logo
29 EKİM 2025


Hüseyin Baş dosyası: Demokrasiye ayar duruşması

09.09.2025 00:00:00


Türkiye'de adalet salonlarının duvarlarında sıkça karşımıza çıkan bir cümle vardır: "Adalet mülkün temelidir." Bu ifade, sadece güzel bir motto değil; devletin varlığının, vatandaşın güvenliğinin ve demokrasinin en önemli teminatıdır. Ancak son yıllarda açılan davalara, verilen kararlara ve siyasi eleştirilerin suç kapsamına sokulmasına bakıldığında, bu sözün mahkeme salonlarında asılı kalıp fiiliyatta uygulanmadığını görmek zor değil.



Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş, ocak ayından itibaren adli kontrol altında tutuldu. İddianame hazırlandı, ilk mahkeme yapıldı. Hüseyin Baş, mahkemede yaptığı savunmada muhatabının şahıs olmadığını; eleştirisinin sistemin uygulamalarına yönelik olduğunu açıkça ortaya koydu. Avukatlar, adli kontrole sebep olacak hiçbir suçun bulunmadığını izah ettiler, Yargıtay içtihatlarından ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (özellikle Lingens Kararı'nın) ifade özgürlüğünü geniş yorumlayan kararlarından örnekler verdiler. Lingens Kararı, politikacıların diğer vatandaşlara göre daha fazla eleştiriye katlanmak zorunda olduğunu açıkça belirtir. Çünkü siyasetçi, devletin ve milletin bekasına dair kararlar alır; bu da onun sözlerinin ve icraatlarının en sert biçimde denetlenmesini zorunlu kılar. Burada olan, tam da budur: Muhalefet partisi lideri, anayasanın kendisine verdiği en doğal görev olan iktidarı eleştirme görevini yapmıştır.



Mahkemede avukatların dile getirilen bir ifade dikkat çekiciydi: "Belirsizliğin olduğu yerde hukuk yoktur." Aslında bu, Roma Hukuku'ndan AİHM içtihatlarına kadar uzanan evrensel bir prensibin özetidir: Belirsiz hukuk, hukuk değildir. Hukukun temelinde, vatandaşın öngörülebilirlik ve güvenlik içinde yaşaması yatar. Bir gün ifade özgürlüğü olarak kabul edilen bir sözün ertesi gün suç sayılması, hukukun varlık sebebini ortadan kaldırır.



Yaklaşık üç saat süren duruşmada Hüseyin Baş tarihi bir savunma yaptı. Avukatları yalnızca anayasa hükümleriyle değil, aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ve evrensel hukuk ilkeleriyle savunmalarını temellendirdiler. Ortaya çıkan tablo açıktı: Suçlamaları destekleyecek hiçbir hukuki delil mevcut değildi. Savcının mahkemede sunduğu esas hakkındaki mütalaa ise kopyala–yapıştır bir metin idi. Kanuni gerekçeler ortaya konmadan, muhalefetin anayasal görevi olan eleştiriler "suç" kapsamına sokularak cezalandırılmak istendi. Bu durum karşısında savunma avukatlarının "Burada bir tiyatro mu oynanıyor? Bu kadar kanun konuştuk, bunların hiç mi anlamı yok?" tepkisi, tarihe not düşülen anlardan biri oldu.



Bugün yaşananların kökleri 2010 Anayasa Referandumu'na kadar gider. "Demokratikleşme" iddiasıyla yapılan değişiklikler, aslında yargının bağımsızlığına değil, siyasetin kontrolüne açılmasına yol açtı. Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun yapısı değiştirildi, yüksek yargının dengesi bozuldu. Hukukun önüne "vesayeti kaldırıyoruz" denilerek yeni bariyerler çekildi. Bir adım sonra, 16 Nisan 2017'de yeni bir anayasa referandumu ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçildi. Prof. Dr. Haydar Baş, bu sistemi "demokratik krallık" olarak nitelemişti. Çünkü yürütme yetkileri tek kişide toplandı, kuvvetler ayrılığı ilkesinin özü zedelendi. Bugün yaşanan hukuki garabet, işte bu sistemin tabii sonucudur. Parlamenter sistemin kurallarına göre düzenlenmiş "Cumhurbaşkanına hakaret" yasası, yeni sistemde iktidarın muhalefeti susturma aracı haline geldi.



Türkiye, parlamenter sistemden başkanlık benzeri bir sisteme geçti. Fakat hukuk, bu değişime uyumlu hale getirilmedi. Parlamenter sistemde "devletin başı" olan cumhurbaşkanına hakaret suçu, yeni sistemde "icranın başı" haline gelen cumhurbaşkanı için de geçerli kılındı. Bu çelişki, eleştiriyi susturmanın yasal bahanesi oldu. Oysa muhalefetin ve muhalif bir partinin genel başkanının görevi iktidarı eleştirmektir.





