Günlük hayatımızda hep tartışmışızdır, Kur'an'ın "oku" emrini büyüklerimizden aldığımız talimatı küçüklerimize iletmişizdir: "Oku evladım, okumak Rabbimizin Kur'an'ındaki ilk emridir. Aldıkları bu talimatı onlar da çocuklarına, alt kuşaklarına ilettiler. "Oku evladım..." Her nedense, talimatı alanlar da, ileten de nasıl okuyacaklarını sormamışlar, sormuşlar da, büyüklerin günü kurtaran, geçiştirici cevaplarına muhatap olmuşlardır. "Her Müslüman'a okumak farzdır, Müslüman'san okumalısın, okumamak ne demek, sen Allah'ın emrine karşı mı geliyorsun?"
Hiç geçiştirmeye gerek yoktur oysa. Çünkü cevap çok basittir. Bir "be" harfi. Evet, bir "be" harfi eklemekle bu iş anlaşılacaktır. Bu harftir ki; okuduğumuzdan, yazdığımızdan, çizdiğimizden Allah'ın razı olduğu kulluğa bir yol, Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin razı olduğu ümmetliğe ise bir kapı açacaktır.
Hayatımızın her anında yerleştirdiğimiz nesnelere olduğu gibi, Yaratan Rabbimizin isminin önüne konacak bir "be" harfi okuma boyunca, huzurda olmamızı bir ve beraber olmamızı sağlayacaktır. Besmele çekilerek yapılan her iş Allah ile birlikte yapıldığı gibi okuma da Allah için, Allah ile beraber yapılacaktır. Huzurdan ayrılmadan okuyacağımızdan Yüce Allah razı olacaktır. İşte Yüce Allah'ın "ikra/oku" emri tam da budur. Aksi ise bize, Kur'an'da Rabbimizin misal verdiği, kitapları taşıyan merkebin durumudur ki, Allah muhafaza eylesin.
Kutsal kitabımızı açıp sayfalarını okumaya tilavet denir. "ikra"nın kelime anlamlarından yola çıkarak değerlendirme yaparsak, varacağın yer Rabbimizi tanımak olacaktır. Bu açıdan bakacak olursak tilaveti de içine alan okuma şekli, mü'minin hem dünyasını, hem de ukbasını mamur edecektir. Bu anlamda güzel bir kul karşımıza çıkacaktır. Küllük yolunda nefsi adına kazanılmış insana dünyada hangi mesleği yüklersen yükle ondan güzellikler sadır olacaktır. O toplum da içinde güzellikleri barındıracaktır. Öğleyse eğitime başlayacağımız noktada burasıdır.
Yalnızca dünya için okumamız bize dünyamızı kazandıracak, dünyamızı terk edip nasibimize bakmadan ahirete yönelmemiz ise garantisi olmamakla birlikteliği bize tek taraflı kazanç sağlayacaktır. Oysa Yüce Rabbimiz, iki taraflı kazanmak, dünya ve ahiretteki nasibimize ulaşmak için okumanızı emrediyor. İki kazanç kapısı açılmışken, niçin tek kapıyla yetinelim ki?
Kulluk yolunda kendi yararına kazanılmış bir insan, dünyada icra edeceği mesleğinin uygulamasında Rabbini unutamayacak, hep O'nun yüceliğini görecek ve tasdik edecektir.
Bir bölgede temizlik elemanı, "Bismillah" diyerek başladığı işinde topluma hizmet etmenin hazzını yaşayacak, işini hakkıyla yapacaktır. Devlet dairesinde memur, insanların işlerini görmenin zevkini yaşayacak işini hakkıyla yapacaktır. Doktor "Bismillah" diyerek başladığı işinde, insan vücudundaki mükemmellik karşısında; ya Rabbi sen ne büyüksün, demekten kendini alamayacak, işini hakkıyla yapacaktır. Mühendis "Bismillah" diyerek başladığı işinde: "Ya Rabbi senin hesabın, kitabın, mizanın" ne mükemmel diyecek, işini hakkıyla yapacaktır. Kısacası her meslek sahibi kul, mesleğinde kulluk şuuruyla Rabbine gidecek bir yol bulacak ve O'nunla beraber olacaktır.
Sonuçta ortaya; kulluğun zirvesinde amir, kulluğun zirvesinde bir memur, kulluğun zirvesinde doktor, kulluğun zirvesinde mühendis, kulluğun zirvesinde çiftçi, kulluğun zirvesinde işçi, kulluğun zirvesinde esnaf ve son olarak kulluğun zirvesinde vatandaştan oluşan bir toplumu çıkaracaktır. Allah bu toplumun oluşmasında emeği geçenleri ödüllendirecektir.
