Allah'ın açıkladıklarından faydalanın
H. 35 yılında hilafetinin ilk günlerinde Medine'de okuduğu bu hutbesinde öğüt vermekte, Kuran'ın faziletlerinden bahsetmekte ve bidat işlerden sakındırmaktadır
11.06.2025 13:45:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





H. 35 yılında hilafetinin ilk günlerinde Medine'de okuduğu bu hutbesinde öğüt vermekte, Kuran'ın faziletlerinden bahsetmekte ve bidat işlerden sakındırmaktadır.
İmam Ali (a.s): "Allah'ın açıkladıklarından faydalanın, öğüdüyle öğütlenin, nasihatini kabul edin. Çünkü sizin mazeret göstermemeniz için açık deliller getirdi, sizlere hücceti tamamladı, amellerinizden hoşnut olduğu şeyleri de, kötü gördüğü şeyleri de bildirdi.
Bütün bunları emrettiklerine uymanız, nehyettiklerinden kaçınmanız için yaptı. Allah'ın Resulü (s.a.a) "Cennet dünyada hoşa gitmeyen şeylerle, cehennem nefsanî ise arzularla kaplanmıştır." buyururdu.
Bilin ki Allah'a itaat zorluk ve isteksizlikle, Allah'a isyan ise, lezzet ve isteklerle iç içedir. O halde nefsinin arzularından kaçan, nefsinin nevasını kökünden söküp atan kimseye Allah rahmet etsin. Çünkü nefsini heveslerden ayırmak en zor işlerdendir. Gerçekten de nefis insanı sürekli günaha ve heveslere sürükler.
Allah'ın kulları, Bilin ki müminler ancak sabah akşam endişe içinde yaşarlar, sürekli nefislerini ayıplar, dururlar, kendilerinden sürekli iyi işleri arttırmasını isterler. O halde sizden önce ve karşınızda ölüp gidenler gibi olun. Onlar dünyada göçebeler gibi çadır kurdular, sonra konaklarını bırakıp göçtüler.
Bu Kur'an'ın; öğüdünün aldatmayan, saptırmayıp doğru yolu gösteren, sözünde yalan olmayan bir nasihatçi olduğunu bilin. Kur'an'la oturup kalkan kimse bir artma ve bir de eksilme ile kalkar:
Hidayetinde artma, körlüğünde eksilme olur. Kur'an'a uyduktan sonra yoksulluk, Kur'an'a uymadan önce de zenginlik gelmeyeceğini bilin. O halde ondan dertlerinize şifa isteyin, zorluklarınıza karşı yardım dileyin.
Çünkü o; küfür, nifak, azgınlık ve sapıklık gibi en büyük dertlere devadır. Onunla Allah'tan istekte bulunun, onun sevgisiyle Allah'a yönelin. Onun vasıtasıyla halktan bir şey istemeyin. (Maddi kazançlar elde etmek için Kur'an'ı araç edinmeyin.) Çünkü kulları ona benzeyen, (ona denk) başka bir şeyle Allah'a yönelmemişlerdir.
Bilin ki o şefaati kabul edilmiş şefaatçi ve sözü onaylanmış bir konuşmacıdır. Şüphesiz Kur'an kıyamet gününde kime şefaat ederse şefaati kabul olur ve Kur'an kıyamet gününde kimin aleyhinde söz söylerse sözü makbul sayılır.
Ve şüphe yok kıyamet günü bir münadi şöyle çağrı yapar; "Kur'an'dan başka bir şey eken kimse bugün ektiği tohum ve yaptığı ameller sebebiyle belaya düşecektir." O halde siz de Kur'an'ı ekip, ona uyanlardan olun. Rabbinizi onunla tanıyın, onu kendinize nasihatçi sayın. Ona uymayan fikirlerinizi suçlayın, aylan düşen isteklerinizi doğrulamayın.
İşe koyulun işe! İşin sonu, işin sonu! Direniş, direniş! Sabır, sabır! Takva, takva! Gerçekten de sizin için bir son vardır, sonunuza yönelin.
Şüphe yok, sizin için yola işaretler konulmuştur; onlarla hidayete erin. İslam için bir nihai hedef vardır; ona yürüyün Allah'ın huzuruna çıkarken, üzerinize farz kıldığını açıkladığı vazifeleri eda ederek çıkın. Ben size şahidim, kıyamet gününde sizin adınıza delil göstereceğim.
