Hz. Hasan kimdir?
Hz. Hasan, künyesi ile birlikte ismi el-Hasan bin Ali b. Ebu Tâlib el-Haşimî el-Kureyşî’dir
13.06.2023 08:15:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Hz. Hasan, künyesi ile birlikte ismi el-Hasan bin Ali b. Ebu Tâlib el-Haşimî el-Kureyşî'dir.
Ehl-i Beyt silsilesinin iki büyüğünden birisi, Peygamberimizin arkasından gelen Ehl-i Beyt imamlarının ikincisi, Peygamberin en sevdiği torunlarındandır.
Allah Resulü'nün ifadesi ile, "Peygamberin reyhanesi" (güzel kokulu çiçeği), Hz. Ali ile Hz. Fatıma'nın en büyük oğlu, cennet gençlerinin efendisi, Peygamberin soyunu sürdüren iki kişiden birisidir.
Resulullah'ın Necran Hristiyanlarına karşı iftihar ettiği dört kişiden birisi, yüce Allah'ın günah kirinden arındırarak tertemiz kıldığı kimselerden, yine yüce Allah'ın sevilmelerini emrettiği yakınlarından, arkalarından gidenlerin kurtulup, yollarından ayrılanların sapıtıp azdığı iki paha biçilmez emanetten birisidir.
Hz. Hasan'ın doğumu
Hz. Hasan'ın doğumuyla ilgili farklı kaynaklarda şu rivayetler yer almaktadır:
İbn'ül Esir ve İbn Hacer, Hz. Hasan'ın doğumuyla ilgili olarak şunları yazar:
"İmam Hasan'ın Şaban ayında, 4. veya 5. hicrî senesinde doğduğuna dair rivayetler varsa da, en doğru görüş, 3. hicrî senede doğduğuna dair rivayettir."
Kuleynî, İmam Hasan'ın Hicret'in 2. yılında dünyaya geldiğini yazar: "... Hasan b. Ali, Hicret'ten iki yıl sonra Bedir Savaşı'nın olduğu yılın Ramazan ayında doğdu. Bir rivayete göre, Hicret'ten üç yıl sonra doğmuştur... Kırk dokuz yılının Safer ayının sonunda vefat etmiştir. Öldüğünde kırk yedi sene ve birkaç aydı ömrü..."
"İmam Hasan hicrî üçüncü yılın Ramazan ayının ortasında Medine'de doğdu."
Hz. Hasan'ın doğumuyla ilgili en doğru bilgi şudur: Hz. Hasan, Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın ilk çocukları olarak Hicret'in 3. yılı Ramazan ayının 15. gecesi dünyaya gelmiştir.
Hz. Câbir'in ifadesine göre, Hz. Fatıma, İmam Hasan'ı dünyaya getirdiğinde Hz. Peygamber, onu beyaz bir beze sarmalarını emretmişti.
Fakat onu sarı bir beze sardılar. Hz. Fatıma, "Ey Ali! Çocuğun adını koy" dedi. Hz. Ali ise, "Onun adını koymakta Resulullah'ın önüne geçecek değilim!" dedi.
Hemen Peygamberimizin yanına geldi. Hz. Peygamber çocuğu kucağına alıp öptü. Mübarek dilini bebeğin ağzına koydu. Bebek, Resulullah'ın dilini emmeye başladı.
Arkasından Hz. Ali ile Hz. Fatıma'ya, "Onu sarı renkli beze sarmamanızı emretmemiş miydim?" dedi. Ve beyaz renkli bir bez getirilmesini isteyerek bebeği ona sardı, sarı renkli bezi attı.
Arkasından sağ kulağına ezan ve sol kulağına kamet okudu. Sonra Hz. Ali'ye dönerek, "Adını ne koydun?" diye sordu.
İmam Ali, "Onun adını koymakta Senin önüne geçmeyi düşünmedim" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Onun adını koymakta Ben de Rabbimin önüne geçmeyi düşünmüyorum" buyurdu.
Bu esnada yüce Allah, Cebrail aracılığıyla şu talimatı verdi: "Muhammed'imin bir oğlu dünyaya geldi. Onun yanına in ve kendisine selam söyle. Benden ve kendinden yana kendisini tebrik et. Ve O'na, 'Harun, Musa için ne idi ise, Ali de Senin için odur. Bu yüzden yeni doğan çocuğa Harun'un oğlunun adını ver' de."
