İmam Ali'nin Nehrevan savaşından sonraki sözleri
H. 38 yılında Nehrevan savaşından sonra irad ettiği bu hutbesinde gelecekle ilgili olaylardan bahsetmektedir
15.06.2025 00:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Ali (a.s): "Onlara anam babam feda olsun, isimleri göklerde bilinmekte, fakat yeryüzünde meçhuldürler. İşlerinizin tersine döneceği, aralarınızdaki bağların kopacağı ve küçüklerinizin hükmedeceği zamanı bekleyin.
O zamanda mümine kılıç vurulması, helalinden elde edilen bir paradan daha ehven gelir; verilen, verenden daha büyük sevap elde eder. O zaman nimet bolluğu yüzünden içmeden sarhoş olur, zora düşmeden yemin eder, zorlanmadan yalan söylersiniz.
Semerin devenin boynunu ısırdığı gibi, belalar da sizi ısırıp kemirir. Bu meşakkat alabildiğince uzar, kurtuluş ümidi de iyiden iyiye uzaklaşır.
Ey insanlar! Ellerinizle sırtlarına suç yüklediğiniz şu develerin yularlarını ellerinizden atın. Önderinize itaatten yüz çevirmeyin, aksi takdirde sonuçta kendi yaptıklarınızı kınarsınız. Size yönelen fitne ateşine dalmayın, yollarından uzaklasın, ona varacak yola girmekten sakının.
Ömrüme yemin olsun, onun alevleri mümini helak eder; gayr-i muslini salim kalır. Benim içinizdeki durumum, karanlığın içindeki ışığa benzer; karanlığa dalan onunla aydınlanır. Ey insanlar! İşitip belleyin, düşünmek için can kulaklarınızı açın."
Bu hutbede insanlara önemli şeyleri tavsiye etmektedir.
Ey insanlar Allah'tan korkmanızı, O'nun size bağışladığı batini nimetlere, verdiği zahiri faydalara ve nezdinizdeki ihsanlara çokça hamd etmenizi tavsiye ediyorum. Nimetleriyle sizi nicelerine üstün tuttu ve rahmetiyle sizi faydalandırdı. Ayıp ve kusurlarınızı açığa çıkardığınız halde onları örttü, cezayı hak ettiğiniz halde size mühlet tanıdı.
Ölümü çokça hatırlamanızı ve O'ndan gafletinizi azaltmanızı tavsiye ederim. Sizden gaflet etmeyen bir şeyden nasıl gafil olabiliyorsunuz? Ve size göz açtırmayacak, mühlet tanımayacak birisine nasıl ümit bağlıyorsunuz?
Gözlerinizle gördüğünüz kimselerin ölümü size öğüt olarak yeter. Onları bineksiz olarak kabirlere taşıdılar, iradesi olmadan oraya gömüldüler.
(Öylesine unutuldular ki,) Sanki onlar dünyayı hiç bayındır kılmadılar de orası onların öteden beri edindikleri devamlı yurtlarıydı. Yurt edindikleri yerden dehşete kapıldılar, dehşete kapıldıkları yen yurt edindiler.
Sonunda ayrılacakları şeyle meşgul oldular ve gidilecek yerlerini zayi ettiler. Ne bir çirkinlikten uzaklaşmaya, ne de bir güzelliği artırmaya güç yetirebildiler. Dünyayla dost oldular da onları aldattı, dünyaya güvendiler de onları yerden yere çarptı.
Allah size rahmet etsin, imar etmekle emrolunduğunuz, teşvik edildiğiniz ve çağrıldığınız evlerinize koşun! Allah'a itaatte sabırla ve sebat etmekle, O'na isyandan kaçınmakla, üzerinizdeki nimetleri kemale erdirin. Çünkü yarın, bugüne daha yakındır. Saatler günde, günler ayda, avlar yılda, yıllar da ömürde ne de çabuk geçip gidiyor."
H. 38 yılında Kufe'de irad ettiği bu hutbe iman ve hicretin farz olduğu hakkındadır.
"İman ise; bazısı kalplerde sabit ve istikrarlı, bazısı ise bilinen bir sona kadar kalpler ve göğüsler arasında emanet ve geçicidir. Bir kimseden (şer'i sebeplerle) beri iseniz ölümüne dek kendi haline bırakın, öldüğü zaman (yine eski halindeyse) artık beraatın sınırı gerçekleşmiş olur.
Hicret, ilk zamandaki gibi dipdiri ayaktadır. Allah'ın yeryüzündeki kullarının imanlarını gizlemesine veya açığa vurmasına ihtiyacı yoktur. Allah'ın yeryüzündeki hüccetini sırf tanıyana muhacir adı verilmez. Kim onu tanır ve ikrar ederse muhacir odur. Kendisine hüccet ulaşan, onu kulağıyla duyan ve kalbiyle ezberleyen kimselere "mustazaf" adı verilmez.
Bizim işimiz gerçekten çok zordur; ancak Allah'ın kalbini imanla imtihan ettiği mü'min kul onu yüklenir. Sözlerimizi ancak o emin gönüller ve metin akıllar kabul eder.