Ülkemizde milyonlarca araç plakası bulunmaktadır. Her bir plaka tektir, benzeri yoktur. Ancak hepsinin ortak yanı vardır. Türkiye plakasıdır. Türk resmi mührünü taşır. Müslüman toplumunda fertler tektir. Hiç birbirine benzemezler. Hepsinin meslekleri ve karakterleri farklıdır. Ama öyle bir ortak nokta vardır ki hepsini kardeş yapar. O da kulluk mührüdür. Önemli olan da bu kulluk temelinin üstüne Müslüman toplumunu inşa etmektir. İşte asrı saadet yapan temel nükte de budur. Kulluğun şuurunda olup, üstüne düşen görevi yerine getiren fertlerden oluşan toplumun huzurlu olduğu gibi, kendi çıkarları uğruna sadistçe yaşayan fertlerin oluşturduğu toplumun da huzursuz ve güvensiz olması kaçınılmazdır. Dişlilerden birinin veya birkaçının, kırılması sonucu görevini gereği gibi yerine getiremeyen bir makine misali, toplumun dişlileri olan fertler de görevini yerine getirmediği takdirde o toplumu iyi bir gelecek ve son beklememektedir.
Önemini vurgulamaya çalıştığımız kulluk şuurunu ise Allah'ın bizzat terbiye ettiği Hz. Muhammed (s.a.v.)'in terbiyesine ve O'nun pak nesli Ehl-i Beyt'inin uygulamasından elde edilir. Bu terbiye ve metod sonucu eğitilen her bir fert gül oluşacak olan toplumda gülistan olacaktır.
Kulluk şuurunun ayrıntılarını ele aldığımız bir yazımızda buluşmak üzere, Rabbim bizleri o gülistanda gül ve bahçıvan olmayı nasip eylesin inşallah? Âmin.
Hiç geçiştirmeye gerek yoktur oysa. Çünkü cevap çok basittir. Bir "be" harfi. Evet, bir "be" harfi eklemekle bu iş anlaşılacaktır. Bu harftir ki; okuduğumuzdan, yazdığımızdan, çizdiğimizden Allah'ın razı olduğu kulluğa bir yol, Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin razı olduğu ümmetliğe ise bir kapı açacaktır.
Hayatımızın her anında yerleştirdiğimiz nesnelere olduğu gibi, Yaratan Rabbimizin isminin önüne konacak bir "be" harfi okuma boyunca, huzurda olmamızı bir ve beraber olmamızı sağlayacaktır. Besmele çekilerek yapılan her iş Allah ile birlikte yapıldığı gibi okuma da Allah için, Allah ile beraber yapılacaktır. Huzurdan ayrılmadan okuyacağımızdan Yüce Allah razı olacaktır. İşte Yüce Allah'ın "ikra/oku" emri tam da budur. Aksi ise bize, Kur'an'da Rabbimizin misal verdiği, kitapları taşıyan merkebin durumudur ki, Allah muhafaza eylesin.
Kutsal kitabımızı açıp sayfalarını okumaya tilavet denir. "ikra"nın kelime anlamlarından yola çıkarak değerlendirme yaparsak, varacağın yer Rabbimizi tanımak olacaktır. Bu açıdan bakacak olursak tilaveti de içine alan okuma şekli, mü'minin hem dünyasını, hem de ukbasını mamur edecektir. Bu anlamda güzel bir kul karşımıza çıkacaktır. Küllük yolunda nefsi adına kazanılmış insana dünyada hangi mesleği yüklersen yükle ondan güzellikler sadır olacaktır. O toplum da içinde güzellikleri barındıracaktır. Öğleyse eğitime başlayacağımız noktada burasıdır.
Yalnızca dünya için okumamız bize dünyamızı kazandıracak, dünyamızı terk edip nasibimize bakmadan ahirete yönelmemiz ise garantisi olmamakla birlikteliği bize tek taraflı kazanç sağlayacaktır. Oysa Yüce Rabbimiz, iki taraflı kazanmak, dünya ve ahiretteki nasibimize ulaşmak için okumanızı emrediyor. İki kazanç kapısı açılmışken, niçin tek kapıyla yetinelim ki?
Kulluk yolunda kendi yararına kazanılmış bir insan, dünyada icra edeceği mesleğinin uygulamasında Rabbini unutamayacak, hep O'nun yüceliğini görecek ve tasdik edecektir.
