İmam’ın Samarra’daki konumu
İmam Askerî (a.s.) çok genç bir yaşta olmasına rağmen, yüce ilme ve ahlakî bir üstünlüğe sahipti
11.06.2024 17:56:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Askerî (a.s.) çok genç bir yaşta olmasına rağmen, yüce ilme ve ahlakî bir üstünlüğe sahipti. Özellikle de Ehl-i Beyt dostlarının rehberiydi. Ehl-i Beyt takipçileri de ihlâsla O'na itikad ediyorlar, halk hiçbir şey gözetmeden O'na ihtiramda bulunuyordu. Bu sebeple çok meşhur olmuştu.
İmam, herkesin yöneldiği ve kendisine teveccüh ettiği bir şahsiyet olması hasebiyle, Abbasî yönetimi de birkaç yer hariç, zâhirde Hazrete karşı ihtiramda bulunuyor ve saygılı davranıyordu.
İmam el-Askerî'nin hayatına dâir bütün kaynakların naklettiği mufassal bir rivâyette, gün geçtikçe İmam'ın Samarra'da ilmî aza-met ve ehemmiyetinin daha iyi anlaşıldığı belirtilmiştir. Bu rivâyet, ehemmiyete şayan bir rivâyet olduğu için, bazı bölümlerini aktarmak istiyoruz.
Muhtemelen İmam Askerî'yle (a.s.) görüşme şerefi kazanan ve Ehl-i Beyt takipçilerinin meşhur âlimlerinden olan Sa'd b. Abdullah Eş'arî şöyle anlatıyor:
"İmam'ın rıhletinden on sekiz yıl sonra -228 yılının Şaban ayında- Ahmed b. Ubeydullah b. Hakan -ki babası Abbasî Mutamid'in veziriydi- o günlerde Kum'un malîyatını almakla görevliydi. Âl-i Muhammed'e ve de Kum halkına karşı düşmanlık besliyordu.
Yine bir gün meclisinde oturmuştuk. Samarra'da oturan Talibî'lerin mezheb ve durumlarından söz açıldı, sultanın yanında. Ah- med şöyle dedi: 'Samarra'da, Hasan b. Ali Askerî (a.s.) gibi vakarlı, iffetli, ne yapacağını bilen, Ehl-i Beyt'inin arasında büyüklükle tanınan, sultanın ve Ben-i Hâşim'in yanında muhterem tutulan ve hatta emirlerden, vezirlerden ve kâtiplerden bile üstün tutulan birini ne görmüş ve ne de duymuştum.
Nitekim bir gün babamın yanı başında durmuştum ve babam da o gün halk ile görüşmek için oturmuştu. Hizmetçilerden biri gelip, 'İbnu'r-Rızâ kapıda bekliyor' dedi.
Babam yüksek sesle, 'Girmesine izin verin' dedi. Hazret el-Askerî de içeri girdi. Babam O'nu görünce birkaç adım O'na doğru yürüdü.
Hiç kimseye, hatta emirlere ve valilere karşı yapmadığı bu işi, İmam'ın karşısında yaptı. İmam'a yaklaşınca elini O'nun boynuna sarıp yüzünü ve alnını öptü, daha sonra da O'nun elinden tutup kendi yerine oturttu, kendisi de karşısında oturup O'nunla konuşmaya başladı. Konuşurken de -O'na ihtiramen- lakabıyla hitab ederek daima, 'Babam, anam Sana feda olsun' diyordu.
Geceleyin babamın yanına gittim ve şöyle dedim: 'Bugün onca ihtiram ettiğin ve hatta baba ve anneni bile kendisine feda ettiğin O adam kimdi, baba?'
'O, İbnu'r-Rızâ'dır, Râfizîlerin İmam'ıdır' dedi ve sustu.
