İmamoğlu’na haksızlık milletten döner

Bir devletin sosyal demokratik hukuk devleti olabilmesi için olmazsa olmaz kural, kuvvetler ayrılığı yani yasama yürütme ve yargının birbirinden bağımsızlığıdır.

Eğer yargı bağımsız olmaz da, siyasetin kontrolünde olursa oradan hukukun ve adaletin çıkması mümkün değildir.

Bunun örneğini maalesef son olarak İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu davasında yaşadık. Önceki gün Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi görülen davada, İmamoğlu'na, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üyelerine hakaret ettiği gerekçesiyle 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası verildi. Ayrıca TCK'nın 53'üncü maddesi devreye konularak, diğer ifadeyle siyasetten men edilerek, gerek belediye başkanlığı, gerekse muhtemel cumhurbaşkanlığı adaylığı askıya alınmış oldu.

Yargı bir hüküm verirken, öncelikle her iki tarafın da gerekçelerini, delillerini masaya koyması gerekiyor.

Sadece sanığın söylediği bir sözden bir hüküm çıkartarak ceza vermek hiç de adil bir yaklaşım değil. Sanık bu hakaret içerikli sözü nerede söyledi, ne zaman söyledi, kim için söyledi, hangi gerekçelerle söyledi hepsi ayrı ayrı öneme sahip.

Önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu İmamoğlu için 31 Mart 2019 İstanbul seçimlerinin iptalinin ardından şunları söylüyor: "Avrupa Parlamentosuna gidip Türkiye'yi şikayet eden ahmağa söylüyorum. Bunun bedelini bu millet sana ödetecek. Yazıklar olsun." Yani "ahmak" hakaretini ilk olarak Soylu, İmamoğlu'na yapıyor.

Sonra yapılan seçimleri daha büyük bir farkla kazanan İmamoğlu ise, Soylu'ya cevaben, "Dünyada, Avrupa'da, onların gözünde nereye düştüğümüz noktasında, olan biten şeylere baktığımızda, tam da 31 Mart'ta seçimi iptal edenler ahmaktır. Önce ona bir odaklansın" ifadesini kullanıyor.

İşte bu söz İmamoğlu'nun YSK üyelerine hakareti olarak değerlendirilip, hapis cezası ve siyasetten men cezası bunun üzerine veriliyor.

İşin garip tarafı, YSK Başkanı ihbar etmesine rağmen, ne YSK Başkanı ne de üyeleri İmamoğlu'ndan şikayetçi olmuyor. Davayı Savcı Ahmet Çolak açıyor.

İmamoğlu, bu ifadeyle alakalı olarak yargı mensuplarını asla kastetmediğini, Süleyman Soylu'nun yapmış olduğu hakarete bir cevap teşkil ettiğini belirttiği halde mahkeme bunu dikkate almadı ve cezayı verdi. İmamoğlu'nun avukatları da bu ifadenin yargı mensuplarına yönelik olmadığını son duruşmada da vurguladılar ama fayda etmedi. İmamoğlu'nu avukatlarından Kemal Polat, "Seçimi iptal edenlerin kim olduğuna dair iki hususu sunuyorum. Birisi Abdülkadir Selvi'nin yazısı. Diğeri ise Süleyman Soylu'nun seçim yenilenmeli söylemi ile ilgili haber metni" diyerek "seçimi iptal edenler" ifadesinin karşılığının YSK üyeleri değil, bunlar olduğunu belirtti.

İmamoğlu'nun diğer avukatı Sercan Polat ise, davaya konu olan sözlerin YSK üyelerine değil Süleyman Soylu'ya söylendiğini beyan ederek müvekkilinin beratına karar verilmesini istedi.

Duruşmada tanık olarak dinlenilen İmamoğlu'nun basın danışmanı Murat Ongun ve siyasi danışmanı Necati Özkan da İmamoğlu'nun hiçbir zaman YSK ve YSK üyelerine yönelik herhangi bir açıklamasının olmadığını ifade ettiler.