Bir bölgede temizlik elemanı, "Bismillah" diyerek başladığı işinde topluma hizmet etmenin hazzını yaşayacak, işini hakkıyla yapacaktır. Devlet dairesinde memur, insanların işlerini görmenin zevkini yaşayacak işini hakkıyla yapacaktır. Doktor "Bismillah" diyerek başladığı işinde, insan vücudundaki mükemmellik karşısında; ya Rabbi sen ne büyüksün, demekten kendini alamayacak, işini hakkıyla yapacaktır. Mühendis "Bismillah" diyerek başladığı işinde: "Ya Rabbi senin hesabın, kitabın, mizanın" ne mükemmel diyecek, işini hakkıyla yapacaktır. Kısacası her meslek sahibi kul, mesleğinde kulluk şuuruyla Rabbine gidecek bir yol bulacak ve O'nunla beraber olacaktır.
Sonuçta ortaya; kulluğun zirvesinde amir, kulluğun zirvesinde bir memur, kulluğun zirvesinde doktor, kulluğun zirvesinde mühendis, kulluğun zirvesinde çiftçi, kulluğun zirvesinde işçi, kulluğun zirvesinde esnaf ve son olarak kulluğun zirvesinde vatandaştan oluşan bir toplumu çıkaracaktır. Allah bu toplumun oluşmasında emeği geçenleri ödüllendirecektir.
Ülkemizde milyonlarca araç plakası bulunmaktadır. Her bir plaka tektir, benzeri yoktur. Ancak hepsinin ortak yanı vardır. Türkiye plakasıdır. Türk resmi mührünü taşır. Müslüman toplumunda fertler tektir. Hiç birbirine benzemezler. Hepsinin meslekleri ve karakterleri farklıdır. Ama öyle bir ortak nokta vardır ki hepsini kardeş yapar. O da kulluk mührüdür. Önemli olan da bu kulluk temelinin üstüne Müslüman toplumunu inşa etmektir. İşte asrı saadet yapan temel nükte de budur. Kulluğun şuurunda olup, üstüne düşen görevi yerine getiren fertlerden oluşan toplumun huzurlu olduğu gibi, kendi çıkarları uğruna sadistçe yaşayan fertlerin oluşturduğu toplumun da huzursuz ve güvensiz olması kaçınılmazdır. Dişlilerden birinin veya birkaçının, kırılması sonucu görevini gereği gibi yerine getiremeyen bir makine misali, toplumun dişlileri olan fertler de görevini yerine getirmediği takdirde o toplumu iyi bir gelecek ve son beklememektedir.
Önemini vurgulamaya çalıştığımız kulluk şuurunu ise Allah'ın bizzat terbiye ettiği Hz. Muhammed (s.a.v.)'in terbiyesine ve O'nun pak nesli Ehl-i Beyt'inin uygulamasından elde edilir. Bu terbiye ve metod sonucu eğitilen her bir fert gül oluşacak olan toplumda gülistan olacaktır.
Kulluk şuurunun ayrıntılarını ele aldığımız bir yazımızda buluşmak üzere, Rabbim bizleri o gülistanda gül ve bahçıvan olmayı nasip eylesin inşallah? Âmin.
Hüseyin Emanet / diğer yazıları
- Lütfen kütüphanenizin ayarlarıyla oynayın / 20.12.2017
- İnanıyorsak bakalım kendimize / 24.11.2017
- Derdimiz dert etmeye değer mi? / 17.11.2017
- Sünnetullah hiç değişmedi / 15.07.2017
- Galiba kendimizi kandırıyoruz / 19.05.2017
- Kutlu Doğumu kutlu yapmak / 28.04.2017
- Var mısınız Mirac'a? / 23.04.2017
- Ahiret inancında samimiysek... / 13.04.2017
- Vefa ve dostluk / 31.03.2017
- Namazda huşumuz nasıl sizce? / 17.03.2017
- İnanıyorsak bakalım kendimize / 24.11.2017
- Derdimiz dert etmeye değer mi? / 17.11.2017
- Sünnetullah hiç değişmedi / 15.07.2017
- Galiba kendimizi kandırıyoruz / 19.05.2017
- Kutlu Doğumu kutlu yapmak / 28.04.2017
- Var mısınız Mirac'a? / 23.04.2017
- Ahiret inancında samimiysek... / 13.04.2017
- Vefa ve dostluk / 31.03.2017
- Namazda huşumuz nasıl sizce? / 17.03.2017