Bilin ki önceden takdir edilen şeyler gerçekleşmekte ve kesinleşmiş hükümler ortaya çıkmaktadır. Ben sizinle Allah'ın vadi ve deliliyle konuşuyorum. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz, "Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra da doğrulukta devam edenlerin üzerine melekler iner: "Sizi vaat edilen cennetle müjdeleriz" derler."(Fussilet: 30)
Siz de, "Rabbimiz Allah'tır." dediniz, öyleyse kitabı, emrettiği metot ve kulluğu sayılan iyi yol üzerinde sebat gösterin; sonra da o yoldan çıkmayın, onda bidatler çıkarmayın ve ondan sapmayın. Çünkü ayrılanlar kıyamet gününde Allah'ın rahmetinden kesilirler.
Sonra dikkat edin de güzel ahlakı bozmayın ve değiştirmeyin. Tek dilli olun, herkes dilini korumalıdır. Çünkü bu dil sahibine asidir.
Allah'a andolsun ben, dilini korumadıkça sakınan kula bu sakınmasının fayda verdiğini görmedim. Mü'minin dili, kalbinin arkasında; münafığın ise kalbi dilinin arkasındadır. Mümin, bir söz söylemek istediğinde kendi kendine düşünür, hayırsa söyler, şer ise vazgeçer. Münafık ise, kendisine ne getireceğini, ne götüreceğini düşünmeden diline geleni söyler.
Resulullah (s.a.a) "Bir kulun dili doğrulmadıkça kalbi, kalbi doğrulmadıkça imanı doğrulmaz." buyurmuştur. Kim Müslümanların kanlarından ve mallarından eli temiz ve ırzlarından dili salim olarak yüce Allah'a ulaşabilirse, bunu yapsın.
Ey Allah'ın kulları! Mü'minin ilk yıllarda helal saydığını bu yıl da helal sayacağını; ilk yıllarda haram saydığını, bu yıl da haram sayacağını bilin. Size haram kılınmış olan şeyler, başkalarının çıkardığı şeylerle helal olmaz. Helal, Allah'ın helal kıldığı; haram da Allah'ın haram kıldığıdır, işleri denediniz ve tecrübe ettiniz, size öncekilerin halleriyle öğüt verildi, misaller gösterildi. Apaçık ise çağırıldınız; bunu ancak kör olan görmez, sağır olan duymaz. Allah'ın bela ve tecrübelerle fayda vermediği kişiye, hiç bir öğüt fayda vermez.
Dar görüşlülük/dalalet önünü keser, böylece kötülüğü iyi ve iyiliği de kötü bilir, insanlar, iki kısımdır: Şeriata tabi olanlar ve bidat çıkaranlar ki ne sünnetten ilahi bir delilleri ve ne de ışıklı bir hüccetleri vardır.
Münezzeh olan Allah hiç kimseye Kur'an'ın benzeri bir şeyle öğüt vermemiştir. Çünkü O, 'Allah'ın sağlam ipi" emin sebebidir. Gönüllerin baharı, bilginin kaynakları ondadır. Özellikle de öğüt alanların gittiği, unutan ve unutkan gözükenlerin ise kaldığı bu durumda ondan başka hiç bir şey gönülleri aydınlatamaz
Bir hayır gördüğünüz zaman onu alıp, yardımınızla destekleyin; kötü bir şey gördüğünüzde de sakınıp gidin. Resulullah (s.a.a): "Ey Âdemoğlu! Hayırla amel et, şerri terk et; o zaman, cömert olur ve orta yolu bulursun." buyurmuştur.
Bilin ki zulüm üç kısımdır: Bağışlanmayan zulüm, (cezası) terk edilmeyen zulüm ve bir de bağışlanan ve sorulmayan zulüm. Bağışlanmayan zulüm, Allah'a şirk koşmaktır. Yüce Allah: "Allah kendisine şirk koşulmasını kesinlikle bağışlamaz"(Nisa: 48) buyurmuştur. Bağışlanan zulüm, bazı küçük günahlarla kulun kendisine yaptıklarıdır.
Terk edilmeyip cezalandırılan zulüm ise, kulların birbirine zulmüdür. Burada kısas çok şiddetlidir; bıçakla yaralamak veya kamçıyla vurmak gibi değildir. Bunlar onun yanında ne kadar küçük kalır! Allah'ın dininde renkten renge girip kaypaklık etmeyin.
Hakta birleşip cemaat olarak yaptığınız ve hoşlanmadığınız şey, batılda birbirinizden ayrı olarak yaptığınız ve sevdiğiniz şeyden hayırlıdır. Münezzeh olan Allah ayrılığa düşen hiç bir kavme geçmişte bir hayır vermediği gibi, şimdi de vermez.
