İklim değişikliği artık geleceği değil bugünü tehdit eden bir sorun
İklim değişikliği, insanlığın doğaya karşı verdiği en zor sınav. Bu sınavda başarılı olup olamayacağımız, yalnızca teknolojiye değil; vicdanımıza, bilinç düzeyimize ve değişime ne kadar açık olduğumuza bağlı.
13.11.2025 16:40:00
Bayram ÇOŞGUN
Bayram ÇOŞGUN





Bir zamanlar "geleceğin sorunu" olarak görülen iklim değişikliği, artık kapımızın önünde duran bir gerçek. Kuruyan nehirler, mevsiminden şaşan yağmurlar, yaz ortasında yaşanan sel felaketleri ve kışın ortasında açan çiçekler… Doğa bize bir süredir sessiz çığlıklar atıyor. Sorun şu ki, biz bu çığlıkları duymakta geç kaldık.
İklim değişikliği, atmosferdeki sera gazlarının artmasıyla dünya yüzeyinin ısınması anlamına geliyor. Kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtların yakılması; ormanların yok edilmesi; kontrolsüz sanayileşme ve aşırı tüketim alışkanlıklarımız bu süreci hızlandırıyor. Sonuç olarak dünyanın ortalama sıcaklığı 1,5 derece civarında arttı — bu küçük gibi görünen fark, buzulların erimesine, deniz seviyelerinin yükselmesine ve ekosistemlerin bozulmasına yol açıyor.
En çarpıcı gerçeklerden biri, iklim değişikliğinin sadece doğayı değil, toplumsal düzeni de etkilemesidir. Kuraklık yüzünden göç eden insanlar, tarımda düşen verim, enerji ve su savaşları… Artık mesele yalnızca çevre değil; yaşam biçimimizin sürdürülebilirliği.
Ancak umutsuz olmak için henüz geç değil. Yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek, ormanları korumak, geri dönüşümü yaşamın bir parçası haline getirmek ve tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmek büyük fark yaratabilir. Devletlerin politikaları kadar bireylerin farkındalığı da bu mücadelenin belirleyici unsuru.
İklim değişikliği, insanlığın doğaya karşı verdiği en zor sınav. Bu sınavda başarılı olup olamayacağımız, yalnızca teknolojiye değil; vicdanımıza, bilinç düzeyimize ve değişime ne kadar açık olduğumuza bağlı.
Çünkü bu gezegenin B planı yok.
İklim değişikliği, atmosferdeki sera gazlarının artmasıyla dünya yüzeyinin ısınması anlamına geliyor. Kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtların yakılması; ormanların yok edilmesi; kontrolsüz sanayileşme ve aşırı tüketim alışkanlıklarımız bu süreci hızlandırıyor. Sonuç olarak dünyanın ortalama sıcaklığı 1,5 derece civarında arttı — bu küçük gibi görünen fark, buzulların erimesine, deniz seviyelerinin yükselmesine ve ekosistemlerin bozulmasına yol açıyor.
En çarpıcı gerçeklerden biri, iklim değişikliğinin sadece doğayı değil, toplumsal düzeni de etkilemesidir. Kuraklık yüzünden göç eden insanlar, tarımda düşen verim, enerji ve su savaşları… Artık mesele yalnızca çevre değil; yaşam biçimimizin sürdürülebilirliği.
Ancak umutsuz olmak için henüz geç değil. Yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek, ormanları korumak, geri dönüşümü yaşamın bir parçası haline getirmek ve tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmek büyük fark yaratabilir. Devletlerin politikaları kadar bireylerin farkındalığı da bu mücadelenin belirleyici unsuru.
İklim değişikliği, insanlığın doğaya karşı verdiği en zor sınav. Bu sınavda başarılı olup olamayacağımız, yalnızca teknolojiye değil; vicdanımıza, bilinç düzeyimize ve değişime ne kadar açık olduğumuza bağlı.
Çünkü bu gezegenin B planı yok.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.














































































