Bir önceki programda uygulanan- uygulattırılan- ve başarısız olan sabit kur programı sonucunda IMF, suçu Türkiye'nin üzerine atmıştı. Şimdi de uygulanan dalgalı kurun başarısız bir şekilde devam etmesi nedeniyle, IMF Avrupa Direktörü Michael Deepler, bu programın suçunu Türkiye'nin üzerine atmanın hesaplarını şimdiden yaparak şöyle diyor: "Bir önceki programda Türkiye'nin krizin içine girmekte olduğunu gördük.
Yetkilileri defalarca ikaz ettik. Gerekli önlemleri almaları için ikaz ettik. Cari açığın faizleri tırmandırdığını ve bazı özel bankaları tehlikeye ittiğini belirttik. Ancak sorunların üzerine gidilmedi." diyebiliyor.
IMF'nin ikinci adamı Stenley Fischer, de ülkemizi ziyaretlerinde, devlet erkanıyle, bazı işadamları ve bankacılarla görüştü. Türkiye'nin dalgalı kur sisteminden dönemeyeceğini ve bu sistemde devam edilmesi gerektiğini ısrarla belirtti.
Bir önceki programı, yani çıpayı uygulattıran Stanley Fischer, şimdi de Dalgalı kur dan vazgeçemiyor. Dalgalı kur vazgeçilemeyecek kadar gerekil kar program idiyse; Türkiye'nin bir gecede yoksullaştığı, bütün kurum ve kuruluşlarının, insanlarının, ticaretinin, işyerlerinin, ekonomisinin, üretiminin tarumar olduğu, ekonomik bunalımın yaşandığı sabit kuru niye uyguladınız?.
Şimdi uygulanan dalgalı kurun, ülkemizin yapısına uygun olmadığını aslında onlarda görüyor ve biliyorlar. Üretimin, yatırımın, istihdamın, sorunlarının azalmadığı, aksine artarak devasal bir boyut kazandığı apaçık bir şekilde ortada.
Olayın boyutlarını göremeyenler bizimkiler.
Niye mi göremiyorlar? Bugün ekonomimizi idare eden sayın Derviş yıllarca ABD'de kalmış, Mr. Fischer'lerle beraber çalışmış ve onlar gibi yetişmiş. Dolayısıyla IMF'nin Dünya Bankasının ve Fischer'in baktığı ve yorumladığı gibi olaylara bakıyor. Bizim karakteristik yapımızı bilemiyor. Bu sistemin dokumuza uymadığını göremiyor.
Spekülatörlerin spekülasyonlarıyla dalgalı kur sisteminde borsa, faiz, döviz üzerinde istedikleri gibi oynamalarına hep birlikte şahit oluyoruz. Bütün bunlara rağmen Fischer, geliyor bizimkileri ikna edip, dönüyor.
Üretmeden, istihdamı gerçekleştirmeden, ihraç etmeden, dinamik bir ekonomik yapıya kavuşulamaz. Açlık sınırının 222 milyon TL olduğu gıdanın yanında kira, ulaşım, yakacak, giyim, eğitim gibi temel ihtiyaçlar için yapılan harçamalar dikkate alındığında ise yoksulluk sınırının 676 milyon TL olarak belirlenen Türkiye şartlarında, Türkiye'ye akıl verenler ve bu akılla ülkeyi, ekonomiyi yönetmeye çalışanlar, bu gerçekleri maalesef göremezler.
Açlık sınırının 222 milyon olarak tespit edildiği ülkemizde, asgari ücretin 163 milyon bürüt olarak belirlenmesi, üstelik bundan 41 milyon kesinti yapılarak netinin 122 milyon TL olarak uygun görülmesi, yukarıda izah etmeye çalıştığımız Türkiye gerçeklerini algılayamamalarının, bilmemelerinin en açık bir ifadesidir.
Açlık sınırının altında belirlenen asgari ücretten vergi alınacak, üretime, istihdama, yatırıma hiç bir katkısı olmadan 100 milyar kazanandan vergi alınmayacak. Adaletli bir sistem kurarak 100 milyarın altındaki hiç kimseden vergi almayalım.
Adaletsizlikler, sosyal patlamaya yol açar. Bugün olduğu gibi güvensizliğe neden olur.
Sorunlarımızı IMF, Dünya Bankası veya Fischer'ler değil, yine biz çözeceğiz. Türk milleti çözecektir.
Yetkilileri defalarca ikaz ettik. Gerekli önlemleri almaları için ikaz ettik. Cari açığın faizleri tırmandırdığını ve bazı özel bankaları tehlikeye ittiğini belirttik. Ancak sorunların üzerine gidilmedi." diyebiliyor.
