Hz. Ali’nin Fedek’le ilgili bazı iddiaları
Emirü’l-mü’minin, Basra Valisi olan Osman ibn-i Huneyf’e yazdığı bir mektubunda şöyle buyuruyor
06.02.2023 20:49:00





1- Emirü'l-mü'minin, Basra Valisi olan Osman ibn-i Huneyf'e yazdığı bir mektubunda şöyle buyuruyor: "Evet, gökyüzünün gölgelendirdiği şu dünya yüzünde elimizde bir Fedek vardır. Ona da toplumun bir kısmı haris oldu ve bir kısmı cömertlik etti. Allah ne güzel hükmedicidir."
2- Sünni İmam Zehebi, Mutahhar'a yazmış olduğu reddiyede şöyle demektedir:
"Mirasla ilgili ayetin umum ifade eden hükmünden Fedek arazisi yukarıdaki hadisle tahsis edilerek müstesna kılınmıştır. Kafirin, kasten adam öldürenin ve kölenin de ayetin hükmü dışında kalarak mirasçı olamayacakları hususu da böyledir.
Kaldı ki, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer, Resulüllah (s.a.v.)'in geri bıraktığı malının birkaç mislini Ai (a.s.) ve çocuklarına vermiştir.
Bütün bunlardan başka Hz. Ömer'in, Resulüllah (s.a.v.) o mal ile nasıl tasarruf etmişse onların da aynısını yapmaları için Resulüllah (s.a.v.)'in terekesini Ali ve Abbas'a teslim etmesi, Ehl-i Beyt alimlerinin Ebu Bekir ve Ömer'e yaptıkları töhmeti reddeder."
Zehebi ayrıca, "Eğer Fâtımâ (a.s.) miras yoluyla Fedek arazisine sahip çıkmışsa hibe iptal olmuştur. Fedek arazisi O'na hibe edilmişse miras iptal olmuştur. Eğer bu hibe Resulüllah (s.a.v.)'in hastalığı esnasında vukû bulmuşsa, birisine hakkından fazlasını tavsiye etmekten münezzehtir. Yok, eğer sıhhati zamanında Fedek arazisini hibe etmişse, bu hibenin o zaman teslim edilmiş olması şarttır" demektedir.
3- Akıllara, "Resulüllah (s.a.v.)'in Fedek arazisini Fâtımâ (a.s.)'a hibe ettiğini neden yalnız Ümmü Eymen ve Ali biliyordu" şeklinde bir soru gelebilir, ki bazı Sünni alimler de bunu savunmuştur:
Ümmü Eymen ve Hz. Ali dışında kimsenin bu hibeden haberinin olmaması iddiasına gelince; bu iddia isabetli değildir.
Çünkü burası Hz. Fâtımâ'nın elinde idi. Ve Hz. Fâtımâ burayı işliyordu. Ve herkes bunu biliyordu. Kaldı ki, Hz. Fâtımâ gasp edilen hakkını geri alabilmesi için Medine halkının evlerini gezip, destek istediği zaman herkes O'na hak veriyor, O'nu tasdik ediyordu. Ancak siyasi otoriteden çekindikleri için Fâtımâ'nın yanında duramıyorlardı.
Bu iddia, (Fedek'in bağış olduğunun kimse tarafından bilinmediği iddiası) olsa olsa Hz. Fâtımâ (a.s.)'a atılan bir iftiradır.
Ehl-i Beyt uleması da bu konuda aynı görüştedir. Çünkü ayet ve hadislerle Hz. Fâtımâ'nın masumiyeti ve Allah nazarındaki özel konumu tasdik edilmiştir.
Ayetler:
1- "Artık Sana gelen bunca ilimden sonra onun hakkında Seninle çekişip tartışmalara girişirlerse, de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım, biz bizzat gelelim, siz de gelin. Ondan sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah'ın laneti yalan söyleyenlerin üstüne olsun."
2- Ebrar ayetleri: İnsan Sûresi 11-12
3- Tathir ayeti: "Ey Ehl-i Beyt, Allah sizden her çeşit pisliği, suçu gidermek ve sizi tertemiz bir hâle getirmek diler."
4- Meveddet ayeti: "De ki, sizden tebliğe karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim ancak yakınlarıma sevgidir ve kim güzel ve iyi iş yaparsa onun güzelim mükafatını arttırırız; şüphe yok ki, Allah bağışlayandır, iyiliğe mükafatla karşılık verendir."
Hz. Fâtımâ (a.s.)'ın temiz ve her türlü pislikten uzak olduğu ile ilgi hadislerden de örnek verelim:
1- Sünni Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde 4. cüz ve 107. sayfada Vaile b. Eska'dan naklettiği rivayet şöyledir:
"Fâtımâ (a.s.)'ın yanına vardım ve Ona Ali (a.s.)'ın nerede olduğunu sordum. 'Resulüllah (s.a.v.)'in yanına gitti' dedi.
