Kapı açıktı, içeri girdim. Mübarek hocamız Fakirulah hazretlerinin huzurunda sekiz seçilmiş zatın ayakta durduğunu gördüm. Hocamız da ayağa kalktı ve onlarla müsafeha edip sarıldılar. Bu hale şaştım. O sırada uyandım. Bu rüyanın lezzeti canıma can katmıştı. Sevincimden rüyamı hemen babama anlattım. Meğer babam, uyanık olduğu halde, benim rüyada gördüklerimi görmüş, hadiseye muttali olmuş ve onlarla konuşmuştu. Babam bana şöyle tenbih etti ve; "Bu rüyayı kimseye söyleme. Bu rûhlar için iyi olmaz" buyurdu. Sabah oldu Cuma namazından sonra dergahın kapısı önüne gelince atından indi. Benim yanıma gelip elimi tuttu ve öptü, şaşırdım tanıyamamıştım. Hocamızın huzûruna girmek için izin istedi. Verdiği hediyeleri içeri götürdükten sonra hocamın yanına gittim ve; "Kapıda yaşlı bir kimse huzûrunuza çıkmak için izin istiyor efendim" dedim. "Gelsin" buyurdular. Misafiri buyur ettim. İçeri girince oturması işaret edildikten sonra; "Ve aleykümselam ey Seyyid Hamza! Bu Cuma gecesi bize çok misafir geldi" buyurdu. Hocamızın bu tatlı hitabından Seyyid Hamza çok şaşırdı. İlk defa gördüğü bu kimse kendi ismini nereden bilmişti. Ve gece gelen misafirlerin arasında olduğunu nasıl anlamıştı. Bunları hem düşündü, hem de kalkıp hocamın elini öptü. Bir müddet ağladı. İzin isteyip dışarı çıktı. Bizim odaya buyur ettim. İçerde babama halini şöyle anlattı: "Ben Siirt'in ileri gelenlerinden Seyyid Hamza'yım. Bu ana kadar Tillo'ya hiç gelmedim. Bu büyük alim ve veliyi de hiç ziyaret etmemiştim. Bu gece rüyamda beş yüz kadar nûr yüzlü atlı alim ile beş yüz piyade evliyaya Siirt önünde karıştım. Onlarla birlikte Şeyh İsmail Fakirullah hazretlerini ziyarete geldik. Bu kasabayı ve yolunu rüyada görerek öğrendim. Harman yerine geldiğimizde atlılar atından indi. Beraberce bu dergahın kapısına saf saf dizildik. Sıra ile mübarek hocanızı ziyaret ettik. Bu dergahın kapısı önünde şu küçük oğlunu gördüm. Evliyalar kucaklarına alıp sıra ile sevdiler. Kapının önüne gelince çocuk içeri girdi. Ben de kapının önüne geldiğimde uyandım. Hala o rüyanın tesiri altındayım, duyduğum o lezzet hala devam ediyor. Sabah olunca atıma binip rüyada geldiğim yol ile doğru buraya geldim. Kimseye sormadan dergahı bulup, sizleri tanıdım. Hazret-i Şeyh'e geldim. Bu gördüğüm rüyayı anlatacaktım. Bir gün sonra da ona talebe olup hizmetiyle ve sohbetleriyle şereflenecektim. Ben daha anlatmadan; "Ey Seyyid Hamza! Bu gece bize çok misafir geldi" diyerek hem ismimi hem de rüyada olanları anlattı. Şaşırıp kaldım" Seyyid Hamza'nın bu şaşırmasına babam şöyle cevap verdi: "Senin bu gördüğün rüyaları, seçilmiş evliya uyanık iken görüp müşahede etmiştir. Allah-ü Teala'nın ihsanları sonsuzdur."
İbrahim Hakkı hazretleri on yedi yaşında yetim kalmasını şöyle anlattı: 1719 (H. 1132) senesinde, benim çok sevdiğim babam ve anam, dert ortağım, üzüntülerimin gidericisi, hücredaşım, gurbet yoldaşım derviş Osman Efendi, Cuma gecesi sabaha yakın dünyadan ahirete göçtü. Hak yolunda can verip Allah-ü Teala'ya kavuştu. Maksadına ulaşarak rahmet deryasına daldı. Bu yetim o gece başka misafir odasında yattı. Sabahleyin kalkıp, hasta babamı görmek istediğimde, oradakiler bana; "Git, önce namazını kıl, sonra gel. Hasta şimdi rahatladı" dediler. Bu söze inanıp mescide gittim. Herkes burnunu tutuyordu. Hepsinin nezle olduğunu sandım. Namazdan sonra odamıza geldiğimde babamın vefat ettiğini gördüm. Benim de rahatım gitti. Gönül evim karardı. Bir anda babamın ayrılık hasretiyle viranelerdeki kuşlara döndüm. Öyle feryad etmek istedim ki, sesim göklere çıkacaktı. Ben bu halde iken o merhamet menbaı mübarek hocam geldi. Benden o üzüntü ve elemi aldı. Ben de kalkıp kendi kendime; "Şimdi ayıptır, sabredeyim. Hocam gittikten sonra nasıl ağlayacağımı ben bilirim" dedim.
İbrahim Hakkı hazretleri on yedi yaşında yetim kalmasını şöyle anlattı: 1719 (H. 1132) senesinde, benim çok sevdiğim babam ve anam, dert ortağım, üzüntülerimin gidericisi, hücredaşım, gurbet yoldaşım derviş Osman Efendi, Cuma gecesi sabaha yakın dünyadan ahirete göçtü. Hak yolunda can verip Allah-ü Teala'ya kavuştu. Maksadına ulaşarak rahmet deryasına daldı. Bu yetim o gece başka misafir odasında yattı. Sabahleyin kalkıp, hasta babamı görmek istediğimde, oradakiler bana; "Git, önce namazını kıl, sonra gel. Hasta şimdi rahatladı" dediler. Bu söze inanıp mescide gittim. Herkes burnunu tutuyordu. Hepsinin nezle olduğunu sandım. Namazdan sonra odamıza geldiğimde babamın vefat ettiğini gördüm. Benim de rahatım gitti. Gönül evim karardı. Bir anda babamın ayrılık hasretiyle viranelerdeki kuşlara döndüm. Öyle feryad etmek istedim ki, sesim göklere çıkacaktı. Ben bu halde iken o merhamet menbaı mübarek hocam geldi. Benden o üzüntü ve elemi aldı. Ben de kalkıp kendi kendime; "Şimdi ayıptır, sabredeyim. Hocam gittikten sonra nasıl ağlayacağımı ben bilirim" dedim.