Bu talimatı alan Hz. Cebrail, Peygamberimizin yanına indi ve O'nu yüce Allah ve kendisi adına tebrik ettikten sonra şöyle dedi:
"Yüce Allah, Sana bu çocuğa Harun'un oğlunun adını koymanı emretti."
Peygamberimiz, Harun'un oğlunun adı neydi, diye sordu.
Cebrail, "Onun adı Şubber'di" dedi.
Peygamberimiz, "Ama benim dilim Arapça'dır" dedi. Bunun üzerine Cebrail, "O halde ona Hasan adını ver" dedi.
Peygamberimiz de ona Hasan adını verdi.
Yine Hz. Câbir'in verdiği bilgiye göre Peygamberimiz bu konuda şöyle demiştir:
"Hasan'a Hasan adı verildi. Çünkü gökler ve yerler Allah'ın ihsanıyla ayakta duruyor."
Hz. Peygamber, İmam Hasan'ın doğumunun yedinci gününde onun adına kendi eli ile akika kurbanı kesti. Keserken şöyle buyurdu:
"Bunu Allah'ın adı ile Hasan için akika olarak veriyorum. Allah'ım, onu bu kurbanın kemiği ile kemiklendir. Eti ile etlendir. Kanı ile kanlandır. Saçı ile saçlandır. Allah'ım, onu Muhammed ve Ehl-i Beyt için koruyucu kıl!"
Bu sözlerin arkasından kurbanın bir parçasını ebeye hediye etti. Söylendiğine göre, verilen hediye kesilen koyunun budu idi. Sonra da bunun bir kısmını komşulara verdiler. Peygamberimiz daha sonra İmam Hasan'ı tıraş etti. Kesilen saçlarını tarttı ve ağırlıkları kadar yaprak altını sadaka olarak dağıttı."
Uyun'ul Ahbari'r-Rıza'da ise şöyle geçer: "Hazreti Zehra ebeye bir koyun butu ile bir dinar verdi."
Diğer kaynaklarda da Hz. Hasan'ın doğumu ile ilgili şu rivayetlere rastlamaktayız:
"Hz. Hasan, anne ve babasının ilk çocuğu idi. Resulullah (s.a.v.), doğduktan hemen sonra onu kucağına alarak sağ kulağına ezan ve sol kulağına ise kameti okudu. Sonra onun için bir koyun kurban etti. Saçını tıraş edip ağırlığınca gümüşü fakirlere dağıttı. Bebeğin başını ıtırla kokulandırmalarını emretti. Ve o andan itibaren bebek için akika (kurban kesmek) ve saçının ağırlığınca sadaka vermek geleneği oluştu.
Hz. Peygamber ona cahiliye döneminde kullanılmayan Hasan adını verdi. Künyesini de Ebu Muhammed koydu. Bundan başka künyesi olmamıştır."
Hz. Hasan'ın lakapları
Lakaplarının sayısı pek çoktur. Bunları şöyle sıralayabiliriz: Sıbt (torun), Seyyid (efendi), Zeki (temiz), Mücteba (seçilmiş) ve Taki (takvalı). Yanı sıra Veli ve Tayyib... bunların hepsi onun hakkında söylenmiştir.
Bu lakapların en yaygını Taki lakabıdır. Fakat bunların en üstün derecelisi ve ona en yakışanı Peygamberimiz tarafından ona takılan lakaptır.
Nitekim güvenilir hadis imamlarından ve râvilerden nakledildiğine göre Peygamberimiz onun hakkında, "Bu oğlum Seyyid'dir" buyurmuştur. Buna göre, Hz. Hasan'ın en önde gelen lakabı Seyyid'dir.
Peygamberimizin amcası Abbas'ın eşi Ümmü'l Fazıl'ın şöyle dediği nakledilir:
"Hz. Peygamber'e, 'Ey Allah'ın Resulü, rüyamda Senin vücudunun bir kısmının kucağımda olduğunu gördüm' dedim." Bana şu cevabı verdi: "Hayırlı bir rüya gördün. Fatıma bir erkek çocuğu doğuracak ve bakımını Sen üstleneceksin."
Nitekim Fatıma Hasan'ı doğurunca Peygamberimiz onu söz konusu rüyayı gören Ümmü Fazıl'a verdi. O da ona, Kussem b. Abbas'ın sütünden emzirdi."
Hz. Hasan'ın fizikî özellikleri
Hz. Hasan fizik olarak dedesi Hz. Peygamber'e çok benzerdi. Öyle ki, bir defasında Hz. Ebubekir ikindi namazından çıktıktan sonra, Hz. Ali ile beraber yürürken, çocuklarla oynayan Hz. Hasan'ı görürler.
