İmam Rıza’nın veliahtlığı kabul etmesinin nedenleri -2-
İmam (a.s.): "Allah'a and olsun ki, Allah-u Teala'nın beni yarattığı günden beri yalan söylemedim. Dünyayı dünya için terk etmedim. Ben senin ne istediğini çok iyi biliyorum
09.02.2024 18:38:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Memun: "Ey Resûlullah'ın oğlu! Böyle sözlerle kendini, veliahtlığımı kabul etmeme suretiyle rahatlatıp halkın, 'Ali bin Mûsa mal ve makama rağmen zahiddir" demesini mi istiyorsun?"
İmam (a.s.): "Allah'a and olsun ki, Allah-u Teala'nın beni yarattığı günden beri yalan söylemedim. Dünyayı dünya için terk etmedim. Ben senin ne istediğini çok iyi biliyorum."
Memun: "Ne istiyorum?"
İmam (a.s.): "Eğer doğru söylersem güvende olacak mıyım?"
Memun: "Güvendesin."
İmam (a.s.): "Sen, halkın, 'Ali bin Mûsa dünyaya rağbetsiz değildir, ancak dünya ona rağbetsizdir; hilafete ulaşmak için veliahtlığı nasıl hırsla kabul ettiğini görmüyor musunuz"' demesini istiyorsun."
Memun, öfkelenerek: "Sen sürekli olarak bana, benim hoşlanmadığım şekilde davranıyorsun. Galiba benim kudretimden korkmuyor ve kendini de güvende sanıyorsun.
Allah'a and olsun ki, veliahtlığı kendi isteğinle kabul etmek zorundasın, yoksa seni onu kabule mecbur ederim. Eğer kabul edersen ne âlâ, ama eğer kabul etmezsen boynunu vurdururum!"
İmam (a.s.): "Allah-u Teala (göz göre göre) kendimi ölüme at-maktan beni nehyetmiştir. Eğer durum bundan ibaretse, kendi görüşüne göre uygun olanı yap. Ben bunu kabul ederim ama hiçbir atama ve azletme işine karışmam, hiçbir kanunu değiştirmem ve hiçbir sünneti de bozmam. Sadece uzaktan uzağa yol göstericilikte bulunurum."
Bunun üzerine Memun, istemediği halde bu şartlarla İmam'ı (a.s.) veliahtlığa kabul etti. Başka bir rivayette ise, Memun'un İmam Rıza'ya şöyle dediği rivayet ediliyor: "Ömer b. Hattab şûra görevini altı kişiye verdi. Ki onlardan biri de senin deden Ali b. Ebu Tâlib'di. Bu altı kişiden çoğunluğun emrine muhalefet edenin de boynunun vurulmasını şart koştu. Bu yüzden senin de benim teklifimi kabul etmen gerekiyor. Çünkü ben bunun yerine getiril¬mesinin gerekli olduğunu düşünüyorum."
İmam Rıza, veliahtlığı kabul etmesine karşı çıkan kişilere şöyle demiştir: "Allah, bunu istemediğimi biliyor. Bu görevi kabul etmekle öldürülme arasında bir tercih yapmam önerildiği zaman görevi kabul etmeyi öldürülmeye tercih ettim.
Yazıklar olsun onlara! Yusuf'un bir nebi, bir resul olduğunu bilmiyorlar mı? Şartlar onu (kâfir olan) Mısır azizinin hazinelerinden birinin başına geçmeye zorlayınca şöyle dedi: 'Beni ülkenin hazinelerine tayin et, çünkü ben çok iyi korurum. Ve bu işi bilirim.'
Şartlar beni bu görevi kabul etmeye zorladı. Ama bunu istemedim ve ölümle tehdit edilerek mecbur bırakıldım. Kaldı ki ben bu işe doğrudan katılmadım. Sadece dışarıdan bir katılım gibi gerçekleşti. Ben Allah'a şikayette bulunuyorum. Ve O'ndan yardım istiyorum."
İmam Rıza'ya soruldu: "Ey Resûlullah'ın oğlu! Neden veliahtlığı kabul etmek zorunda kaldın?"