Çok kısa bir süre sonra yeniden söze başladı ve şöyle devam etti:
'Oğulcuğum, eğer bir gün hilafet Ben-i Abbas'ın elinden çıkar-sa, O'ndan başka bu işi yürütecek lâyık biri, Ben-i Hâşim arasında mevcut değildir. O faziletinden, nefsini tezkiye ettiğinden ve koruduğundan, zühd, ibadet ve güzel ahlakından dolayı hilafet makamına lâyık biridir. Keşke O'nun babasını görseydin; azametli, akıllı, iyiliksever ve faziletli biriydi o.'
Bu sözleri duyunca bütün vücudum hışm ve adavet ateşiyle yandı yakıldı ama aynı zamanda O'nu tanımaya daha çok ilgi duydum, buna olan isteğim daha da arttı.
Ben-i Hâşim'den, kâtiplerden, kadılardan, fakihlerden ve hatta normal insanlardan bile O'nun hakkında sorduğumda, O'nu herkesten daha azametli tuttuklarını ve Ehl-i Beyt'indeki diğer şahıslardan daha üstün gördüklerini anladım.
Herkes 'O, Râfizîlerin İmam'ıdır' diyordu. Ondan sonra, O'nun benim yanımdaki önem ve ehemmiyeti daha da arttı. Çünkü dost ve düşman herkes O'nu iyilikle anıyor ve methediyordu.'"
Bunu rivâyet eden kişi, Ehl-i Beyt düşmanlarından biri olmasına rağmen, bu rivâyet İmam'ın ahlakî ve içtimaî konumunu açıkça ortaya koymaktadır.
İmam Askerî'nin (a.s.) hizmetçisi şunları aktarıyor:
"İmam'ın Dâru'l-Hilafe'ye (yönetim merkezine) gittiği günler, halk acayip bir coşku ve heyecan gösteriyordu. İmam'ın geçeceği yol, atlarına binmiş kalabalık bir toplulukla doluyordu. İmam geldiğinde ise herkes birden susuyor ve İmam kalabalığın arasından geçerek Dâru'l-Hilafe'ye giriyordu."
Bu kalabalığı oluşturanların çoğu İmam'ı görmek için uzaktan yakından Samarra'ya gelen Ehl-i Beyt sevenleriydi. Tabii ki Resûlullah'ın (s.a.a.) evlatlarına ilgi ve sevgi duyan diğer insanlar da İmam'ı görmek için O'nun geleceği yolda durup kalabalığı daha bir çoğaltıyorlardı." (Prof. Dr. Haydar Baş Hasan el-Askeri ve İmam Mehdi eserinden)
İmam, herkesin yöneldiği ve kendisine teveccüh ettiği bir şahsiyet olması hasebiyle, Abbasî yönetimi de birkaç yer hariç, zâhirde Hazrete karşı ihtiramda bulunuyor ve saygılı davranıyordu.
İmam el-Askerî'nin hayatına dâir bütün kaynakların naklettiği mufassal bir rivâyette, gün geçtikçe İmam'ın Samarra'da ilmî aza-met ve ehemmiyetinin daha iyi anlaşıldığı belirtilmiştir. Bu rivâyet, ehemmiyete şayan bir rivâyet olduğu için, bazı bölümlerini aktarmak istiyoruz.
Muhtemelen İmam Askerî'yle (a.s.) görüşme şerefi kazanan ve Ehl-i Beyt takipçilerinin meşhur âlimlerinden olan Sa'd b. Abdullah Eş'arî şöyle anlatıyor:
"İmam'ın rıhletinden on sekiz yıl sonra -228 yılının Şaban ayında- Ahmed b. Ubeydullah b. Hakan -ki babası Abbasî Mutamid'in veziriydi- o günlerde Kum'un malîyatını almakla görevliydi. Âl-i Muhammed'e ve de Kum halkına karşı düşmanlık besliyordu.
Yine bir gün meclisinde oturmuştuk. Samarra'da oturan Talibî'lerin mezheb ve durumlarından söz açıldı, sultanın yanında. Ah- med şöyle dedi: 'Samarra'da, Hasan b. Ali Askerî (a.s.) gibi vakarlı, iffetli, ne yapacağını bilen, Ehl-i Beyt'inin arasında büyüklükle tanınan, sultanın ve Ben-i Hâşim'in yanında muhterem tutulan ve hatta emirlerden, vezirlerden ve kâtiplerden bile üstün tutulan birini ne görmüş ve ne de duymuştum.