Ey insanlar! Ne mutlu o kişiye ki kendi ayıbı, insanların ayıplarını görmekten kendisini alı-koyar. Evinde oturup rızkını yiyen, Rabbine itaat ve kullukla meşgul olan, hatalarına ağlayan, kendisiyle meşgul olan ve halkın kendisinden rahat olduğu kişiye ne mutlu!" Nehc'ul Belaga 176 Hutbe
İmam Ali (a.s): "Allah'ın açıkladıklarından faydalanın, öğüdüyle öğütlenin, nasihatini kabul edin. Çünkü sizin mazeret göstermemeniz için açık deliller getirdi, sizlere hücceti tamamladı, amellerinizden hoşnut olduğu şeyleri de, kötü gördüğü şeyleri de bildirdi.
Bütün bunları emrettiklerine uymanız, nehyettiklerinden kaçınmanız için yaptı. Allah'ın Resulü (s.a.a) "Cennet dünyada hoşa gitmeyen şeylerle, cehennem nefsanî ise arzularla kaplanmıştır." buyururdu.
Bilin ki Allah'a itaat zorluk ve isteksizlikle, Allah'a isyan ise, lezzet ve isteklerle iç içedir. O halde nefsinin arzularından kaçan, nefsinin nevasını kökünden söküp atan kimseye Allah rahmet etsin. Çünkü nefsini heveslerden ayırmak en zor işlerdendir. Gerçekten de nefis insanı sürekli günaha ve heveslere sürükler.
Allah'ın kulları, Bilin ki müminler ancak sabah akşam endişe içinde yaşarlar, sürekli nefislerini ayıplar, dururlar, kendilerinden sürekli iyi işleri arttırmasını isterler. O halde sizden önce ve karşınızda ölüp gidenler gibi olun. Onlar dünyada göçebeler gibi çadır kurdular, sonra konaklarını bırakıp göçtüler.
Bu Kur'an'ın; öğüdünün aldatmayan, saptırmayıp doğru yolu gösteren, sözünde yalan olmayan bir nasihatçi olduğunu bilin. Kur'an'la oturup kalkan kimse bir artma ve bir de eksilme ile kalkar:
Hidayetinde artma, körlüğünde eksilme olur. Kur'an'a uyduktan sonra yoksulluk, Kur'an'a uymadan önce de zenginlik gelmeyeceğini bilin. O halde ondan dertlerinize şifa isteyin, zorluklarınıza karşı yardım dileyin.
Çünkü o; küfür, nifak, azgınlık ve sapıklık gibi en büyük dertlere devadır. Onunla Allah'tan istekte bulunun, onun sevgisiyle Allah'a yönelin. Onun vasıtasıyla halktan bir şey istemeyin. (Maddi kazançlar elde etmek için Kur'an'ı araç edinmeyin.) Çünkü kulları ona benzeyen, (ona denk) başka bir şeyle Allah'a yönelmemişlerdir.
Bilin ki o şefaati kabul edilmiş şefaatçi ve sözü onaylanmış bir konuşmacıdır. Şüphesiz Kur'an kıyamet gününde kime şefaat ederse şefaati kabul olur ve Kur'an kıyamet gününde kimin aleyhinde söz söylerse sözü makbul sayılır.
Ve şüphe yok kıyamet günü bir münadi şöyle çağrı yapar; "Kur'an'dan başka bir şey eken kimse bugün ektiği tohum ve yaptığı ameller sebebiyle belaya düşecektir." O halde siz de Kur'an'ı ekip, ona uyanlardan olun. Rabbinizi onunla tanıyın, onu kendinize nasihatçi sayın. Ona uymayan fikirlerinizi suçlayın, aylan düşen isteklerinizi doğrulamayın.
İşe koyulun işe! İşin sonu, işin sonu! Direniş, direniş! Sabır, sabır! Takva, takva! Gerçekten de sizin için bir son vardır, sonunuza yönelin.
Şüphe yok, sizin için yola işaretler konulmuştur; onlarla hidayete erin. İslam için bir nihai hedef vardır; ona yürüyün Allah'ın huzuruna çıkarken, üzerinize farz kıldığını açıkladığı vazifeleri eda ederek çıkın. Ben size şahidim, kıyamet gününde sizin adınıza delil göstereceğim.
Bilin ki önceden takdir edilen şeyler gerçekleşmekte ve kesinleşmiş hükümler ortaya çıkmaktadır. Ben sizinle Allah'ın vadi ve deliliyle konuşuyorum. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz, "Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra da doğrulukta devam edenlerin üzerine melekler iner: "Sizi vaat edilen cennetle müjdeleriz" derler."(Fussilet: 30)
Siz de, "Rabbimiz Allah'tır." dediniz, öyleyse kitabı, emrettiği metot ve kulluğu sayılan iyi yol üzerinde sebat gösterin; sonra da o yoldan çıkmayın, onda bidatler çıkarmayın ve ondan sapmayın. Çünkü ayrılanlar kıyamet gününde Allah'ın rahmetinden kesilirler.