Hz. Ebubekir onu omzuna alır ve "Nebi'ye benzeyen, Ali'ye benzemeyen, sana babam feda olsun" diye bir mısra söyler.
Cuhayfa diyor ki: "Ben Resulüllah'ı görenlerdenim. Hasan b. Ali O'na benziyordu."
Sahabelerden Enes de şöyle demektedir: "Hasan b. Ali kadar Peygamberimize benzeyen birisi daha yoktur."
Umeyr b. İshak şöyle diyor: "Ebu Hureyre'yi Hasan b. Ali ile karşılaşmış gördüm. Şöyle diyordu: Gömleğini kaldır da Resulüllah'ın öptüğü yeri ben de öpeyim.
İmam gömleğini kaldırdı. Ve Ebu Hureyre, Hazreti Hasan'ın bedenini öptü."
Hazreti Hasan'ın siması ve endamı şöyle tasvir edilmektedir:
"Kırmızıya çalan beyaz tenli, iri siyah gözlü, geniş yanaklı, göğüs arası ince kıllı, gür sakallı bir vücuda sahipti.
Saçları kulak memesinin hizasına kadardı. Boynu gümüş sürahi gibi parlaktı. Eklem başları iri idi. Omuz başları geniş aralıklı idi.
Orta boylu idi. Ne uzun ne kısa idi. Yakışıklı, hoş ve en güzel yüzlü insanlardan biri idi. Saçını, sakalını siyaha boyardı. Saçları kıvırcıktı. Uzun ve sarkık değildi. Vücut yapısı güzeldi."
Görünüm, ahlak, vücut yapısı, davranış, cömertlik, bakımından onun kadar Allah Resulü'ne benzeyen biri daha yoktu.
Onu şöyle tarif etmişlerdir: "Yüzü pembeyle karışık beyaz, gözleri siyah, yanakları düz, sakalı sık, saçı dalgalı, boynu beyaz, vücudunun organları birbiriyle uyumlu, geniş omuzlu, iri kemikli, ince belli, ayağı ne uzun ne kısaydı. Ne kısa ne de uzun boyluydu. Çehresi en güzel çehrelerden biriydi."
Vâsıl b. Ata şöyle derdi: "Hasan b. Ali peygamberlerin simasına ve padişahların parlaklığına sahipti." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hasan eserinden)
Ehl-i Beyt silsilesinin iki büyüğünden birisi, Peygamberimizin arkasından gelen Ehl-i Beyt imamlarının ikincisi, Peygamberin en sevdiği torunlarındandır.
Allah Resulü'nün ifadesi ile, "Peygamberin reyhanesi" (güzel kokulu çiçeği), Hz. Ali ile Hz. Fatıma'nın en büyük oğlu, cennet gençlerinin efendisi, Peygamberin soyunu sürdüren iki kişiden birisidir.
Resulullah'ın Necran Hristiyanlarına karşı iftihar ettiği dört kişiden birisi, yüce Allah'ın günah kirinden arındırarak tertemiz kıldığı kimselerden, yine yüce Allah'ın sevilmelerini emrettiği yakınlarından, arkalarından gidenlerin kurtulup, yollarından ayrılanların sapıtıp azdığı iki paha biçilmez emanetten birisidir.
Hz. Hasan'ın doğumu
Hz. Hasan'ın doğumuyla ilgili farklı kaynaklarda şu rivayetler yer almaktadır:
İbn'ül Esir ve İbn Hacer, Hz. Hasan'ın doğumuyla ilgili olarak şunları yazar:
"İmam Hasan'ın Şaban ayında, 4. veya 5. hicrî senesinde doğduğuna dair rivayetler varsa da, en doğru görüş, 3. hicrî senede doğduğuna dair rivayettir."
Kuleynî, İmam Hasan'ın Hicret'in 2. yılında dünyaya geldiğini yazar: "... Hasan b. Ali, Hicret'ten iki yıl sonra Bedir Savaşı'nın olduğu yılın Ramazan ayında doğdu. Bir rivayete göre, Hicret'ten üç yıl sonra doğmuştur... Kırk dokuz yılının Safer ayının sonunda vefat etmiştir. Öldüğünde kırk yedi sene ve birkaç aydı ömrü..."
"İmam Hasan hicrî üçüncü yılın Ramazan ayının ortasında Medine'de doğdu."