Nitekim bir gün babamın yanı başında durmuştum ve babam da o gün halk ile görüşmek için oturmuştu. Hizmetçilerden biri gelip, 'İbnu'r-Rızâ kapıda bekliyor' dedi.
Babam yüksek sesle, 'Girmesine izin verin' dedi. Hazret el-Askerî de içeri girdi. Babam O'nu görünce birkaç adım O'na doğru yürüdü.
Hiç kimseye, hatta emirlere ve valilere karşı yapmadığı bu işi, İmam'ın karşısında yaptı. İmam'a yaklaşınca elini O'nun boynuna sarıp yüzünü ve alnını öptü, daha sonra da O'nun elinden tutup kendi yerine oturttu, kendisi de karşısında oturup O'nunla konuşmaya başladı. Konuşurken de -O'na ihtiramen- lakabıyla hitab ederek daima, 'Babam, anam Sana feda olsun' diyordu.
Geceleyin babamın yanına gittim ve şöyle dedim: 'Bugün onca ihtiram ettiğin ve hatta baba ve anneni bile kendisine feda ettiğin O adam kimdi, baba?'
'O, İbnu'r-Rızâ'dır, Râfizîlerin İmam'ıdır' dedi ve sustu.
Çok kısa bir süre sonra yeniden söze başladı ve şöyle devam etti:
'Oğulcuğum, eğer bir gün hilafet Ben-i Abbas'ın elinden çıkar-sa, O'ndan başka bu işi yürütecek lâyık biri, Ben-i Hâşim arasında mevcut değildir. O faziletinden, nefsini tezkiye ettiğinden ve koruduğundan, zühd, ibadet ve güzel ahlakından dolayı hilafet makamına lâyık biridir. Keşke O'nun babasını görseydin; azametli, akıllı, iyiliksever ve faziletli biriydi o.'
Bu sözleri duyunca bütün vücudum hışm ve adavet ateşiyle yandı yakıldı ama aynı zamanda O'nu tanımaya daha çok ilgi duydum, buna olan isteğim daha da arttı.
Ben-i Hâşim'den, kâtiplerden, kadılardan, fakihlerden ve hatta normal insanlardan bile O'nun hakkında sorduğumda, O'nu herkesten daha azametli tuttuklarını ve Ehl-i Beyt'indeki diğer şahıslardan daha üstün gördüklerini anladım.
Herkes 'O, Râfizîlerin İmam'ıdır' diyordu. Ondan sonra, O'nun benim yanımdaki önem ve ehemmiyeti daha da arttı. Çünkü dost ve düşman herkes O'nu iyilikle anıyor ve methediyordu.'"
Bunu rivâyet eden kişi, Ehl-i Beyt düşmanlarından biri olmasına rağmen, bu rivâyet İmam'ın ahlakî ve içtimaî konumunu açıkça ortaya koymaktadır.
İmam Askerî'nin (a.s.) hizmetçisi şunları aktarıyor:
"İmam'ın Dâru'l-Hilafe'ye (yönetim merkezine) gittiği günler, halk acayip bir coşku ve heyecan gösteriyordu. İmam'ın geçeceği yol, atlarına binmiş kalabalık bir toplulukla doluyordu. İmam geldiğinde ise herkes birden susuyor ve İmam kalabalığın arasından geçerek Dâru'l-Hilafe'ye giriyordu."
Bu kalabalığı oluşturanların çoğu İmam'ı görmek için uzaktan yakından Samarra'ya gelen Ehl-i Beyt sevenleriydi. Tabii ki Resûlullah'ın (s.a.a.) evlatlarına ilgi ve sevgi duyan diğer insanlar da İmam'ı görmek için O'nun geleceği yolda durup kalabalığı daha bir çoğaltıyorlardı." (Prof. Dr. Haydar Baş Hasan el-Askeri ve İmam Mehdi eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.