Buyurdu ki: "Dedem Emirü'l-Mü'minin Ali'yi şûraya katılmaya zorlayan nedenden dolayı."
Şüphesiz ki, İmam Rıza hayatından korktuğu için veliahtlığı kabul etmedi. Öldürülmesi durumunda Ehl-i Beyt hareketinin hem maddî, hem de manevî mânâda başsız kalmasından korktuğu için bunu kabul etmiştir.
Öte yandan, İmam'ın öldürülmesi; ailesinin, akrabalarının, taraftarlarının da öldürülmesi için bir zemin hazırlayacaktı. Birçok fevri ayaklanma patlak verecek, intikam amaçlı hissî isyanlar çıkacak, Ehl-i Beyt'in sevenleri ciddi darbeler alacak, öldürülecek ya da sürgün edileceklerdi. Ehl-i Beyt'in hayat tarzını ve anlayışını yayma stratejisi son bulacak, ikaz ve irşad vazifesi ifa edilemeyecekti.
Anlaşılan o dur ki, İmam Rıza'nın bu işi kabul etmesinin tek ve en önemli nedeni, yukarıda saydığımız meselelerdir. İmam, veliahtlık konusunu; sünneti ihyâ etmek, bidatleri yok etmek, yandaşlarının gücünü pekiştirmek, Memun'un planlarını boşa çıkarmak, yanlış siyasî ve fikrî akımların önüne geçmek için kullanmıştır. Yani, mümkün olduğu nispette bu durumu kendisi ve Ehl-i Beyt'in taraftarları açısından iyi değerlendirmeye çalışmıştır.
İmam Rıza, sarayda istediği gibi hareket ediyor, vezirlerle, ordu komutanlarıyla ve Memun'un adamlarıyla görüşebiliyordu. Valilik görevine getirilen kardeşleri de bulundukları bölgelerde daha önce sahip olmadıkları bir hareket serbestliğine kavuşmuşlardı.
İmam bu hususta şunları söyler: "Allah'ım! Kendi ellerimle kendimi tehlikeye atmamı yasakladın. Sana ayan olduğu üzere, Abdullah Memun veliahtlığı kabul etmezsem beni öldüreceğini söyleyerek istemediğim halde beni veliahtlığı kabul etmek zorunda bıraktı.
Allah'ım! Senin ahdinden başka ahid, Senden gelen velayetten başka velayet yoktur. Beni, Senin dinini ikame etmeye, peygamberin Muhammed'in sünnetini ihyâ etmeye muvaffak kıl. Çünkü mevlâ sadece Sensin ve yalnızca Sen yardım edersin. Sen ne güzel dost ve ne güzel yardımcısın."
İmam Rıza, veliahtlığı kabul ederek Memun'un planlarını boşa çıkarmayı ve başka planlar içine girmesinin önünü kesmeyi hedeflemişti.
Şöyle ki, İmam veliahtlığı kabul etmeseydi Memun'un onu öldürmekten vazgeçip bu makamı Ali soyundan gelen ve kabul edebilecek ve belki de zayıf bilince sahip birine vermesi de muhtemeldi.
Bu durumda Ehl-i Beyt takipçilerinin safları bölünecekti. İmam, görevi kabul ederek Ali soyundan gelenlerin saflarının parçalanmasını da önlemek istemiş ve Memun'un bu yöndeki maksatlarının önüne geçmiştir.
Bir başka konu ise, Müslümanların zihninde dinin siyasetle ilgisinin bulunmadığı, imamların veya fakihlerin siyasetle uğraşmalarının uygun bir şey olmadığı fikrini silmekti. Abbasiler bu zihniyetin ümmetin kafasında yer etmesi için büyük gayret sarfetmişlerdi.
Çünkü bu şekilde iktidarları üzerindeki muhtemel tehlikeleri ortadan kaldırmayı hedeflemişlerdi. İşte İmam Rıza veliahtlığı kabul etmek suretiyle bu düşüncenin yanlışlığını ortaya koymuştu.