Hz. Hasan'ın doğumuyla ilgili en doğru bilgi şudur: Hz. Hasan, Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın ilk çocukları olarak Hicret'in 3. yılı Ramazan ayının 15. gecesi dünyaya gelmiştir.
Hz. Câbir'in ifadesine göre, Hz. Fatıma, İmam Hasan'ı dünyaya getirdiğinde Hz. Peygamber, onu beyaz bir beze sarmalarını emretmişti.
Fakat onu sarı bir beze sardılar. Hz. Fatıma, "Ey Ali! Çocuğun adını koy" dedi. Hz. Ali ise, "Onun adını koymakta Resulullah'ın önüne geçecek değilim!" dedi.
Hemen Peygamberimizin yanına geldi. Hz. Peygamber çocuğu kucağına alıp öptü. Mübarek dilini bebeğin ağzına koydu. Bebek, Resulullah'ın dilini emmeye başladı.
Arkasından Hz. Ali ile Hz. Fatıma'ya, "Onu sarı renkli beze sarmamanızı emretmemiş miydim?" dedi. Ve beyaz renkli bir bez getirilmesini isteyerek bebeği ona sardı, sarı renkli bezi attı.
Arkasından sağ kulağına ezan ve sol kulağına kamet okudu. Sonra Hz. Ali'ye dönerek, "Adını ne koydun?" diye sordu.
İmam Ali, "Onun adını koymakta Senin önüne geçmeyi düşünmedim" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Onun adını koymakta Ben de Rabbimin önüne geçmeyi düşünmüyorum" buyurdu.
Bu esnada yüce Allah, Cebrail aracılığıyla şu talimatı verdi: "Muhammed'imin bir oğlu dünyaya geldi. Onun yanına in ve kendisine selam söyle. Benden ve kendinden yana kendisini tebrik et. Ve O'na, 'Harun, Musa için ne idi ise, Ali de Senin için odur. Bu yüzden yeni doğan çocuğa Harun'un oğlunun adını ver' de."
Bu talimatı alan Hz. Cebrail, Peygamberimizin yanına indi ve O'nu yüce Allah ve kendisi adına tebrik ettikten sonra şöyle dedi:
"Yüce Allah, Sana bu çocuğa Harun'un oğlunun adını koymanı emretti."
Peygamberimiz, Harun'un oğlunun adı neydi, diye sordu.
Cebrail, "Onun adı Şubber'di" dedi.
Peygamberimiz, "Ama benim dilim Arapça'dır" dedi. Bunun üzerine Cebrail, "O halde ona Hasan adını ver" dedi.
Peygamberimiz de ona Hasan adını verdi.
Yine Hz. Câbir'in verdiği bilgiye göre Peygamberimiz bu konuda şöyle demiştir:
"Hasan'a Hasan adı verildi. Çünkü gökler ve yerler Allah'ın ihsanıyla ayakta duruyor."
Hz. Peygamber, İmam Hasan'ın doğumunun yedinci gününde onun adına kendi eli ile akika kurbanı kesti. Keserken şöyle buyurdu:
"Bunu Allah'ın adı ile Hasan için akika olarak veriyorum. Allah'ım, onu bu kurbanın kemiği ile kemiklendir. Eti ile etlendir. Kanı ile kanlandır. Saçı ile saçlandır. Allah'ım, onu Muhammed ve Ehl-i Beyt için koruyucu kıl!"
Bu sözlerin arkasından kurbanın bir parçasını ebeye hediye etti. Söylendiğine göre, verilen hediye kesilen koyunun budu idi. Sonra da bunun bir kısmını komşulara verdiler. Peygamberimiz daha sonra İmam Hasan'ı tıraş etti. Kesilen saçlarını tarttı ve ağırlıkları kadar yaprak altını sadaka olarak dağıttı."
Uyun'ul Ahbari'r-Rıza'da ise şöyle geçer: "Hazreti Zehra ebeye bir koyun butu ile bir dinar verdi."
Diğer kaynaklarda da Hz. Hasan'ın doğumu ile ilgili şu rivayetlere rastlamaktayız:
"Hz. Hasan, anne ve babasının ilk çocuğu idi. Resulullah (s.a.v.), doğduktan hemen sonra onu kucağına alarak sağ kulağına ezan ve sol kulağına ise kameti okudu. Sonra onun için bir koyun kurban etti. Saçını tıraş edip ağırlığınca gümüşü fakirlere dağıttı. Bebeğin başını ıtırla kokulandırmalarını emretti. Ve o andan itibaren bebek için akika (kurban kesmek) ve saçının ağırlığınca sadaka vermek geleneği oluştu.