Ben O'nu beklemeye koyuldum. Aniden Peygamber (s.a.v.) teşrif buyurdu. Ali (a.s.), Hasan (a.s.), Hüseyin (a.s.) da O'nunla birlikte idiler.
Hz. Peygamber ve Hz. Ali her biri Hasan ve Hüseyin'den birinin elini tutmuştu. Hz. Peygamber, Hz. Ali ve Hz. Fâtımâ'yı yanına çağırdı, Hasan ve Hüseyin'i dizlerine oturttu.
Elbisesini onların üzerine örttü ve şöyle dua etti: Allah'ım, bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir. Onlardan pisliği gider ve onları tertemiz kıl."
2- Resulüllah (s.a.v.) Hz. Fâtımâ (a.s.) hakkında şöyle buyurmuştur:
"Allah-u Teala, kızım Fâtımâ'nın kalp ve azalarını, imanla öyle doldurmuştur ki, Allah'ın itaati için kendisini bütün meşguliyetlerden uzak tutmaktadır."
4- Hz. Fâtımâ (a.s.)'ın verdiği mücadelede bir müddet sonra sessiz kalmayı tercih etmesi bazı Sünni alimlerce O'nun verilen hükme razı olduğu şeklinde yorumlanmaktadır.
Ehl-i Beyt alimleri bunu Sünni alimlerden örnekle cevaplamakta, Buhari ve Müslim'de yer alan şu rivayete yer vermektedirler: "Fâtımâ (a.s.) Ebu Bekir'e gazab etti; ondan uzak durdu ve ölünceye kadar da onunla konuşmadı."
Ebu Bekir'den rivayet edilen hadis konusu:
Ehl-i Beyt alimlerinden İbn'ul Mutahhar diyor ki: "Ebu Bekir, Fâtımâ'nın mirasını vermemiştir. Bu hususta yalnız kendisinin rivayet ettiği bir hadise dayanmış ve Fâtımâ (a.s.)'ın mirasını gaspetmiştir.
Çünkü O'na sadaka helaldir. Ebu Bekir, Resulüllah (s.a.v.)'in 'Peygamberler miras olarak dirhem veya dinar bırakmazlar. Onların bıraktıkları miras ancak ilimdir' mealindeki hadise dayanarak bu işi yapmıştır.
Kur'an'ın hükmü ise bu hadise muhaliftir. Çünkü Allah şöyle buyuruyor: 'Allah çocuklarınız hakkında, erkeğe iki kadının hissesi kadar tavsiye eder.'
Bu hüküm umumi olup, rivayet ettikleri hadisi de tekzib etmiştir. Başka ayetlerde şöyle buyuruluyor:
'Süleyman Davud'a varis oldu." "Katından bana bir oğul bağışla ki, bana ve Yâkuboğulları'na mirasçı olsun." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
2- Sünni İmam Zehebi, Mutahhar'a yazmış olduğu reddiyede şöyle demektedir:
"Mirasla ilgili ayetin umum ifade eden hükmünden Fedek arazisi yukarıdaki hadisle tahsis edilerek müstesna kılınmıştır. Kafirin, kasten adam öldürenin ve kölenin de ayetin hükmü dışında kalarak mirasçı olamayacakları hususu da böyledir.
Kaldı ki, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer, Resulüllah (s.a.v.)'in geri bıraktığı malının birkaç mislini Ai (a.s.) ve çocuklarına vermiştir.
Bütün bunlardan başka Hz. Ömer'in, Resulüllah (s.a.v.) o mal ile nasıl tasarruf etmişse onların da aynısını yapmaları için Resulüllah (s.a.v.)'in terekesini Ali ve Abbas'a teslim etmesi, Ehl-i Beyt alimlerinin Ebu Bekir ve Ömer'e yaptıkları töhmeti reddeder."
Zehebi ayrıca, "Eğer Fâtımâ (a.s.) miras yoluyla Fedek arazisine sahip çıkmışsa hibe iptal olmuştur. Fedek arazisi O'na hibe edilmişse miras iptal olmuştur. Eğer bu hibe Resulüllah (s.a.v.)'in hastalığı esnasında vukû bulmuşsa, birisine hakkından fazlasını tavsiye etmekten münezzehtir. Yok, eğer sıhhati zamanında Fedek arazisini hibe etmişse, bu hibenin o zaman teslim edilmiş olması şarttır" demektedir.
3- Akıllara, "Resulüllah (s.a.v.)'in Fedek arazisini Fâtımâ (a.s.)'a hibe ettiğini neden yalnız Ümmü Eymen ve Ali biliyordu" şeklinde bir soru gelebilir, ki bazı Sünni alimler de bunu savunmuştur:
Ümmü Eymen ve Hz. Ali dışında kimsenin bu hibeden haberinin olmaması iddiasına gelince; bu iddia isabetli değildir.
