
Uslu demez çocuk demez
Yaşı başı yok ölümün.
Yeşil dalları kurutur
Gelir göğsüne oturur.
Ne gecikir ne unutur,
Başka işi yok ölümün.
Bir evde sönünce baca,
Taşlar meyveli ağaca!
Bu sebepten akça pakça
Üstü başı yok ölümün!
Hasan Demir, ölecekler
Eti yese de böcekler
Neler neler görecekler
Zerre boşu yok ölümün!
Hasan Demir
Peygamberimiz (s.a.v) ve Gazali gibi İslâm âlimleri ve kimi tasavvuf ehlinin bildirdiklerine göre?
Dost düşman bilsin ki, ecel göğse oturunca pamuk çuvalından dikenli çalı çeker gibi tahammülü çok zor acılarla kıvranacağız. İsteyeceğiz ki, bir an önce şu canı bir verebilsek!
Versek ne olacak?
Ölüm çilesi bir kum ise kabir azabı o kum tanesine göre bir çöl misali. Arzulayacağız ki, şu kabir azabı bitse de, mahşer yerine kavuşabilsek.
Kavuşsak ne olacak?
Kabir azabı bir damla ise mahşer yeri azabı o damlaya göre bir derya iriliğinde?
Artık Cehennemi siz düşünün, biz düşünelim!
Bu acıları hafifletecek tek çare, salih ve mü'min olarak, kul hakkı yemeden bu dünyadan kopabilmek.
O zaman bütün bu safhalar Cennet nimetlerini ve Cemal müjdelerini seyrederek geçirileceği için o acılar hissedilmeyecek.
Yalnız bildiğimiz şu ki toprağın hangi metrekaresine bir kazma vursak ya bir kafatasının göz çukurları ile göz göze geliriz yahut bizi, çürüyüp toprak olmuş binlerce kafatasının DNA'ları karşılar?
Ve lisanı hal ile derler ki:
"- Bizler de sizler gibi mal-mülk biriktirirdik. Öldük, malımızı eller, bedenimizi toprak yedi bitirdi."
Keşke hikâye burada son bulsaydı. Ama bulmayacak. "Helâlin hesabı, haramın azabı" var. Şimdi herkes elindeki avucundaki helâl için kendini şöyle bir sigaya çeksin bakalım?
Memursa, mesaisini gözden geçirsin. Ama her gününü ve her saatini? Memuriyeti süresince? Tabiri caizse geyik yapmış mı, mesai saatleri içersinde özel iş görmüş mü? Yapması gereken işi aksatmış mı? Böyle ise, bilsin ki, bilelim ki 75 milyonun hakkını gasp etmişiz. Aldığımız haram. Aldığımız haram olunca o aldığımızla yediğimiz haram. Yediğimiz içtiğimiz haram olunca namazımız, orucumuz, hayır hasenatımız kabul dairesi dışında? Söyleyin Allah aşkına helâl sandığımız bile bu kadar bulanık ve neticeleri bu kadar tehlikeli iken, bilerek çalmak, rüşvet yemek, ihaleye fesat karıştırmak, devletin imkânı ile devleti soymak ve bunu yaparken arsızlaşıp, şirretleşip işi "Allah adına yaptığını" söylemek nasıl bir "hırs" ve nasıl bir "cür'et"tir?
Bu cüretkârlara diyoruz ki:
Ölüm işleri!
Doğar doğmaz ölüm başlar
Yazı kışı yok ölümün.
Tatlı aşlar, dertli başlar
Hiç kaçışı yok ölümün.
Vakti saati gelecek,
Yok olacak börtü böcek.
Cümle defter dürülecek,
Kurdu kuşu yok ölümün.
Sanma beni toprak yemez
Ne usta der ne de çömez
Uslu demez çocuk demez
Yaşı başı yok ölümün.
Yeşil dalları kurutur
Gelir göğsüne oturur.
Ne gecikir ne unutur,
Başka işi yok ölümün.
Bir evde sönünce baca,
Taşlar meyveli ağaca!
Bu sebepten akça pakça
Üstü başı yok ölümün!
Hasan Demir, ölecekler
Eti yese de böcekler
Neler neler görecekler
Zerre boşu yok ölümün!
Hasan Demir
Peygamberimiz (s.a.v) ve Gazali gibi İslâm âlimleri ve kimi tasavvuf ehlinin bildirdiklerine göre?
Dost düşman bilsin ki, ecel göğse oturunca pamuk çuvalından dikenli çalı çeker gibi tahammülü çok zor acılarla kıvranacağız. İsteyeceğiz ki, bir an önce şu canı bir verebilsek!
Versek ne olacak?
Ölüm çilesi bir kum ise kabir azabı o kum tanesine göre bir çöl misali. Arzulayacağız ki, şu kabir azabı bitse de, mahşer yerine kavuşabilsek.
Kavuşsak ne olacak?
Kabir azabı bir damla ise mahşer yeri azabı o damlaya göre bir derya iriliğinde?
Artık Cehennemi siz düşünün, biz düşünelim!
Bu acıları hafifletecek tek çare, salih ve mü'min olarak, kul hakkı yemeden bu dünyadan kopabilmek.
O zaman bütün bu safhalar Cennet nimetlerini ve Cemal müjdelerini seyrederek geçirileceği için o acılar hissedilmeyecek.
Hasan Demir / diğer yazıları
- Artık yeter! / 02.11.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015