Hz. Peygamber ona cahiliye döneminde kullanılmayan Hasan adını verdi. Künyesini de Ebu Muhammed koydu. Bundan başka künyesi olmamıştır."
Hz. Hasan'ın lakapları
Lakaplarının sayısı pek çoktur. Bunları şöyle sıralayabiliriz: Sıbt (torun), Seyyid (efendi), Zeki (temiz), Mücteba (seçilmiş) ve Taki (takvalı). Yanı sıra Veli ve Tayyib... bunların hepsi onun hakkında söylenmiştir.
Bu lakapların en yaygını Taki lakabıdır. Fakat bunların en üstün derecelisi ve ona en yakışanı Peygamberimiz tarafından ona takılan lakaptır.
Nitekim güvenilir hadis imamlarından ve râvilerden nakledildiğine göre Peygamberimiz onun hakkında, "Bu oğlum Seyyid'dir" buyurmuştur. Buna göre, Hz. Hasan'ın en önde gelen lakabı Seyyid'dir.
Peygamberimizin amcası Abbas'ın eşi Ümmü'l Fazıl'ın şöyle dediği nakledilir:
"Hz. Peygamber'e, 'Ey Allah'ın Resulü, rüyamda Senin vücudunun bir kısmının kucağımda olduğunu gördüm' dedim." Bana şu cevabı verdi: "Hayırlı bir rüya gördün. Fatıma bir erkek çocuğu doğuracak ve bakımını Sen üstleneceksin."
Nitekim Fatıma Hasan'ı doğurunca Peygamberimiz onu söz konusu rüyayı gören Ümmü Fazıl'a verdi. O da ona, Kussem b. Abbas'ın sütünden emzirdi."
Hz. Hasan'ın fizikî özellikleri
Hz. Hasan fizik olarak dedesi Hz. Peygamber'e çok benzerdi. Öyle ki, bir defasında Hz. Ebubekir ikindi namazından çıktıktan sonra, Hz. Ali ile beraber yürürken, çocuklarla oynayan Hz. Hasan'ı görürler.
Hz. Ebubekir onu omzuna alır ve "Nebi'ye benzeyen, Ali'ye benzemeyen, sana babam feda olsun" diye bir mısra söyler.
Cuhayfa diyor ki: "Ben Resulüllah'ı görenlerdenim. Hasan b. Ali O'na benziyordu."
Sahabelerden Enes de şöyle demektedir: "Hasan b. Ali kadar Peygamberimize benzeyen birisi daha yoktur."
Umeyr b. İshak şöyle diyor: "Ebu Hureyre'yi Hasan b. Ali ile karşılaşmış gördüm. Şöyle diyordu: Gömleğini kaldır da Resulüllah'ın öptüğü yeri ben de öpeyim.
İmam gömleğini kaldırdı. Ve Ebu Hureyre, Hazreti Hasan'ın bedenini öptü."
Hazreti Hasan'ın siması ve endamı şöyle tasvir edilmektedir:
"Kırmızıya çalan beyaz tenli, iri siyah gözlü, geniş yanaklı, göğüs arası ince kıllı, gür sakallı bir vücuda sahipti.
Saçları kulak memesinin hizasına kadardı. Boynu gümüş sürahi gibi parlaktı. Eklem başları iri idi. Omuz başları geniş aralıklı idi.
Orta boylu idi. Ne uzun ne kısa idi. Yakışıklı, hoş ve en güzel yüzlü insanlardan biri idi. Saçını, sakalını siyaha boyardı. Saçları kıvırcıktı. Uzun ve sarkık değildi. Vücut yapısı güzeldi."
Görünüm, ahlak, vücut yapısı, davranış, cömertlik, bakımından onun kadar Allah Resulü'ne benzeyen biri daha yoktu.
Onu şöyle tarif etmişlerdir: "Yüzü pembeyle karışık beyaz, gözleri siyah, yanakları düz, sakalı sık, saçı dalgalı, boynu beyaz, vücudunun organları birbiriyle uyumlu, geniş omuzlu, iri kemikli, ince belli, ayağı ne uzun ne kısaydı. Ne kısa ne de uzun boyluydu. Çehresi en güzel çehrelerden biriydi."
Vâsıl b. Ata şöyle derdi: "Hasan b. Ali peygamberlerin simasına ve padişahların parlaklığına sahipti." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hasan eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.