İnsan için bütün tefekkürlerin üzerinde hemfikir oldukları hususlardan biri "doğruluk"tur. Hayatın hangi sahnesinde olursa olsun "doğruluk" çizgisinden ayrılmayan her gönül ve fikir, kendini huzurlu ve emin hisseder.
Toplumlarda yaşanan beşeri münasebetler, bu hassas denge üzerine bina edilebildikleri oranda hayatiyet kazanırlar. İş hayatından, aile hayatına; dostlarla olan diyalogtan, çocuklarla olan sohbete kadar her nokta, bu dengenin sağlam duruşuna ihtiyaç duyar. Bu temel, insanı bir hayatın yaşanabilmesi ve gönüllerde endişe taşınmaması için şarttır ve de esastır.
Sosyal yapı içerisinde, ticari, kültürel, siyasi, ictimai organizasyonların icra edicilerinde de aranan en önemli özellik budur. Bugün ülke insanı siyasetin son otuz yılında sahne alan aktörlerini elinin tersiyle itelemiş ve arenanın dışında bırakmışsa, bunun en mühim sebebi söz ve icraatın uyuşmamasıdır. Bugün yaklaşık üçyüzyetmiş vekille iktidar olan ve büyük bir halk desteğine sahip olan iktidar, bir yıllık karnesini zayıflarla doldurmuştur. İçinde yaşadığımız toplum, acil eylem planlarının, vaatlerin nerede olduğunu sormakta; bir öncekilere vurduğu kapalı mührünü, bunlara da hazırlamaktadır.
Toplumun içindeyiz. İnsanlar yaptıklarını inkar etmemek için, durumu idare etmeye çalışıyorlar. Hayatımdan çok memnunum, işlerimiz açıldı, geleceğe ümitle bakıyorum diyen insanlara rastlayamadım. Tam tersine, bu kadar imkan verdik, perişanlığımız devam ediyor diyen onlarca insanla konuştum. Mesele, yermek, eleştirmek değil. Derdimiz, doğrunun bilinmesi ve anlatılmasıdır. Bu hükümet ekonomik politikalarını IMF ve AB'ye göre planladığı ve Amerika eksenli bir siyaset güttüğü müddetçe, üçyüzyetmiş değil, daha büyük bir destek ve suni bir şişirmeyle 550 vekil de olsa, milleti düzlüğe çıkaramaz. Milleti düzlüğe çıkarmak ve yükseltmek yürek ister. Hepsinden önemlisi kafa, gönül ve sadakat ister. Her işini hesap şuuruyla yapacak, kendine değil sırf milletine çalışacak insanlara ihtiyaç vardır. 1920'lerde topyekün seferber olan bu kadronun torunları, milletin huzuruna "II. Kuvayı Milliye" hareketi olarak çıkmıştır. Her şehirde, her mahallede Milli şuurun yerleşmesi ve hep beraber yükselme projelerini insanıyla paylaşmaktadır.
(Millet; rüzgara, reklama, basın şişirmesine bir kere kandı. Bir daha asla kanmaz. Ve "samimiyet ve sadakat" isimli ikiz kardeşleri hakettikleri yere, doğru insanların eliyle getirir.) Ancak o zaman tünelin ucunu göreceğiz. Ancak o zaman, güneş bu topraklarda yeniden ve farklı doğacak.
Sağlıcakla kalın...
Toplumlarda yaşanan beşeri münasebetler, bu hassas denge üzerine bina edilebildikleri oranda hayatiyet kazanırlar. İş hayatından, aile hayatına; dostlarla olan diyalogtan, çocuklarla olan sohbete kadar her nokta, bu dengenin sağlam duruşuna ihtiyaç duyar. Bu temel, insanı bir hayatın yaşanabilmesi ve gönüllerde endişe taşınmaması için şarttır ve de esastır.
Sosyal yapı içerisinde, ticari, kültürel, siyasi, ictimai organizasyonların icra edicilerinde de aranan en önemli özellik budur. Bugün ülke insanı siyasetin son otuz yılında sahne alan aktörlerini elinin tersiyle itelemiş ve arenanın dışında bırakmışsa, bunun en mühim sebebi söz ve icraatın uyuşmamasıdır. Bugün yaklaşık üçyüzyetmiş vekille iktidar olan ve büyük bir halk desteğine sahip olan iktidar, bir yıllık karnesini zayıflarla doldurmuştur. İçinde yaşadığımız toplum, acil eylem planlarının, vaatlerin nerede olduğunu sormakta; bir öncekilere vurduğu kapalı mührünü, bunlara da hazırlamaktadır.
Toplumun içindeyiz. İnsanlar yaptıklarını inkar etmemek için, durumu idare etmeye çalışıyorlar. Hayatımdan çok memnunum, işlerimiz açıldı, geleceğe ümitle bakıyorum diyen insanlara rastlayamadım. Tam tersine, bu kadar imkan verdik, perişanlığımız devam ediyor diyen onlarca insanla konuştum. Mesele, yermek, eleştirmek değil. Derdimiz, doğrunun bilinmesi ve anlatılmasıdır. Bu hükümet ekonomik politikalarını IMF ve AB'ye göre planladığı ve Amerika eksenli bir siyaset güttüğü müddetçe, üçyüzyetmiş değil, daha büyük bir destek ve suni bir şişirmeyle 550 vekil de olsa, milleti düzlüğe çıkaramaz. Milleti düzlüğe çıkarmak ve yükseltmek yürek ister. Hepsinden önemlisi kafa, gönül ve sadakat ister. Her işini hesap şuuruyla yapacak, kendine değil sırf milletine çalışacak insanlara ihtiyaç vardır. 1920'lerde topyekün seferber olan bu kadronun torunları, milletin huzuruna "II. Kuvayı Milliye" hareketi olarak çıkmıştır. Her şehirde, her mahallede Milli şuurun yerleşmesi ve hep beraber yükselme projelerini insanıyla paylaşmaktadır.
(Millet; rüzgara, reklama, basın şişirmesine bir kere kandı. Bir daha asla kanmaz. Ve "samimiyet ve sadakat" isimli ikiz kardeşleri hakettikleri yere, doğru insanların eliyle getirir.) Ancak o zaman tünelin ucunu göreceğiz. Ancak o zaman, güneş bu topraklarda yeniden ve farklı doğacak.
Sağlıcakla kalın...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Emin Bektaş / diğer yazıları
- Sancaktar / 11.05.2020
- Ve yemneunel maun... / 15.07.2013
- Gerçek hayat başlar / 12.07.2013
- İçini söyle! / 11.07.2013
- Yaz'da Ramazan / 09.07.2013
- Sabah ezanları / 04.07.2013
- Kimin adamısın? / 03.07.2013
- Akiller / 01.07.2013
- Kapanmayan yara / 28.06.2013
- Zor olan... / 27.06.2013
- Ve yemneunel maun... / 15.07.2013
- Gerçek hayat başlar / 12.07.2013
- İçini söyle! / 11.07.2013
- Yaz'da Ramazan / 09.07.2013
- Sabah ezanları / 04.07.2013
- Kimin adamısın? / 03.07.2013
- Akiller / 01.07.2013
- Kapanmayan yara / 28.06.2013
- Zor olan... / 27.06.2013