İmam Cevad’ın ilmî mirasında tıbbın yeri
Ehl-i Beyt İmamları (üzerlerine selâm olsun) çeşitli ilimleri kuşatmışlardı. Bunlardan biri de, Yüce Allah’ın fazlından kendilerine bahşettiği tıp ve hikmet idi
12.05.2024 08:00:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Ehl-i Beyt İmamları (üzerlerine selâm olsun) çeşitli ilimleri kuşatmışlardı. Bunlardan biri de, Yüce Allah'ın fazlından kendilerine bahşettiği tıp ve hikmet idi.
Onları gaybına muttali kılmış, nuruyla kendilerini aydınlatmış, mârifet ve öğretisinden onlara ilham etmişti.
Peygamberlerin Sonuncusu'nun ve Elçilerin Efendisi'nin (s.a.a.) mirasını kendilerine sunmuştu. Nitekim Ehl-i Beyt İmamları hastaları bazen Kur'ân ve dua ile, bazen hirz (muska) ve sadaka ile tedavi ederlerdi.
Bazen de onlara temizliği, nezâfeti ve genel korunma yöntemlerini, kimi zaman da tedavi edici özelliği bulunan otları ve tıbbî karışımları tavsiye ederlerdi.
Birçok bilim adamı ve müsteşrik, yaptıkları araştırmalar neticesinde Ehl-i Beyt İmamları'ndan gelen bu hakikatleri ve haberleri kabul etmek durumunda kalmışlardır.
Tıbbın bütün kanunlarının, "Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz" âyetinde toplandığı hususunda birleşmişlerdir. Burada hacamat ve kan aldırmanın özel bir yeri vardır.
Araplar, "fasade'l-ırka fasden" yani "damarı yardı" derler. "Fusida'l maridu" ise, "hastanın şahdamarından bir miktar kan alındı" demektir.
Kan aldırmak için özel damarlar vardır. Bunların da özel isimleri vardır ve kan bunlardan alınır. Resûlullah'tan (s.a.a.) ve Ehl-i Beyt İmamları'ndan, kan aldırmanın muayyen bir zamanının olduğuna dâir rivâyetler aktarılmıştır.
Hacamat için de özel yerler vardır. Enseden ve belden aldırmak gibi. Ayrıca hacamatın da belli vakitleri vardır. Resûlullah'tan (s.a.a.) ve Ehl-i Beyt İmamları'ndan gelen hadislerde bunlara işaret edilir
Resûlullah şöyle buyurmuştur: "Hacamat yaptırınız. Kanınız fazlalaşarak kaynamasın. Aksi taktirde sizi öldürür."
İbn Şehraşub'un "el-Menâkıb" adlı eserinde şöyle geçer: "Ma'rifet-u Terkibi'l-Cesed adlı kitapta Hasan b. Ahmed et-Teymî'den rivâyet edilir ki:
İmam Ebû Ca'fer (a.s.), Me'mun zamanında bir kan alıcı çağırdı ve ona dedi ki: 'Zahir (sarı) damardaki kanı al benden!'
Adam, 'Efendim! Bu damarı bilmiyorum ve kimseden de duymadım' dedi.
İmam ona damarı gösterdi. Adam damarı yarınca, içinden sarı bir su aktı. O kadar çok aktı ki tası doldurdu. Sonra adama dedi ki: 'Damarı sıkıca tut.' Sonra tasın boşaltılmasını emretti.
Sonra, 'Damarı bırak' dedi. Damardan biraz daha aktı. Ardından buyurdu ki: 'Şimdi yarayı bağla.' Adam yarayı bağlayınca, İmam ona yüz dinar verilmesini emretti. Adam parayı aldı ve Yuhanna b. Bahtişu'a (Yuhanna b. Bahtişu, Halife Mu'temed'in kardeşinin doktoruydu.
Hicrî 279 (Miladî 893) yılında Musul'da başpisko¬pos oldu. Bu tarih Hicrî 220 tarihinde şehit edilen İmam Cevad'ın (a.s.) yaşadığı dönemden epey uzaktır. Öyle anlaşılıyor ki adam, Me'mun'un doktoru Cebrail b. Bahtişu' b. Curcis'e gitmiştir) gidip olayı anlattı.
Dedi ki: 'Allah'a yemin ederim ki, tıp ilmiyle uğraştığım günden beri böyle bir damarı duymamıştım. Ama burada bir başpiskopos var. Epey yaşlanmıştır. Ona gidelim. Bilirse o bilir, değilse bunu bilmemize imkân yoktur.'
Derken yola çıkıp piskoposun yanına gittiler ve olayı anlattı-lar. Adam bir süre başını öne eğip düşündü. Sonra şöyle dedi: 'Bu adam ya bir peygamberdir ya da bir peygamberin soyundan geliyordur.'"