Gelinen noktada Hüseyin Baş davası, sadece bir siyasetçi hakkında açılmış sıradan bir dava değildir. Bu dava, Türkiye'de demokrasiye, muhalefete ve ifade özgürlüğüne ayar verme davasıdır. Mahkeme salonlarının duvarlarında yazılı olan "adalet mülkün temelidir" sözü, ancak bu tür davalara karşı milletçe sahip çıkıldığında anlamlı hale gelir.



Hüseyin Baş'ın davası, aslında hepimizin davasıdır. Çünkü mesele, bir kişinin şahsı değil; ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü ve demokrasinin geleceğidir. Bu dava, bir Hüseyin Baş davası olmanın yanında ve ötesinde; demokrasi iddiasında bulunan bir ülkede, adaletin gerçekten "mülkün temeli" olup olmayacağını belirleyecek bir sınavdır. Millet olarak bu davaya sahip çıkmak, kendi özgürlüğümüze sahip çıkmaktır.



 

Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
 
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan 29 Ekim mesajı
'Milletçe iftiharla idrak ediyoruz'
Yaşasın Cumhuriyet
Türkiye Cumhuriyeti 102 yaşında
Dalga geçiyor
'İsrail'in Gazze'ye saldırısı ateşkesi tehlikeye atmaz'
Diyanet bu sefer 'Atatürk' dedi
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı mesajı
Karadağ’da, Türk karşıtı gösteriler devam ediyor
Türk vatandaşlarına ait işletmeler kapandı
Gebze'de bina çöktü
Enkaz altında 7 kişinin olduğu tahmin ediliyor
TFF, bahis oynadığı tespit edilen hakemleri açıkladı
152 hakem Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'na sevk edildi
O kadar da cümle kurmuştular... Netanyahu emir verdi
İsrail Gazze Şeridi'ne hava saldırısı başlattı
Yerlikaya son durumla ilgili açıklama yaptı
26 kişi hafif yaralandı
Sındırgı halkı tedirgin
Yıkılan binaların enkazı kaldırılıyor
Bolu'da oğlunu kaybeden Zeynep Kotan:
'Bu durum bizi gerçekten çok yaralıyor'
Minguzzi davasında istinafa başvuruldu
2 sanık için beraat kararı verilmişti
Grand Kartal Otel yangını davası sürüyor
Bugün karar çıkabilir
Her iki kuruluş da kendi yasal kurallarını hiçe saydı
Rusya’yı ihraç eden FIFA ve UEFA, İsrail'i ihraç etmedi
Maden talanında sıra Doğu Karadeniz'de
Bölge bakır, kurşun, çinko ve altın açısından zengin rezervlere sahip
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan 29 Ekim mesajı
'Milletçe iftiharla idrak ediyoruz'
Yaşasın Cumhuriyet
Türkiye Cumhuriyeti 102 yaşında
Dalga geçiyor
'İsrail'in Gazze'ye saldırısı ateşkesi tehlikeye atmaz'
Diyanet bu sefer 'Atatürk' dedi
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı mesajı
Karadağ’da, Türk karşıtı gösteriler devam ediyor
Türk vatandaşlarına ait işletmeler kapandı
Gebze'de bina çöktü
Enkaz altında 7 kişinin olduğu tahmin ediliyor
TFF, bahis oynadığı tespit edilen hakemleri açıkladı
152 hakem Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'na sevk edildi
O kadar da cümle kurmuştular... Netanyahu emir verdi
İsrail Gazze Şeridi'ne hava saldırısı başlattı
Yerlikaya son durumla ilgili açıklama yaptı
26 kişi hafif yaralandı
Sındırgı halkı tedirgin
Yıkılan binaların enkazı kaldırılıyor
Bolu'da oğlunu kaybeden Zeynep Kotan:
'Bu durum bizi gerçekten çok yaralıyor'
Minguzzi davasında istinafa başvuruldu
2 sanık için beraat kararı verilmişti
Grand Kartal Otel yangını davası sürüyor
Bugün karar çıkabilir
Her iki kuruluş da kendi yasal kurallarını hiçe saydı
Rusya’yı ihraç eden FIFA ve UEFA, İsrail'i ihraç etmedi
Maden talanında sıra Doğu Karadeniz'de
Bölge bakır, kurşun, çinko ve altın açısından zengin rezervlere sahip
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.