İmam Cafer’in öğrencisi Mufaddal’ın tevhit risalesi
Bu risale, insanın ve evrenin yaradılışı, Yüce Allah’ın ispatı, O’nun ilim, kudret ve hikmeti gibi konularda çok değerli bilgiler içeren bir eserdir
11.07.2022 23:50:00





Bu risale, insanın ve evrenin yaradılışı, Yüce Allah'ın ispatı, O'nun ilim, kudret ve hikmeti gibi konularda çok değerli bilgiler içeren bir eserdir.
İmam Câfer Sâdık (a.s.) bunları dört oturumda Mufaddal'a anlatmış, o da İmam'ın müsaadesiyle yazıp bir araya getirmiştir.
Allame Meclisi ve diğer bazı büyük âlimler tarafından tercüme edilen ve defalarca basılan bu değerli eser, (Ali Asker Fakihî'nin özet tercümesi defalarca basılmıştır) her kesimden insan için fevkalade faydalar içermektedir.
Yüce Allah'ın ayet ve hikmetleri üzerinde tefekkür edip tevhit hakkında kafa yoran herkes için faydalı olabilecek ve zevkle mütalaa edilecek bir eserdir.
Seyyid İbn Tavus, "Keşfu'l-Muhacce" adlı eserinde oğluna bu kitabı mütalaa etmesini tavsiye etmekte ve bir başka yerde de, "Yolculuğa çıkan kimsenin mutlaka yanında bulundurması gereken kitaplardan biri Mufaddal'ın Tevhid kitabıdır" demektedir.
Bilindiği gibi, İmam Sâdık (a.s.) Mufaddal'a tevhid hakkında özel dersler vermiş ve Mufaddal da bunları "Mufaddal'ın Tevhid Risalesi" adlı bir kitapta bir araya toplamıştır. Bu özel dersler, onun İmam (a.s.) yanındaki ilmî mevkiini ve İmam'ın (a.s.) onu ne kadar sevdiğini göstermektedir.
İmam Câfer Sâdık (a.s.) Mufaddal'ı o kadar severdi ki, bir gün ona, "Ey Mufaddal! Allah'a yemin ederim ki, seni pek severim, seni seveni de severim ben" buyurdu.
Eseri kaleme alan Mufaddal diyor ki:
"Güneş batarken Mescidu'n-Nebi'de oturmuş, Resulûllah'ın (s.a.v.) yüceliğini düşünüyor ve Yüce Allah'ın O'na ne kadar büyük bir onur, izzet ve iftihar nasib etmiş olduğu üzerinde tefekkür ediyordum.
Bu sırada, o zamanın ünlü dinsizlerinden olan İbn Ebi'l Evca mescide girip, sesini duyabileceğim bir yerde yakınıma oturdu. Çok geçmeden arkadaşlarından biri çıkageldi ve onun yanına oturdu. İkisi de, Hz. Resulûllah'la (s.a.v.) ilgili şeyler konuştular.
Bu konuşmanın ardından, söz evrenden ve yaratılıştan açıldı; evrenin hiçbir yaratıcısı olmadığını, doğada her şeyin kendiliğinden meydana geldiğini ve bunun öteden beri böyle gelmiş ve böyle de gidecek olduğunu söylediler.
Allah'ın rahmetinden uzak kalmış bu iki kişinin saçmalıklarını duyunca, kendime hâkim olamayıp, "Ey Allah'ın düşmanları!" diye haykırdım, "Sizi en iyi şekilde yaratan ve çeşitli evrelerden geçirerek şimdiki halinize gelmenizi sağlayan Rabbinizi inkâr edip dinden çıktınız ve zındık oldunuz! Biraz olsun kendi yaradılışınıza bakar, duyum ve hislerinize kulak verirseniz, Yüce Allah'ın sayısız delillerini bizzat kendi varlığınızda görür; O'nun kudret, ilim ve hikmetinin delillerinin kendi varlığınızda bulunduğunun farkına varırsınız!"
İbn Ebi'l Evca, "Behey adam!" dedi, "Eğer sen kelamcılardan (çeşitli inançlar konusunda bilgili olup iyi tartışabilenlerden) isen, seninle onların yöntemiyle konuşurum.