Sonra dikkat edin de güzel ahlakı bozmayın ve değiştirmeyin. Tek dilli olun, herkes dilini korumalıdır. Çünkü bu dil sahibine asidir.
Allah'a andolsun ben, dilini korumadıkça sakınan kula bu sakınmasının fayda verdiğini görmedim. Mü'minin dili, kalbinin arkasında; münafığın ise kalbi dilinin arkasındadır. Mümin, bir söz söylemek istediğinde kendi kendine düşünür, hayırsa söyler, şer ise vazgeçer. Münafık ise, kendisine ne getireceğini, ne götüreceğini düşünmeden diline geleni söyler.
Resulullah (s.a.a) "Bir kulun dili doğrulmadıkça kalbi, kalbi doğrulmadıkça imanı doğrulmaz." buyurmuştur. Kim Müslümanların kanlarından ve mallarından eli temiz ve ırzlarından dili salim olarak yüce Allah'a ulaşabilirse, bunu yapsın.
Ey Allah'ın kulları! Mü'minin ilk yıllarda helal saydığını bu yıl da helal sayacağını; ilk yıllarda haram saydığını, bu yıl da haram sayacağını bilin. Size haram kılınmış olan şeyler, başkalarının çıkardığı şeylerle helal olmaz. Helal, Allah'ın helal kıldığı; haram da Allah'ın haram kıldığıdır, işleri denediniz ve tecrübe ettiniz, size öncekilerin halleriyle öğüt verildi, misaller gösterildi. Apaçık ise çağırıldınız; bunu ancak kör olan görmez, sağır olan duymaz. Allah'ın bela ve tecrübelerle fayda vermediği kişiye, hiç bir öğüt fayda vermez.
Dar görüşlülük/dalalet önünü keser, böylece kötülüğü iyi ve iyiliği de kötü bilir, insanlar, iki kısımdır: Şeriata tabi olanlar ve bidat çıkaranlar ki ne sünnetten ilahi bir delilleri ve ne de ışıklı bir hüccetleri vardır.
Münezzeh olan Allah hiç kimseye Kur'an'ın benzeri bir şeyle öğüt vermemiştir. Çünkü O, 'Allah'ın sağlam ipi" emin sebebidir. Gönüllerin baharı, bilginin kaynakları ondadır. Özellikle de öğüt alanların gittiği, unutan ve unutkan gözükenlerin ise kaldığı bu durumda ondan başka hiç bir şey gönülleri aydınlatamaz
Bir hayır gördüğünüz zaman onu alıp, yardımınızla destekleyin; kötü bir şey gördüğünüzde de sakınıp gidin. Resulullah (s.a.a): "Ey Âdemoğlu! Hayırla amel et, şerri terk et; o zaman, cömert olur ve orta yolu bulursun." buyurmuştur.
Bilin ki zulüm üç kısımdır: Bağışlanmayan zulüm, (cezası) terk edilmeyen zulüm ve bir de bağışlanan ve sorulmayan zulüm. Bağışlanmayan zulüm, Allah'a şirk koşmaktır. Yüce Allah: "Allah kendisine şirk koşulmasını kesinlikle bağışlamaz"(Nisa: 48) buyurmuştur. Bağışlanan zulüm, bazı küçük günahlarla kulun kendisine yaptıklarıdır.
Terk edilmeyip cezalandırılan zulüm ise, kulların birbirine zulmüdür. Burada kısas çok şiddetlidir; bıçakla yaralamak veya kamçıyla vurmak gibi değildir. Bunlar onun yanında ne kadar küçük kalır! Allah'ın dininde renkten renge girip kaypaklık etmeyin.
Hakta birleşip cemaat olarak yaptığınız ve hoşlanmadığınız şey, batılda birbirinizden ayrı olarak yaptığınız ve sevdiğiniz şeyden hayırlıdır. Münezzeh olan Allah ayrılığa düşen hiç bir kavme geçmişte bir hayır vermediği gibi, şimdi de vermez.
Ey insanlar! Ne mutlu o kişiye ki kendi ayıbı, insanların ayıplarını görmekten kendisini alı-koyar. Evinde oturup rızkını yiyen, Rabbine itaat ve kullukla meşgul olan, hatalarına ağlayan, kendisiyle meşgul olan ve halkın kendisinden rahat olduğu kişiye ne mutlu!" Nehc'ul Belaga 176 Hutbe
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.