Bizler de İmamoğlu'nun takip eden, az çok tanıyanlar olarak eminiz ki, mahkeme heyeti de bu noktada gayet iyi biliyordur ki, İmamoğlu'nun YSK üyelerine asla bir hakareti söz konusu olamaz. İmamoğlu, hakaret edilerek bilinçli bir şekilde tahrik edilmiştir ve bu hakarete misilleme olarak söylediği sözler ise hedef şaşırtılarak sanki YSK üyelerineymiş gibi lanse edilmiştir. Olayın aslı budur.

Eminiz ki, yanlış hesap Bağdat'tan, hukuksuz ve siyasi karar İstinaf'tan dönecektir. Böyle bir kararı Türk milletine asla kabul ettiremezler. Adalet eninde sonunda mutlaka tecelli edecektir.

İmamoğlu davası sürecinde Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın gösterdiği hassasiyet ve örnek davranış gerçekten takdire şayandır. 

Daha sonuç açıklanmadan önce BTP lideri Baş sosyal medyadan yayımladığı mesajında, "Çalmadı, yolsuzluk yapmadı, insanların hukuklarına tecavüz etmedi, milletin malını babasının malı gibi kullanmadı. İstanbulludan aldığı yetkiyle İstanbul'a hizmet etti. Bu yetkiyi gasp etmeye kimsenin hakkı yoktur. Sayın Ekrem İmamoğlu'nun yanındayız" ifadeleriyle haksızlığın karşısında, doğrunun yanında olduğunu belirtmiştir.

BTP lideri, İmamoğlu için mahkumiyet kararı açıklandıktan ve ardından İmamoğlu destek için İstanbulluları Saraçhane'ye davet ettikten sonra da, hiç tereddüt etmeden önce İmamoğlu'na geçmiş olsun ziyareti gerçekleştirmiş, sonra da Saraçhane meydanında İmamoğlu'nun yanında yer almıştır.

BTP lideri Hüseyin Baş, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile beraber İmamoğlu'nun en zor zamanında, belediye binasındaki odasında ve Saraçhane'deki otobüste yanında oldular. Dost zor zamanda belli olurmuş, bunu açıkça gösterdiler.

Siyasette görmek istediğimiz tablo hep bu olmuştur, birlik, beraberlik ve haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı omuz omuza onurlu bir duruş.

İmamoğlu dava sonrası yaptığı açıklamada, "Halkın verdiği yetkiyi öyle birkaç kişi alamaz, mücadelemiz daha güçlü başlıyor Allah'ın izniyle" diyerek sonuna kadar mücadeleye devam edeceklerini belirtti.

İmamoğlu Saraçhane'de yaptığı konuşmada şunları söyledi:

"Milletçe ayağa kalkacağız. Bizi mahkum etmeye kalkanları pişman edeceğiz. Nerede edeceğiz? Sandıkta edeceğiz. Onlar bizi germek istiyorlar, onlar bizi kızdırmak istiyorlar, onlar bizi öfkelendirmek istiyorlar ama biz ne yapacağız, bizim ideallerimiz var. Bizim 2023 ideallerimiz var. Hep birlikte omuz omuza gece gündüz çalışacağız. 2023 yılında seçimlerde bu ülkenin üstüne çökmeye çalışan zihniyeti hep birlikte göndereceğiz. İstanbul'da başardık Türkiye'de başaracağız."

İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yıllar önce siyasi yasaklı olduğu zamanki şu cümlelerini hatırlattı: "Görüyoruz ki yargı gerçekten bağımsız değil böylece yargının işleyişine adalet ilkeleri değil, siyasetin egemen olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Siyasi rakiplerimiz güç ve çıkar odakları seçim sandıklarında karşımızda duramayacaklarını önümüzü kesemeyeceklerini iyiden iyiye anlamış olabilirler ki böyle bir yola başvurdular. Bu yol yanlış bir yoldur. Çünkü adalet gün gelecek yargıyı siyasallaştıranlara da lazım olacaktır."

Görünen o ki Cumhurbaşkanı Erdoğan bu noktalara hangi mağduriyetlerle geldiğini unuttu, çok yakın zamanda acı bir şekilde hatırlayacak.