İmam Rıza'nın destekçilerinden biri yanına gitmiş ve şöyle demişti: "Ey Resûlullah'ın oğlu! İnsanlar senin dünyadan yüz çevirmiş biri olarak görünmene rağmen veliahtlığı kabul ettiğini söylüyorlar." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)
İmam (a.s.): "Allah'a and olsun ki, Allah-u Teala'nın beni yarattığı günden beri yalan söylemedim. Dünyayı dünya için terk etmedim. Ben senin ne istediğini çok iyi biliyorum."
Memun: "Ne istiyorum?"
İmam (a.s.): "Eğer doğru söylersem güvende olacak mıyım?"
Memun: "Güvendesin."
İmam (a.s.): "Sen, halkın, 'Ali bin Mûsa dünyaya rağbetsiz değildir, ancak dünya ona rağbetsizdir; hilafete ulaşmak için veliahtlığı nasıl hırsla kabul ettiğini görmüyor musunuz"' demesini istiyorsun."
Memun, öfkelenerek: "Sen sürekli olarak bana, benim hoşlanmadığım şekilde davranıyorsun. Galiba benim kudretimden korkmuyor ve kendini de güvende sanıyorsun.
Allah'a and olsun ki, veliahtlığı kendi isteğinle kabul etmek zorundasın, yoksa seni onu kabule mecbur ederim. Eğer kabul edersen ne âlâ, ama eğer kabul etmezsen boynunu vurdururum!"
İmam (a.s.): "Allah-u Teala (göz göre göre) kendimi ölüme at-maktan beni nehyetmiştir. Eğer durum bundan ibaretse, kendi görüşüne göre uygun olanı yap. Ben bunu kabul ederim ama hiçbir atama ve azletme işine karışmam, hiçbir kanunu değiştirmem ve hiçbir sünneti de bozmam. Sadece uzaktan uzağa yol göstericilikte bulunurum."
Bunun üzerine Memun, istemediği halde bu şartlarla İmam'ı (a.s.) veliahtlığa kabul etti. Başka bir rivayette ise, Memun'un İmam Rıza'ya şöyle dediği rivayet ediliyor: "Ömer b. Hattab şûra görevini altı kişiye verdi. Ki onlardan biri de senin deden Ali b. Ebu Tâlib'di. Bu altı kişiden çoğunluğun emrine muhalefet edenin de boynunun vurulmasını şart koştu. Bu yüzden senin de benim teklifimi kabul etmen gerekiyor. Çünkü ben bunun yerine getiril¬mesinin gerekli olduğunu düşünüyorum."
İmam Rıza, veliahtlığı kabul etmesine karşı çıkan kişilere şöyle demiştir: "Allah, bunu istemediğimi biliyor. Bu görevi kabul etmekle öldürülme arasında bir tercih yapmam önerildiği zaman görevi kabul etmeyi öldürülmeye tercih ettim.
Yazıklar olsun onlara! Yusuf'un bir nebi, bir resul olduğunu bilmiyorlar mı? Şartlar onu (kâfir olan) Mısır azizinin hazinelerinden birinin başına geçmeye zorlayınca şöyle dedi: 'Beni ülkenin hazinelerine tayin et, çünkü ben çok iyi korurum. Ve bu işi bilirim.'
Şartlar beni bu görevi kabul etmeye zorladı. Ama bunu istemedim ve ölümle tehdit edilerek mecbur bırakıldım. Kaldı ki ben bu işe doğrudan katılmadım. Sadece dışarıdan bir katılım gibi gerçekleşti. Ben Allah'a şikayette bulunuyorum. Ve O'ndan yardım istiyorum."
İmam Rıza'ya soruldu: "Ey Resûlullah'ın oğlu! Neden veliahtlığı kabul etmek zorunda kaldın?"
Buyurdu ki: "Dedem Emirü'l-Mü'minin Ali'yi şûraya katılmaya zorlayan nedenden dolayı."