"Ricâl-i Keşşî"de, İmam Cevad'ın (a.s.) babasının amcası Ali b. Ca'fer'le (a.s.) ilgili olarak şöyle deniyor:
"Doktor damarını kesmek için yaklaştı. Ali b. Ca'fer (a.s.) kal-kıp şöyle dedi: Efendim! Demirin keskinliği senden önce bende denenmeli..." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Taki eserinden)
Onları gaybına muttali kılmış, nuruyla kendilerini aydınlatmış, mârifet ve öğretisinden onlara ilham etmişti.
Peygamberlerin Sonuncusu'nun ve Elçilerin Efendisi'nin (s.a.a.) mirasını kendilerine sunmuştu. Nitekim Ehl-i Beyt İmamları hastaları bazen Kur'ân ve dua ile, bazen hirz (muska) ve sadaka ile tedavi ederlerdi.
Bazen de onlara temizliği, nezâfeti ve genel korunma yöntemlerini, kimi zaman da tedavi edici özelliği bulunan otları ve tıbbî karışımları tavsiye ederlerdi.
Birçok bilim adamı ve müsteşrik, yaptıkları araştırmalar neticesinde Ehl-i Beyt İmamları'ndan gelen bu hakikatleri ve haberleri kabul etmek durumunda kalmışlardır.
Tıbbın bütün kanunlarının, "Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz" âyetinde toplandığı hususunda birleşmişlerdir. Burada hacamat ve kan aldırmanın özel bir yeri vardır.
Araplar, "fasade'l-ırka fasden" yani "damarı yardı" derler. "Fusida'l maridu" ise, "hastanın şahdamarından bir miktar kan alındı" demektir.
Kan aldırmak için özel damarlar vardır. Bunların da özel isimleri vardır ve kan bunlardan alınır. Resûlullah'tan (s.a.a.) ve Ehl-i Beyt İmamları'ndan, kan aldırmanın muayyen bir zamanının olduğuna dâir rivâyetler aktarılmıştır.
Hacamat için de özel yerler vardır. Enseden ve belden aldırmak gibi. Ayrıca hacamatın da belli vakitleri vardır. Resûlullah'tan (s.a.a.) ve Ehl-i Beyt İmamları'ndan gelen hadislerde bunlara işaret edilir
Resûlullah şöyle buyurmuştur: "Hacamat yaptırınız. Kanınız fazlalaşarak kaynamasın. Aksi taktirde sizi öldürür."
İbn Şehraşub'un "el-Menâkıb" adlı eserinde şöyle geçer: "Ma'rifet-u Terkibi'l-Cesed adlı kitapta Hasan b. Ahmed et-Teymî'den rivâyet edilir ki:
İmam Ebû Ca'fer (a.s.), Me'mun zamanında bir kan alıcı çağırdı ve ona dedi ki: 'Zahir (sarı) damardaki kanı al benden!'
Adam, 'Efendim! Bu damarı bilmiyorum ve kimseden de duymadım' dedi.
İmam ona damarı gösterdi. Adam damarı yarınca, içinden sarı bir su aktı. O kadar çok aktı ki tası doldurdu. Sonra adama dedi ki: 'Damarı sıkıca tut.' Sonra tasın boşaltılmasını emretti.
Sonra, 'Damarı bırak' dedi. Damardan biraz daha aktı. Ardından buyurdu ki: 'Şimdi yarayı bağla.' Adam yarayı bağlayınca, İmam ona yüz dinar verilmesini emretti. Adam parayı aldı ve Yuhanna b. Bahtişu'a (Yuhanna b. Bahtişu, Halife Mu'temed'in kardeşinin doktoruydu.
Hicrî 279 (Miladî 893) yılında Musul'da başpisko¬pos oldu. Bu tarih Hicrî 220 tarihinde şehit edilen İmam Cevad'ın (a.s.) yaşadığı dönemden epey uzaktır. Öyle anlaşılıyor ki adam, Me'mun'un doktoru Cebrail b. Bahtişu' b. Curcis'e gitmiştir) gidip olayı anlattı.
Dedi ki: 'Allah'a yemin ederim ki, tıp ilmiyle uğraştığım günden beri böyle bir damarı duymamıştım. Ama burada bir başpiskopos var. Epey yaşlanmıştır. Ona gidelim. Bilirse o bilir, değilse bunu bilmemize imkân yoktur.'
Derken yola çıkıp piskoposun yanına gittiler ve olayı anlattı-lar. Adam bir süre başını öne eğip düşündü. Sonra şöyle dedi: 'Bu adam ya bir peygamberdir ya da bir peygamberin soyundan geliyordur.'"
"Ricâl-i Keşşî"de, İmam Cevad'ın (a.s.) babasının amcası Ali b. Ca'fer'le (a.s.) ilgili olarak şöyle deniyor:
"Doktor damarını kesmek için yaklaştı. Ali b. Ca'fer (a.s.) kal-kıp şöyle dedi: Efendim! Demirin keskinliği senden önce bende denenmeli..." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Taki eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.