Hz. Mehdi’nin gaybet’inin önceden bildirilmesi
Ehl-i Beyt takipçilerini, On ikinci İmam olan Hz. Mehdî’nin Gaybet’ine hazırlama çabası, İmam Hâdî ve İmam Askerî dönemlerinde daha hissedilir bir hâl almıştır
16.06.2024 08:27:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Ehl-i Beyt takipçilerini, On ikinci İmam olan Hz. Mehdî'nin Gaybet'ine hazırlama çabası, İmam Hâdî ve İmam Askerî dönemlerinde daha hissedilir bir hâl almıştır. Nitekim İmam Hâdî bütün çalışmalarını temsilcileri aracılığıyla yürütmüştür.
Bu durum İmam Askerî döneminde daha çok uygulanır olmuştur. İmam, Samarra şehrinde bile Ehl-i Beyt dostlarıyla yazışmalar yapmak sûretiyle veya temsilciler aracılığıyla görüşüyordu.
Böylece adeta onları Gaybet dönemindeki İmam'la direkt temas kuramamaya ve bundan dolayı çıkacak problemlere ve zorluklara dayanmaya hazırlıyordu. Ki bu da İmam Mehdî'nin küçük Gaybet döneminde uyguladığı ve Ehl-i Beyt dostlarını Gaybet dönemine yavaş yavaş hazırladığı yöntemin aynısıdır.
İmam Askerî'nin yakın sahabelerinden olan Ahmed b. İshak rivâyet ediyor:
"İmam Hasan Askerî'nin huzuruna vardım. Kendisinden sonraki İmam hakkında soru sormak istiyordum.
Ben daha sorumu sormadan İmam buyurdu ki: 'Ey Ahmed oğlu İshak! Yüce Allah, Âdem'i yarattığı zamandan kıyamet gününe kadar yeryüzünü hiçbir zaman Hüccet'siz bırakmamış ve bırakmayacaktır. Yüce Allah Hüccet'inin yeryüzünde bulunması bereketiyle insanoğlundan belayı uzaklaştırıyor, yağmur yağdırıyor ve toprağın içindeki bereketleri âşikâr kılıyor.'
Arz ettim; 'Sizden sonra İmam kim olacaktır?'
Hazret hemen ayağa kalkıp diğer odaya geçti. Ve çok geçmeden omzunda yüzü ay gibi parlayan üç yaşındaki bir erkek çocuğuyla geri döndü.
'Ey Ahmed oğlu İshak! Eğer Allah ve İmamlar indinde muhterem olmasaydın; bu oğlumu sana göstermezdim. O, Allah'ın Resûlü ile aynı ismi ve yanı künyeyi taşıyor.
Yeryüzü zülüm ve haksızlıkla dolunca (hepsini temizleyip) adalet ve hakkaniyetle dolduracaktır. O, bu ümmet içinde (Gaybet'in uzunluğu bakımından) Hızır ve Zülkarneyn gibidir.
O gâib olacaktır ki (uzun sürmesi sebebiyle) birçok kimse O'nun hakkında şüphe edecektir. Sadece Allah'ın İmamet inancında sabit kıldığı, O'nun kıyamı ve zuhûrunun bir an gerçekleşmesi olması için dua etme tevfikine inâyet buyurduğu kimseler sapıtmaktan kurtulacaklardır.'"
Abbasîlerin, İmam Askerî'ye gösterdikleri bütün kin ve düşmanlığa rağmen, O'nun mânevî azameti karşısında saygı gösteriyor, hürmet ediyorlardı.
Abdullah b. Hakan, Abbasî hükümetinin önemli adamlarından ve etkili kimselerindendi. Oğlu Ahmed, Kum arazilerinden sorumluydu. Bu şehrin vergisini toplamakla görevli idi. Ehl-i Beyt düşmanlarındandı.
Hasan b. Muhammed Eş'arî, Muhammed Yahya ve başkalarının rivâyet ettiğine göre; bir gün meclisinde Alioğulları ve inançlarından söz açılınca şöyle demişti:
"Ben, Samarra'da yaşam tarzı, vakar, iffet, soyluluk, fazilet ve azamet bakımından Alioğulları, kendi ailem ve bütün Hâşimoğulları arasında Hasan b. Ali b. Muhammed (İmam Askerî) ayarında hiç kimseyi görmedim. Ailesi, O'nu yaşlılardan ve ileri gelenlerden önde tutuyordu. Ordu komutanları, vezirler ve tüm halk nezdinde de durumu aynıydı.
