Daha önceki açıklamasında "PKK kendini feshetmiştir, PKK silah bırakmıştır" diyerek olmayan bir şeyi var olarak gösteren MHP lideri Devlet Bahçeli, gelen tepkiler üzerine son yaptığı TBMM grup toplantısında da SDG'nin üzerine düşeni yapması gerektiğini vurguladı.
Bahçeli şunları söyledi:
"Eğmeden bükmeden söylemeliyim ki, PKK'nın kurucu önderliği elini taşın altına koymuştur. 27 Şubat Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı'nın hitamında PKK 12 Mayıs'ta silah bırakmış ve örgütsel varlığını lağvetmiştir. 11 Temmuz'da bir grup PKK'lı silahlarını yakmıştır.
Ne var ki Suriye'nin kuzeydoğusunda tesir alanı bulunan SDG/YPG henüz silah bırakmamış, 27 Şubat İmralı çağrısına riayet etmemiştir. Halbuki İmralı'nın çağrısı PKK'nın yanı sıra bölücü terörün tüm bileşenlerini kapsamaktadır.
Beklentim şudur: PKK'nın kurucu önderliği SDG/YPG'ye direkt aynı mahiyet ve muhtevada bir çağrıda bulunarak, Şam yönetimiyle imzalanan 10 Mart tarihli mutabakata uyulmasını istemelidir."
Sayın Bahçeli'nin iddia ettiği gibi PKK kendini lağvetti mi? Irak'ın kuzeyinde aynen varlığını devam ettiriyor. Peki, PKK sembolik silah bırakma töreni dışında herhangi bir silahını bıraktı mı? Elbette ki hayır. Bir oldubittiyle PKK terör örgütünün elini taşın altına koyduğu iddia ediliyor.
Bahçeli bu cümleleri daha önce söylediğinde "Siz tüm bileşenleri demiştiniz" eleştirileri yükselince, bu son konuşmasında SDG'yi de işin içine kattı.
Fakat açıklamada bir çelişki var, hem SDG silah bırakmadı deniliyor, hem de 10 Mart'taki SDG-Şara mutabakatına atıf yapılıyor. Halbuki 10 Mart'taki mutabakatta SDG'nin silah bırakması gibi bir durum yok, hatta bu mutabakat o günlerde de ifade etmiştik silah bırakmamasının garantisi durumunda.
Bir entegrasyondan bahsediliyor. Bakın entegrasyon bütüncül bir yapı değildir, birleşemeyen parçaların bir arada durmaya çalışmasıdır. Halbuki 10 Mart mutabakatında SDG'nin silahlı güçlerinin Suriye ordusuna katılımı, SDG'nin hakim olduğu yerlerdeki kamu kuruluşlarının ise Şara yönetimine devredilmesi vardı.
SDG, her ne kadar mutabakata imza atsa da, bu şartları kabul etmeyeceğini defalarca vurguladı. Zaten SDG ile Şara'nın ordusu arasında sahada yaşanan çatışmaların temelinde de bu var.
Peki, ABD bu duruma nasıl bakıyor? ABD'li yetkililer sık sık yaptıkları açıklamalarda SDG'nin, DEAŞ'a yönelik mücadelede en önemli ortağı olduğu belirtiliyor. Üstelik ABD, on binlerce tır silah göndererek SDG'yi desteklemişti, üsleri SDG'nin kontrolündeki bölgede bulunuyor ve buradaki petrolü de SDG görüntüsüyle ABD çıkartıyor. Bu açıdan baktığınızda ABD, SDG'ye mi daha yakın, yoksa Şara yönetimine mi, siz söyleyin.
Son yaşanan gelişmeler de bu görüşümüzü doğruluyor.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Suriye'nin Haseke kentine giderek burada SDG elebaşı Mazlum Abdi ile görüştü.
Burada çekildikleri fotoğraf oldukça dikkat çekti, zira arkalarındaki Suriye haritasında Hatay ilimiz de Suriye toprağı olarak gösterilmişti. Bu, kafalarındaki Suriye fotoğrafını net olarak gösteriyor. Ayrıca SDG'nin işgal ettiği bölgenin bir çizgiyle Suriye'den ayrılmış gösterilmesi de dikkatlerden kaçmadı, "ABD'nin Suriye'de özerkliğe bir kez daha göz kırptığı" şeklinde yorumlandı.
Bu görüşmenin olduğu günün gecesinde SDG, Halep'te Şara rejiminin ordusuna saldırdı. SDG güçleri, Halep merkezdeki Şeyh Maksud Mahallesi'nde Suriye güvenlik güçlerine ağır silahlarla saldırı düzenlerken, Süryan Mahallesi'nde bulunan Rahman Camii çevresini havan saldırısıyla hedef aldı.
Suriye ordusu ile SDG arasındaki çatışma devam ederken Şara yönetiminden, "Askeri hareket niyetimiz yok" açıklaması geldi.
Ardından da taraflar arasında bir ateşkes anlaşmasına varıldığı belirtildi.
Süreci, doğru okumak lazım; ABD, SDG'ye destek vererek cesaretlendiriyor, SDG ise Şara rejimine karşı sınırlarını çiziyor.
Bu durumda, görüntüde bir entegrasyon süreci yaşanacak ama bu 10 Mart mutabakatında ifade edildiği gibi değil, SDG'nin mevcut varlığını koruyacak hatta daha da güçlendirecek bir şekilde. Bir nevi Irak'taki Barzani bölgesi gibi ama tepeden tırnağa PKK'nın Suriye kolu olarak.
Bu işin Türkiye ile alakalı kısmı şu: Bahçeli'nin ifadelerinde SDG'nin 10 Mart mutabakatına uyması şartı var. Aynen PKK'nın silah bırakma ve kendini feshetme tiyatrosu gibi, SDG'nin Suriye yönetimine entegrasyon tiyatrosu da sahneye sürülmüş olacak ve bir oldubittiyle, "Tamam, PKK terör örgütü SDG de dahil denileni yaptı şimdi sıra Türkiye'de" denecek.
Hem adım adım hemen sınırımızda bir terör devletinin temelleri atılıyor, hem de oynanan tiyatrolarla, "demokratik süreç" adı altında yürütülen süreçlerle ülkemiz, Büyük Ortadoğu Projesi'ne doğru itiliyor.
Unutmayalım Prof. Dr. Haydar Baş'ın 1991 yılında ifade ettiği gibi, "Asıl hedef Türkiye'dir."
- Gelir adaletsizliği zirvedeyken terörsüz Türkiye mümkün mü? / 08.10.2025
- Trump'ın planı: Gazze'de gölge İsrail kabinesi / 07.10.2025
- Enflasyonun sebebi ‘doğa’ değil, sizin politikalarınız / 04.10.2025
- Milleti aç bırakan "dezenflasyon" süreci / 02.10.2025
- Trump’ın planı barış planıysa, tehdit niye? / 01.10.2025
- Netanyahu yeni Trump planını gerçekten kabul etti mi? / 30.09.2025
- ABD, Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasını neden istiyor? / 27.09.2025
- Kamuda tasarruf emeklilerden mi yapılacak? / 25.09.2025
- Bahçeli, TRÇ önerisinde samimi mi? / 24.09.2025