Şüphesiz ki, İmam Rıza hayatından korktuğu için veliahtlığı kabul etmedi. Öldürülmesi durumunda Ehl-i Beyt hareketinin hem maddî, hem de manevî mânâda başsız kalmasından korktuğu için bunu kabul etmiştir.
Öte yandan, İmam'ın öldürülmesi; ailesinin, akrabalarının, taraftarlarının da öldürülmesi için bir zemin hazırlayacaktı. Birçok fevri ayaklanma patlak verecek, intikam amaçlı hissî isyanlar çıkacak, Ehl-i Beyt'in sevenleri ciddi darbeler alacak, öldürülecek ya da sürgün edileceklerdi. Ehl-i Beyt'in hayat tarzını ve anlayışını yayma stratejisi son bulacak, ikaz ve irşad vazifesi ifa edilemeyecekti.
Anlaşılan o dur ki, İmam Rıza'nın bu işi kabul etmesinin tek ve en önemli nedeni, yukarıda saydığımız meselelerdir. İmam, veliahtlık konusunu; sünneti ihyâ etmek, bidatleri yok etmek, yandaşlarının gücünü pekiştirmek, Memun'un planlarını boşa çıkarmak, yanlış siyasî ve fikrî akımların önüne geçmek için kullanmıştır. Yani, mümkün olduğu nispette bu durumu kendisi ve Ehl-i Beyt'in taraftarları açısından iyi değerlendirmeye çalışmıştır.
İmam Rıza, sarayda istediği gibi hareket ediyor, vezirlerle, ordu komutanlarıyla ve Memun'un adamlarıyla görüşebiliyordu. Valilik görevine getirilen kardeşleri de bulundukları bölgelerde daha önce sahip olmadıkları bir hareket serbestliğine kavuşmuşlardı.
İmam bu hususta şunları söyler: "Allah'ım! Kendi ellerimle kendimi tehlikeye atmamı yasakladın. Sana ayan olduğu üzere, Abdullah Memun veliahtlığı kabul etmezsem beni öldüreceğini söyleyerek istemediğim halde beni veliahtlığı kabul etmek zorunda bıraktı.
Allah'ım! Senin ahdinden başka ahid, Senden gelen velayetten başka velayet yoktur. Beni, Senin dinini ikame etmeye, peygamberin Muhammed'in sünnetini ihyâ etmeye muvaffak kıl. Çünkü mevlâ sadece Sensin ve yalnızca Sen yardım edersin. Sen ne güzel dost ve ne güzel yardımcısın."
İmam Rıza, veliahtlığı kabul ederek Memun'un planlarını boşa çıkarmayı ve başka planlar içine girmesinin önünü kesmeyi hedeflemişti.
Şöyle ki, İmam veliahtlığı kabul etmeseydi Memun'un onu öldürmekten vazgeçip bu makamı Ali soyundan gelen ve kabul edebilecek ve belki de zayıf bilince sahip birine vermesi de muhtemeldi.
Bu durumda Ehl-i Beyt takipçilerinin safları bölünecekti. İmam, görevi kabul ederek Ali soyundan gelenlerin saflarının parçalanmasını da önlemek istemiş ve Memun'un bu yöndeki maksatlarının önüne geçmiştir.
Bir başka konu ise, Müslümanların zihninde dinin siyasetle ilgisinin bulunmadığı, imamların veya fakihlerin siyasetle uğraşmalarının uygun bir şey olmadığı fikrini silmekti. Abbasiler bu zihniyetin ümmetin kafasında yer etmesi için büyük gayret sarfetmişlerdi.
Çünkü bu şekilde iktidarları üzerindeki muhtemel tehlikeleri ortadan kaldırmayı hedeflemişlerdi. İşte İmam Rıza veliahtlığı kabul etmek suretiyle bu düşüncenin yanlışlığını ortaya koymuştu.
İmam Rıza'nın destekçilerinden biri yanına gitmiş ve şöyle demişti: "Ey Resûlullah'ın oğlu! İnsanlar senin dünyadan yüz çevirmiş biri olarak görünmene rağmen veliahtlığı kabul ettiğini söylüyorlar." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.