İyi hatırlıyorum bir gün babamın yanında idim. Kapıcı koşarak gelip İmam Askerî'nin girmek istediğini iletti. Babam yüksek sesle 'Bırakın girsin' dedi.
Kapıcıların babamın yanında O'nu saygıyla, künyesi ile anmalarına şaşırmıştım. Çünkü babamın yanında halife, veliaht veya halifenin künyesi ile anılmasını emrettiği kimselerden başkası künyesi ile anılmazdı.
O sırada buğday tenli, hoş yüzlü hoş endamlı genç ve heybetli birisi girdi içeri. Babam kendisini görünce hemen ayağa kalkıp birkaç adım ilerleyip karşıladı.
Babamın ordu komutanları veya Hâşimoğulları'ndan herhangi birisine böyle saygılı davrandığını hatırlamıyorum.
Babam boynunu kucaklayıp yüzünden göğsünden öptü. Elinden tutup kendisinin oturduğu ve sürekli namaz kıldığı yere oturttu. Kendisi de karşısına geçip sohbet etmeye başladı. Konuşma esnasında O'na, 'Sana kurban olayım' diyordu.
Ben gördüklerime şaşırıp kalmıştım. Bu sırada kapıcı gelip Muvaffak Abbasî'nin (halifenin kardeşi) geldiğini ve içeri girmek istediğini söyledi.
Geleneğe göre Muvaffak geldiği zaman kapıcılar ve kendi özel ordu komutanları, sarayın giriş kapısından babamın odasına kadar mesafede sağlı-sollu sıraya dizilip Muvaffak'ın geçmesini bekliyorlardı.
Babam sürekli İmam Askerî'ye yöneliyor, O'nunla konuşmasını sürdürüyordu.
Ta ki Muvaffak'ın özel uşağını görünce İmam Askerî'ye, 'Size kurban olayım, isterseniz artık gidiniz' dedi. Ve kapıcılarına, 'Onu, Muvaffak görmeden safın arkasından götürün' diye talimat verdi. Ebu Muhammed kalktı. Babam da kalktı, tekrar boynunu kucakladı görüşüp dışarı çıktı.
Ben babamın kapıcılarına, 'Bu kimdi ki babamın yanında O'nu künyesi ile andınız; babam da ona çok hürmetkâr davrandı?' dedim. Dediler ki: 'O İbnu'r-Rızâ diye tanınan Hasan b. Ali adında Alioğulları'ndan biridir.' Şaşkınlığım daha da arttı.
O gün akşam oluncaya kadar hep O'nu düşündüm. Babamın O'na karşı davranışlarını düşündüm. Babam alışkanlığı olduğu üzere yatsı namazından sonra oturur, gerekli gördüğü gelişmeler hakkında halifeye sunacağı raporları incelerdi. Ben babamın yanında oturdum.
Yanında kimse yoktu. 'Ahmed bir işin mi var?' diye sordu. 'Evet, eğer izin verirseniz söyleyeyim' dedim. 'İzin verildi' dedi.
Dedim ki: 'Babacığım! Sabah gördüğüm bu adam kimdi? O'na bunca saygılı davrandın, tevazu gösterdin. Konuşurken hep, sana kurban olayım, diyordun. Kendini, anneni, babanı O'na feda ediyordun?'
'Oğlum' dedi, 'O, Rafizîlerin İmamı Hasan b. Ali'dir, İbnü'r- Rızâ diye tanınır.'
Bir süre sustu. Ben de sustum. Sonra devam etti:
'Oğlum! Eğer Abbasîler halifeliği kaybederse, Hâşimoğulları'ndan halife olmaya O'ndan daha layık birisi yoktur. Bu da O'nun takvalı oluşu, iffet, zühd ve iyi ahlakı ve liyakatinden dolayıdır. O'nun babası da faziletli, saygıdeğer bir insandı.'
Bu sözlerle kaygılarım daha da arttı ve babama daha çok öfke duymaya başladım.
Artık amacım, İbnü'r-Rızâ hakkında soruşturma araştırma yapmaktı. Ordu komutanları, devlet ricali, Hâşimoğulları, fakihler, kadılar ve diğerlerinden her kime sorduysam O'nun yüceliğinden, üstünlüğünden, faziletinden bahsettiler.