Çünkü burası Hz. Fâtımâ'nın elinde idi. Ve Hz. Fâtımâ burayı işliyordu. Ve herkes bunu biliyordu. Kaldı ki, Hz. Fâtımâ gasp edilen hakkını geri alabilmesi için Medine halkının evlerini gezip, destek istediği zaman herkes O'na hak veriyor, O'nu tasdik ediyordu. Ancak siyasi otoriteden çekindikleri için Fâtımâ'nın yanında duramıyorlardı.
Bu iddia, (Fedek'in bağış olduğunun kimse tarafından bilinmediği iddiası) olsa olsa Hz. Fâtımâ (a.s.)'a atılan bir iftiradır.
Ehl-i Beyt uleması da bu konuda aynı görüştedir. Çünkü ayet ve hadislerle Hz. Fâtımâ'nın masumiyeti ve Allah nazarındaki özel konumu tasdik edilmiştir.
Ayetler:
1- "Artık Sana gelen bunca ilimden sonra onun hakkında Seninle çekişip tartışmalara girişirlerse, de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım, biz bizzat gelelim, siz de gelin. Ondan sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah'ın laneti yalan söyleyenlerin üstüne olsun."
2- Ebrar ayetleri: İnsan Sûresi 11-12
3- Tathir ayeti: "Ey Ehl-i Beyt, Allah sizden her çeşit pisliği, suçu gidermek ve sizi tertemiz bir hâle getirmek diler."
4- Meveddet ayeti: "De ki, sizden tebliğe karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim ancak yakınlarıma sevgidir ve kim güzel ve iyi iş yaparsa onun güzelim mükafatını arttırırız; şüphe yok ki, Allah bağışlayandır, iyiliğe mükafatla karşılık verendir."
Hz. Fâtımâ (a.s.)'ın temiz ve her türlü pislikten uzak olduğu ile ilgi hadislerden de örnek verelim:
1- Sünni Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde 4. cüz ve 107. sayfada Vaile b. Eska'dan naklettiği rivayet şöyledir:
"Fâtımâ (a.s.)'ın yanına vardım ve Ona Ali (a.s.)'ın nerede olduğunu sordum. 'Resulüllah (s.a.v.)'in yanına gitti' dedi.
Ben O'nu beklemeye koyuldum. Aniden Peygamber (s.a.v.) teşrif buyurdu. Ali (a.s.), Hasan (a.s.), Hüseyin (a.s.) da O'nunla birlikte idiler.
Hz. Peygamber ve Hz. Ali her biri Hasan ve Hüseyin'den birinin elini tutmuştu. Hz. Peygamber, Hz. Ali ve Hz. Fâtımâ'yı yanına çağırdı, Hasan ve Hüseyin'i dizlerine oturttu.
Elbisesini onların üzerine örttü ve şöyle dua etti: Allah'ım, bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir. Onlardan pisliği gider ve onları tertemiz kıl."
2- Resulüllah (s.a.v.) Hz. Fâtımâ (a.s.) hakkında şöyle buyurmuştur:
"Allah-u Teala, kızım Fâtımâ'nın kalp ve azalarını, imanla öyle doldurmuştur ki, Allah'ın itaati için kendisini bütün meşguliyetlerden uzak tutmaktadır."
4- Hz. Fâtımâ (a.s.)'ın verdiği mücadelede bir müddet sonra sessiz kalmayı tercih etmesi bazı Sünni alimlerce O'nun verilen hükme razı olduğu şeklinde yorumlanmaktadır.
Ehl-i Beyt alimleri bunu Sünni alimlerden örnekle cevaplamakta, Buhari ve Müslim'de yer alan şu rivayete yer vermektedirler: "Fâtımâ (a.s.) Ebu Bekir'e gazab etti; ondan uzak durdu ve ölünceye kadar da onunla konuşmadı."
Ebu Bekir'den rivayet edilen hadis konusu:
Ehl-i Beyt alimlerinden İbn'ul Mutahhar diyor ki: "Ebu Bekir, Fâtımâ'nın mirasını vermemiştir. Bu hususta yalnız kendisinin rivayet ettiği bir hadise dayanmış ve Fâtımâ (a.s.)'ın mirasını gaspetmiştir.
Çünkü O'na sadaka helaldir. Ebu Bekir, Resulüllah (s.a.v.)'in 'Peygamberler miras olarak dirhem veya dinar bırakmazlar. Onların bıraktıkları miras ancak ilimdir' mealindeki hadise dayanarak bu işi yapmıştır.
Kur'an'ın hükmü ise bu hadise muhaliftir. Çünkü Allah şöyle buyuruyor: 'Allah çocuklarınız hakkında, erkeğe iki kadının hissesi kadar tavsiye eder.'
Bu hüküm umumi olup, rivayet ettikleri hadisi de tekzib etmiştir. Başka ayetlerde şöyle buyuruluyor:
'Süleyman Davud'a varis oldu." "Katından bana bir oğul bağışla ki, bana ve Yâkuboğulları'na mirasçı olsun." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.