Bu durumda bizi ikna edersen sana uyar, dediğini yaparız. Eğer onlardan değilsen, seninle muhatap olmamızın bir faydası yok!
Ama eğer Câfer b. Muhammed es-Sâdık'ın izleyicilerinden isen bilesin ki, o bizimle asla böyle konuşmaz ve bu şekilde hakaret etmez bize! Senin bu duyduklarını defalarca bizden duymuş ama bize asla hakaret etmemiş ve cevabımızı verirken haddi aşmamıştır o.
O sakin, sabırlı, metin ve pek akıllıdır, asla öfke ve kızgınlığa kapılmaz, asla kontrolünü kaybetmez! Bizim sözlerimizi ve delillerimiz sabırla dinler.
Aklımıza gelen her şeyi söyleriz ve tam onu alt ettiğimizi sandığımız bir sırada, kısa bir cevap ve az bir sözle bizim bütün delillerimizi çürütüp inandığı gerçeği bize ispatlar ve ona verecek cevap bulamayız. Şimdi, eğer onun ashabından isen, ona yaraşır şekilde konuş bizimle."
Üzgün bir şekilde camiden ayrıldım. İslam ve Müslümanların bu dinsiz ve zındıkların zihinlerde yarattığı şüphelerden ne zararlar çektiğini düşünüyor, kendi yaratıcılarını inkâr etmelerine içerliyordum.
Çok sevdiğim İmam Câfer Sâdık'ı (a.s.) ziyaret gittim. Beni görür görmez, "Neyin var?" diye sordu, o dinsizlerden duyduklarımı anlattım.
Şöyle buyurdu: "Dünyanın, hayvanların, yırtıcı hayvanların, böceklerin, kuşların, insandan dört ayaklılara varıncaya kadar bütün canlıların, bitkilerin, meyveli ve meyvesiz ağaçların, yenir ve yenilmez bitkilerin yaradılışında Yüce Allah'ın takdir ettiği hikmetlerden bir kısmını anlatacağım sana.
İbret almak isteyenler bunlardan ibret alacak, mü'minlerin ilmi ve marifeti artıp pekişecek, kafirlerle dinsizler şaşkınlık içinde kalacak, söyleyecek söz bulamayacaklardır. Yarın sabah buraya gel."
Bu muazzam bir fırsattı, sevinçten ne diyeceğimi bilmiyordum. Eve gidip sabırsızlıkla bekledim. O gece çok uzun geldi bana. Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Cafer eserinden)
İmam Câfer Sâdık (a.s.) bunları dört oturumda Mufaddal'a anlatmış, o da İmam'ın müsaadesiyle yazıp bir araya getirmiştir.
Allame Meclisi ve diğer bazı büyük âlimler tarafından tercüme edilen ve defalarca basılan bu değerli eser, (Ali Asker Fakihî'nin özet tercümesi defalarca basılmıştır) her kesimden insan için fevkalade faydalar içermektedir.
Yüce Allah'ın ayet ve hikmetleri üzerinde tefekkür edip tevhit hakkında kafa yoran herkes için faydalı olabilecek ve zevkle mütalaa edilecek bir eserdir.
Seyyid İbn Tavus, "Keşfu'l-Muhacce" adlı eserinde oğluna bu kitabı mütalaa etmesini tavsiye etmekte ve bir başka yerde de, "Yolculuğa çıkan kimsenin mutlaka yanında bulundurması gereken kitaplardan biri Mufaddal'ın Tevhid kitabıdır" demektedir.
Bilindiği gibi, İmam Sâdık (a.s.) Mufaddal'a tevhid hakkında özel dersler vermiş ve Mufaddal da bunları "Mufaddal'ın Tevhid Risalesi" adlı bir kitapta bir araya toplamıştır. Bu özel dersler, onun İmam (a.s.) yanındaki ilmî mevkiini ve İmam'ın (a.s.) onu ne kadar sevdiğini göstermektedir.
İmam Câfer Sâdık (a.s.) Mufaddal'ı o kadar severdi ki, bir gün ona, "Ey Mufaddal! Allah'a yemin ederim ki, seni pek severim, seni seveni de severim ben" buyurdu.