Ey insanlar! Beni yitirmeden ve sahibinden kaçan deveye benzeyen fitneler adım atmadan, yularını ayaklan altında çiğnemeden ve akıllıları şaşkınlığa düşürmeden soracağınızı sorun. Çünkü ben göğün yollarını, yerin yollarından daha iyi bilirim." Nehc'ul Belaga 187-189 Hutbe
O zamanda mümine kılıç vurulması, helalinden elde edilen bir paradan daha ehven gelir; verilen, verenden daha büyük sevap elde eder. O zaman nimet bolluğu yüzünden içmeden sarhoş olur, zora düşmeden yemin eder, zorlanmadan yalan söylersiniz.
Semerin devenin boynunu ısırdığı gibi, belalar da sizi ısırıp kemirir. Bu meşakkat alabildiğince uzar, kurtuluş ümidi de iyiden iyiye uzaklaşır.
Ey insanlar! Ellerinizle sırtlarına suç yüklediğiniz şu develerin yularlarını ellerinizden atın. Önderinize itaatten yüz çevirmeyin, aksi takdirde sonuçta kendi yaptıklarınızı kınarsınız. Size yönelen fitne ateşine dalmayın, yollarından uzaklasın, ona varacak yola girmekten sakının.
Ömrüme yemin olsun, onun alevleri mümini helak eder; gayr-i muslini salim kalır. Benim içinizdeki durumum, karanlığın içindeki ışığa benzer; karanlığa dalan onunla aydınlanır. Ey insanlar! İşitip belleyin, düşünmek için can kulaklarınızı açın."
Bu hutbede insanlara önemli şeyleri tavsiye etmektedir.
Ey insanlar Allah'tan korkmanızı, O'nun size bağışladığı batini nimetlere, verdiği zahiri faydalara ve nezdinizdeki ihsanlara çokça hamd etmenizi tavsiye ediyorum. Nimetleriyle sizi nicelerine üstün tuttu ve rahmetiyle sizi faydalandırdı. Ayıp ve kusurlarınızı açığa çıkardığınız halde onları örttü, cezayı hak ettiğiniz halde size mühlet tanıdı.
Ölümü çokça hatırlamanızı ve O'ndan gafletinizi azaltmanızı tavsiye ederim. Sizden gaflet etmeyen bir şeyden nasıl gafil olabiliyorsunuz? Ve size göz açtırmayacak, mühlet tanımayacak birisine nasıl ümit bağlıyorsunuz?
Gözlerinizle gördüğünüz kimselerin ölümü size öğüt olarak yeter. Onları bineksiz olarak kabirlere taşıdılar, iradesi olmadan oraya gömüldüler.
(Öylesine unutuldular ki,) Sanki onlar dünyayı hiç bayındır kılmadılar de orası onların öteden beri edindikleri devamlı yurtlarıydı. Yurt edindikleri yerden dehşete kapıldılar, dehşete kapıldıkları yen yurt edindiler.
Sonunda ayrılacakları şeyle meşgul oldular ve gidilecek yerlerini zayi ettiler. Ne bir çirkinlikten uzaklaşmaya, ne de bir güzelliği artırmaya güç yetirebildiler. Dünyayla dost oldular da onları aldattı, dünyaya güvendiler de onları yerden yere çarptı.
Allah size rahmet etsin, imar etmekle emrolunduğunuz, teşvik edildiğiniz ve çağrıldığınız evlerinize koşun! Allah'a itaatte sabırla ve sebat etmekle, O'na isyandan kaçınmakla, üzerinizdeki nimetleri kemale erdirin. Çünkü yarın, bugüne daha yakındır. Saatler günde, günler ayda, avlar yılda, yıllar da ömürde ne de çabuk geçip gidiyor."
H. 38 yılında Kufe'de irad ettiği bu hutbe iman ve hicretin farz olduğu hakkındadır.
"İman ise; bazısı kalplerde sabit ve istikrarlı, bazısı ise bilinen bir sona kadar kalpler ve göğüsler arasında emanet ve geçicidir. Bir kimseden (şer'i sebeplerle) beri iseniz ölümüne dek kendi haline bırakın, öldüğü zaman (yine eski halindeyse) artık beraatın sınırı gerçekleşmiş olur.
Hicret, ilk zamandaki gibi dipdiri ayaktadır. Allah'ın yeryüzündeki kullarının imanlarını gizlemesine veya açığa vurmasına ihtiyacı yoktur. Allah'ın yeryüzündeki hüccetini sırf tanıyana muhacir adı verilmez. Kim onu tanır ve ikrar ederse muhacir odur. Kendisine hüccet ulaşan, onu kulağıyla duyan ve kalbiyle ezberleyen kimselere "mustazaf" adı verilmez.
Bizim işimiz gerçekten çok zordur; ancak Allah'ın kalbini imanla imtihan ettiği mü'min kul onu yüklenir. Sözlerimizi ancak o emin gönüller ve metin akıllar kabul eder.
Ey insanlar! Beni yitirmeden ve sahibinden kaçan deveye benzeyen fitneler adım atmadan, yularını ayaklan altında çiğnemeden ve akıllıları şaşkınlığa düşürmeden soracağınızı sorun. Çünkü ben göğün yollarını, yerin yollarından daha iyi bilirim." Nehc'ul Belaga 187-189 Hutbe
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.