IMF'nin ikinci adamı Stenley Fischer, de ülkemizi ziyaretlerinde, devlet erkanıyle, bazı işadamları ve bankacılarla görüştü. Türkiye'nin dalgalı kur sisteminden dönemeyeceğini ve bu sistemde devam edilmesi gerektiğini ısrarla belirtti.
Bir önceki programı, yani çıpayı uygulattıran Stanley Fischer, şimdi de Dalgalı kur dan vazgeçemiyor. Dalgalı kur vazgeçilemeyecek kadar gerekil kar program idiyse; Türkiye'nin bir gecede yoksullaştığı, bütün kurum ve kuruluşlarının, insanlarının, ticaretinin, işyerlerinin, ekonomisinin, üretiminin tarumar olduğu, ekonomik bunalımın yaşandığı sabit kuru niye uyguladınız?.
Şimdi uygulanan dalgalı kurun, ülkemizin yapısına uygun olmadığını aslında onlarda görüyor ve biliyorlar. Üretimin, yatırımın, istihdamın, sorunlarının azalmadığı, aksine artarak devasal bir boyut kazandığı apaçık bir şekilde ortada.
Olayın boyutlarını göremeyenler bizimkiler.
Niye mi göremiyorlar? Bugün ekonomimizi idare eden sayın Derviş yıllarca ABD'de kalmış, Mr. Fischer'lerle beraber çalışmış ve onlar gibi yetişmiş. Dolayısıyla IMF'nin Dünya Bankasının ve Fischer'in baktığı ve yorumladığı gibi olaylara bakıyor. Bizim karakteristik yapımızı bilemiyor. Bu sistemin dokumuza uymadığını göremiyor.
Spekülatörlerin spekülasyonlarıyla dalgalı kur sisteminde borsa, faiz, döviz üzerinde istedikleri gibi oynamalarına hep birlikte şahit oluyoruz. Bütün bunlara rağmen Fischer, geliyor bizimkileri ikna edip, dönüyor.
Üretmeden, istihdamı gerçekleştirmeden, ihraç etmeden, dinamik bir ekonomik yapıya kavuşulamaz. Açlık sınırının 222 milyon TL olduğu gıdanın yanında kira, ulaşım, yakacak, giyim, eğitim gibi temel ihtiyaçlar için yapılan harçamalar dikkate alındığında ise yoksulluk sınırının 676 milyon TL olarak belirlenen Türkiye şartlarında, Türkiye'ye akıl verenler ve bu akılla ülkeyi, ekonomiyi yönetmeye çalışanlar, bu gerçekleri maalesef göremezler.
Açlık sınırının 222 milyon olarak tespit edildiği ülkemizde, asgari ücretin 163 milyon bürüt olarak belirlenmesi, üstelik bundan 41 milyon kesinti yapılarak netinin 122 milyon TL olarak uygun görülmesi, yukarıda izah etmeye çalıştığımız Türkiye gerçeklerini algılayamamalarının, bilmemelerinin en açık bir ifadesidir.
Açlık sınırının altında belirlenen asgari ücretten vergi alınacak, üretime, istihdama, yatırıma hiç bir katkısı olmadan 100 milyar kazanandan vergi alınmayacak. Adaletli bir sistem kurarak 100 milyarın altındaki hiç kimseden vergi almayalım.
Adaletsizlikler, sosyal patlamaya yol açar. Bugün olduğu gibi güvensizliğe neden olur.
Sorunlarımızı IMF, Dünya Bankası veya Fischer'ler değil, yine biz çözeceğiz. Türk milleti çözecektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hakan Bektaş / diğer yazıları
- Başaramayanlar başarısızdır / 29.03.2006
- Yavru vatan / 01.12.2001
- Her geçen gün daha da batıyoruz / 09.10.2001
- Tarihi iflas / 04.09.2001
- Bunları haketmedik / 27.08.2001
- Hükümetin yaz-kış hikayeleri / 14.08.2001
- Yoksulluk ve yardımın böylesi / 07.08.2001
- Dokuya göre program şart / 31.07.2001
- Sıra siyasilerde / 17.07.2001
- İç işlerimize açık müdahale / 10.07.2001
- Yavru vatan / 01.12.2001
- Her geçen gün daha da batıyoruz / 09.10.2001
- Tarihi iflas / 04.09.2001
- Bunları haketmedik / 27.08.2001
- Hükümetin yaz-kış hikayeleri / 14.08.2001
- Yoksulluk ve yardımın böylesi / 07.08.2001
- Dokuya göre program şart / 31.07.2001
- Sıra siyasilerde / 17.07.2001
- İç işlerimize açık müdahale / 10.07.2001