Eseri kaleme alan Mufaddal diyor ki:
"Güneş batarken Mescidu'n-Nebi'de oturmuş, Resulûllah'ın (s.a.v.) yüceliğini düşünüyor ve Yüce Allah'ın O'na ne kadar büyük bir onur, izzet ve iftihar nasib etmiş olduğu üzerinde tefekkür ediyordum.
Bu sırada, o zamanın ünlü dinsizlerinden olan İbn Ebi'l Evca mescide girip, sesini duyabileceğim bir yerde yakınıma oturdu. Çok geçmeden arkadaşlarından biri çıkageldi ve onun yanına oturdu. İkisi de, Hz. Resulûllah'la (s.a.v.) ilgili şeyler konuştular.
Bu konuşmanın ardından, söz evrenden ve yaratılıştan açıldı; evrenin hiçbir yaratıcısı olmadığını, doğada her şeyin kendiliğinden meydana geldiğini ve bunun öteden beri böyle gelmiş ve böyle de gidecek olduğunu söylediler.
Allah'ın rahmetinden uzak kalmış bu iki kişinin saçmalıklarını duyunca, kendime hâkim olamayıp, "Ey Allah'ın düşmanları!" diye haykırdım, "Sizi en iyi şekilde yaratan ve çeşitli evrelerden geçirerek şimdiki halinize gelmenizi sağlayan Rabbinizi inkâr edip dinden çıktınız ve zındık oldunuz! Biraz olsun kendi yaradılışınıza bakar, duyum ve hislerinize kulak verirseniz, Yüce Allah'ın sayısız delillerini bizzat kendi varlığınızda görür; O'nun kudret, ilim ve hikmetinin delillerinin kendi varlığınızda bulunduğunun farkına varırsınız!"
İbn Ebi'l Evca, "Behey adam!" dedi, "Eğer sen kelamcılardan (çeşitli inançlar konusunda bilgili olup iyi tartışabilenlerden) isen, seninle onların yöntemiyle konuşurum.
Bu durumda bizi ikna edersen sana uyar, dediğini yaparız. Eğer onlardan değilsen, seninle muhatap olmamızın bir faydası yok!
Ama eğer Câfer b. Muhammed es-Sâdık'ın izleyicilerinden isen bilesin ki, o bizimle asla böyle konuşmaz ve bu şekilde hakaret etmez bize! Senin bu duyduklarını defalarca bizden duymuş ama bize asla hakaret etmemiş ve cevabımızı verirken haddi aşmamıştır o.
O sakin, sabırlı, metin ve pek akıllıdır, asla öfke ve kızgınlığa kapılmaz, asla kontrolünü kaybetmez! Bizim sözlerimizi ve delillerimiz sabırla dinler.
Aklımıza gelen her şeyi söyleriz ve tam onu alt ettiğimizi sandığımız bir sırada, kısa bir cevap ve az bir sözle bizim bütün delillerimizi çürütüp inandığı gerçeği bize ispatlar ve ona verecek cevap bulamayız. Şimdi, eğer onun ashabından isen, ona yaraşır şekilde konuş bizimle."
Üzgün bir şekilde camiden ayrıldım. İslam ve Müslümanların bu dinsiz ve zındıkların zihinlerde yarattığı şüphelerden ne zararlar çektiğini düşünüyor, kendi yaratıcılarını inkâr etmelerine içerliyordum.
Çok sevdiğim İmam Câfer Sâdık'ı (a.s.) ziyaret gittim. Beni görür görmez, "Neyin var?" diye sordu, o dinsizlerden duyduklarımı anlattım.
Şöyle buyurdu: "Dünyanın, hayvanların, yırtıcı hayvanların, böceklerin, kuşların, insandan dört ayaklılara varıncaya kadar bütün canlıların, bitkilerin, meyveli ve meyvesiz ağaçların, yenir ve yenilmez bitkilerin yaradılışında Yüce Allah'ın takdir ettiği hikmetlerden bir kısmını anlatacağım sana.
İbret almak isteyenler bunlardan ibret alacak, mü'minlerin ilmi ve marifeti artıp pekişecek, kafirlerle dinsizler şaşkınlık içinde kalacak, söyleyecek söz bulamayacaklardır. Yarın sabah buraya gel."
Bu muazzam bir fırsattı, sevinçten ne diyeceğimi bilmiyordum. Eve gidip sabırsızlıkla bekledim. O gece çok uzun geldi bana. Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Cafer eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.