Hakk'ı tam seven kulun kalbine bütün mahlûk şeyler haram olur. İlâhî gayret bunu gerektirir. Bütün sütler boğazında yığılsa damlası geçmez. Bu hâlde, olması muhal işler olur. Bundan sonradır ki; kalbi Yaratan'dan ayıracak şeyler bir bir eriyip gider. O kul, kendini sevdiğinden ayıracak şeye bağlanamaz.
İman sahibi bu hâlde devam edince Peygamber (s.a.v) Efendimiz ondan razı olur. Kalbini Hakk'a götürmek ister. Ve onun önünde bir talebe olur. Bu hâli taşıdığı içindir ki, o Rasûl, Hak Teâlâ'yâ şöyle yalvarır:
"Bu kulun kalbini sana vardırmam için bana izin ver." Kul, bu hâlde hizmetini devam ettirir ve bir gün:
"Ey üstadım, beni şaha ilet. O'nun kapısını göster; beni O'nunla olmaya bırak ve O'nun kapısına kadar götür. Elimi kollarına yapıştır ve öylece terk et. Ve öyle bir yere bırak ki, O'nu göreyim." der.
Bu talep üzerine Peygamber (s.a.v) onun elinden tutar, kapıya yaklaştırır. Sonra, Peygamber'e bir hitap gelir:
"Ey elçi, ey delil ve muallim, beraberindeki kim?" Buna şu cevabı verir:
"Sana malûm, hayli zamandır bunu yetiştirdim. Bu kapıya hizmet için onu gönüllü eyledim." Ve sonra o kulun kalbine döner:
"İşte sen ve Yaratan'ın," deyip onu oraya teslim eder. Nasıl ki, Cibril de onu semaya çıkarırken aynı şeyi söylemişti. Yaratan'a yaklaştırdı ve dedi: "İşte sen ve Yaratan'ın."
Ey evlat! Ümitlerini kıs. Hırsını azalt. Sana emanet edilen namazları vaktinde kıl.
Vasiyetini yazıp başucuna koymadan uyumak, iman sahibine yakışmaz. İman sahibi, her gece vasiyetini yazmalı, öyle yatmalı. Uyanırsa ne âlâ, aksi hâlde ehli onu bulur, faydalanır ve rahmet okur.
Kendini bulunduğun yerde emanet bırakmış gibi gör. Yerken de öyle ol; ehlin arasında varlığın bir emanet gibi olsun. Kardeşlerinle kurallaşman yine öyle olsun. Kalbine, bir emanet olarak gezdiğini tattır. İşini iyiye yöneltmek, kötüye çevirmek gibi şeylere güçlü olmayan, ancak bir emanet olarak yaşayabilir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.