Herkes O'nu iyilikle andı. O'nu ailesi ve soyunun en büyüğü sayıyordu. Böylece makamı gözümde büyüdü.
Çünkü gördüğüm bütün dost ve düşman O'nun hakkında iyi şeyler söylüyor ve O'nu övüyordu." (Prof. Dr. Haydar Baş Hasan el-Askeri ve İmam Mehdi eserinden)
Bu durum İmam Askerî döneminde daha çok uygulanır olmuştur. İmam, Samarra şehrinde bile Ehl-i Beyt dostlarıyla yazışmalar yapmak sûretiyle veya temsilciler aracılığıyla görüşüyordu.
Böylece adeta onları Gaybet dönemindeki İmam'la direkt temas kuramamaya ve bundan dolayı çıkacak problemlere ve zorluklara dayanmaya hazırlıyordu. Ki bu da İmam Mehdî'nin küçük Gaybet döneminde uyguladığı ve Ehl-i Beyt dostlarını Gaybet dönemine yavaş yavaş hazırladığı yöntemin aynısıdır.
İmam Askerî'nin yakın sahabelerinden olan Ahmed b. İshak rivâyet ediyor:
"İmam Hasan Askerî'nin huzuruna vardım. Kendisinden sonraki İmam hakkında soru sormak istiyordum.
Ben daha sorumu sormadan İmam buyurdu ki: 'Ey Ahmed oğlu İshak! Yüce Allah, Âdem'i yarattığı zamandan kıyamet gününe kadar yeryüzünü hiçbir zaman Hüccet'siz bırakmamış ve bırakmayacaktır. Yüce Allah Hüccet'inin yeryüzünde bulunması bereketiyle insanoğlundan belayı uzaklaştırıyor, yağmur yağdırıyor ve toprağın içindeki bereketleri âşikâr kılıyor.'
Arz ettim; 'Sizden sonra İmam kim olacaktır?'
Hazret hemen ayağa kalkıp diğer odaya geçti. Ve çok geçmeden omzunda yüzü ay gibi parlayan üç yaşındaki bir erkek çocuğuyla geri döndü.
'Ey Ahmed oğlu İshak! Eğer Allah ve İmamlar indinde muhterem olmasaydın; bu oğlumu sana göstermezdim. O, Allah'ın Resûlü ile aynı ismi ve yanı künyeyi taşıyor.
Yeryüzü zülüm ve haksızlıkla dolunca (hepsini temizleyip) adalet ve hakkaniyetle dolduracaktır. O, bu ümmet içinde (Gaybet'in uzunluğu bakımından) Hızır ve Zülkarneyn gibidir.
O gâib olacaktır ki (uzun sürmesi sebebiyle) birçok kimse O'nun hakkında şüphe edecektir. Sadece Allah'ın İmamet inancında sabit kıldığı, O'nun kıyamı ve zuhûrunun bir an gerçekleşmesi olması için dua etme tevfikine inâyet buyurduğu kimseler sapıtmaktan kurtulacaklardır.'"
Abbasîlerin, İmam Askerî'ye gösterdikleri bütün kin ve düşmanlığa rağmen, O'nun mânevî azameti karşısında saygı gösteriyor, hürmet ediyorlardı.
Abdullah b. Hakan, Abbasî hükümetinin önemli adamlarından ve etkili kimselerindendi. Oğlu Ahmed, Kum arazilerinden sorumluydu. Bu şehrin vergisini toplamakla görevli idi. Ehl-i Beyt düşmanlarındandı.
Hasan b. Muhammed Eş'arî, Muhammed Yahya ve başkalarının rivâyet ettiğine göre; bir gün meclisinde Alioğulları ve inançlarından söz açılınca şöyle demişti:
"Ben, Samarra'da yaşam tarzı, vakar, iffet, soyluluk, fazilet ve azamet bakımından Alioğulları, kendi ailem ve bütün Hâşimoğulları arasında Hasan b. Ali b. Muhammed (İmam Askerî) ayarında hiç kimseyi görmedim. Ailesi, O'nu yaşlılardan ve ileri gelenlerden önde tutuyordu. Ordu komutanları, vezirler ve tüm halk nezdinde de durumu aynıydı.
İyi hatırlıyorum bir gün babamın yanında idim. Kapıcı koşarak gelip İmam Askerî'nin girmek istediğini iletti. Babam yüksek sesle 'Bırakın girsin' dedi.
