İç işlerimize açık müdahale

İMF direktörler toplantısı bildiğiniz gibi iptal edildi. Bu toplantının iptali, verilmesi planlanan 1.5 milyar doların da askıya alınması anlamındaydı. Bu iptallerin sebebi; TBMM'den geçen Telekom'un özelleştirilmesi yasası gereğince, bu kurum için oluşturulan yeni yönetim kurulunu IMF'in beğenmemesi.

Bağımsız bir devletin içişlerine, parasının gücü sebebiyle, müdahale edebilen IMF'e karşı, para gelecek diye bugüne kadar ses çıkarılmamıştı. Ancak, Telekom'un yönetim kurul oluşumunu beğenmemesi nedeniyle, toplantılarını ve yardım adı altında borç verme işlemini askıya alan IMF'e karşı artık, kararlı ve tutarlı bir tavır takınılması gerekliydi.

Bu münasebetle Sayın Ecevit geçtiğimiz Cumartesi günü kameraların karşısına geçerek, düzenlediği basın toplantısında, kendisinden beklenen tutarlılığı göstermesi gerekirken, tutarsızlıklarına bir yenisini ekleyerek hayal kırıklığı meydana getirdi.

Basın toplantısında Ecevit; "Faizlerin yükselmesinden en başta IMF'in Türkiye'ye dayattığı dalgalı kur politikası sorumludur" diyerek IMF'in dayatma yapmasını açık bir şekilde ortaya koydu. Hemen arkasından, "Bizim IMF ile ilişkilerimiz çok duyarlı bir dönemdedir ve önemlidir.

Bunun aksamadan devam etmesi için eminim IMF elinden geleni yapacaktır". Devamla "IMF Türkiyenin bir hukuk devleti olduğunu galiba gözardı ediyor. Her şeye rağmen IMF ile ilişkilerimizin normalleşeceğine inanıyorum".

Yukarıda birbiriyle çelişen ifadelerin istikrarsızlığın gözler önüne serilmesinden başka birşey değildir.

Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu TBMM'den milletin değilde IMF'nin istediği yasaların büyük bir süratle geçmesinin ardından vadedilen borç parayı vermemek için, şimdi de yöneticilerin atılmasını bahane edilmesi iç işlerimize müdehalenin tam adıdır. Sadece TBMM'ni IMF'nin emrirleri çin çalışmak ve istediği yasaları çıkarmak yeterli olmuyor demek! Bütün kurum ve kuruluşlarda çalışacak elemanına kadar hatta yapılacak en küçük işten en büyük işe kadar adamların istediği şekilde hareket etmek lazımmış! Böylede olsa yinede yar olmazlar, dilin kemiği olmamasından dolayı başka bahaneler ileri sürerler.

Ekonominin olmazsa olmaz kuralı olan üretimin, devre dışı bırakılarak, sadece takas yoluyla borçlarını döviz endekslenerek vadelerinin uzatılması borç alarak günü kurtarma çalışmalarının ve hazine arazierinin yabancılara satış çabalarına dayalı fiiliyatların büyük bir zafer kazanma olarak lanse edilmesi başarı değil sadece acziyetin ifadesidir. Çünkü; günümüz dünyasında bir ülkeyi, savaşarak, topraklarını, kurumlarını, insanlarını ele geçirme ve esir alma dönemi bitmiştir. Ancak küreselleşme adı altındaki yeni dünya düzeninde siyasal ve ekonomik olarak egemenliği eline geçirme ve baskıyla sindirme politikası gereği savaşsız, askersiz o ülkeyi himayeniz altında alabilmektesiniz.

Bu durumlara düşmenin sebeplerini ortadan kaldırmanız gerekirken IMF'den borç verirmisiniz diye bildiğimiz 10 milyar doların üç katı olan 30 milyar dolarları görev zararı adı altında heba etmememiz gerekirdi.

Kendisinden istenilen bütün fedakarlıkları bütün sıkıntılara boyun eğerek yerine getiren vatandaşlarımız görevini yerine getirmiştir. Ancak vatandaşımıza karşı vazifeler hiç bir zaman yerine getirmemiştir. Bunun sonucu olarak güven kaybolmuştur. Vatandaşın güveni kalmamıştır.

Genç, dinamik, atılgan, bilgili, çalışkan, üretken olan Türk insanının, karekteristik yapısını bilmeden, kabiliyetlerini ve performaslarını devreye sokmadan ekonomik çıkış yolu için dışarıdan yardım istenmesine Türk insanının bu özelliklerini bilmeyen Sayın Derviş'e birşey denmeye bilir ama elli yıldır siyasetin içinde olanlar için ne denmelidir?

Bütün bunlardan sonra anlaşılmıştır ki çözüm geçmişte olduğu gibi bugünde yine Türk insanındadır. Yani bizdedir. Biz kimmiyiz: Kurtuluş savaşında, Çanakkale'de, Anadolunun her köşesinde bir ve beraber hareket ederek bu mukaddes vatanı savunan sahip çıkan ve akabinde iktisadı saha olmak üzere bütün sahalarda çalışan üreten istihdamı ve ihracatı gerçekleştiren Kuvayi Milliye Ruhuyuz.