Kapıcıların babamın yanında O'nu saygıyla, künyesi ile anmalarına şaşırmıştım. Çünkü babamın yanında halife, veliaht veya halifenin künyesi ile anılmasını emrettiği kimselerden başkası künyesi ile anılmazdı.
O sırada buğday tenli, hoş yüzlü hoş endamlı genç ve heybetli birisi girdi içeri. Babam kendisini görünce hemen ayağa kalkıp birkaç adım ilerleyip karşıladı.
Babamın ordu komutanları veya Hâşimoğulları'ndan herhangi birisine böyle saygılı davrandığını hatırlamıyorum.
Babam boynunu kucaklayıp yüzünden göğsünden öptü. Elinden tutup kendisinin oturduğu ve sürekli namaz kıldığı yere oturttu. Kendisi de karşısına geçip sohbet etmeye başladı. Konuşma esnasında O'na, 'Sana kurban olayım' diyordu.
Ben gördüklerime şaşırıp kalmıştım. Bu sırada kapıcı gelip Muvaffak Abbasî'nin (halifenin kardeşi) geldiğini ve içeri girmek istediğini söyledi.
Geleneğe göre Muvaffak geldiği zaman kapıcılar ve kendi özel ordu komutanları, sarayın giriş kapısından babamın odasına kadar mesafede sağlı-sollu sıraya dizilip Muvaffak'ın geçmesini bekliyorlardı.
Babam sürekli İmam Askerî'ye yöneliyor, O'nunla konuşmasını sürdürüyordu.
Ta ki Muvaffak'ın özel uşağını görünce İmam Askerî'ye, 'Size kurban olayım, isterseniz artık gidiniz' dedi. Ve kapıcılarına, 'Onu, Muvaffak görmeden safın arkasından götürün' diye talimat verdi. Ebu Muhammed kalktı. Babam da kalktı, tekrar boynunu kucakladı görüşüp dışarı çıktı.
Ben babamın kapıcılarına, 'Bu kimdi ki babamın yanında O'nu künyesi ile andınız; babam da ona çok hürmetkâr davrandı?' dedim. Dediler ki: 'O İbnu'r-Rızâ diye tanınan Hasan b. Ali adında Alioğulları'ndan biridir.' Şaşkınlığım daha da arttı.
O gün akşam oluncaya kadar hep O'nu düşündüm. Babamın O'na karşı davranışlarını düşündüm. Babam alışkanlığı olduğu üzere yatsı namazından sonra oturur, gerekli gördüğü gelişmeler hakkında halifeye sunacağı raporları incelerdi. Ben babamın yanında oturdum.
Yanında kimse yoktu. 'Ahmed bir işin mi var?' diye sordu. 'Evet, eğer izin verirseniz söyleyeyim' dedim. 'İzin verildi' dedi.
Dedim ki: 'Babacığım! Sabah gördüğüm bu adam kimdi? O'na bunca saygılı davrandın, tevazu gösterdin. Konuşurken hep, sana kurban olayım, diyordun. Kendini, anneni, babanı O'na feda ediyordun?'
'Oğlum' dedi, 'O, Rafizîlerin İmamı Hasan b. Ali'dir, İbnü'r- Rızâ diye tanınır.'
Bir süre sustu. Ben de sustum. Sonra devam etti:
'Oğlum! Eğer Abbasîler halifeliği kaybederse, Hâşimoğulları'ndan halife olmaya O'ndan daha layık birisi yoktur. Bu da O'nun takvalı oluşu, iffet, zühd ve iyi ahlakı ve liyakatinden dolayıdır. O'nun babası da faziletli, saygıdeğer bir insandı.'
Bu sözlerle kaygılarım daha da arttı ve babama daha çok öfke duymaya başladım.
Artık amacım, İbnü'r-Rızâ hakkında soruşturma araştırma yapmaktı. Ordu komutanları, devlet ricali, Hâşimoğulları, fakihler, kadılar ve diğerlerinden her kime sorduysam O'nun yüceliğinden, üstünlüğünden, faziletinden bahsettiler.
Herkes O'nu iyilikle andı. O'nu ailesi ve soyunun en büyüğü sayıyordu. Böylece makamı gözümde büyüdü.
Çünkü gördüğüm bütün dost ve düşman O'nun hakkında iyi şeyler söylüyor ve O'nu övüyordu." (Prof. Dr. Haydar Baş Hasan el-Askeri ve İmam Mehdi eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.