İmtihan ve sınamak
İmam Ali Naki (a.s) buyuruyor ki: “İmtihan ve sınamak manasına gelen belva kelimesini içeren ayetlerine gelince şunlardan ibarettir: Allah Teâla buyuruyor ki
10.04.2025 00:32:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Ali Naki (a.s) buyuruyor ki: "İmtihan ve sınamak manasına gelen belva kelimesini içeren ayetlerine gelince şunlardan ibarettir: Allah Teâla buyuruyor ki:
"Ancak, size verdikleriyle sizi sınamak istedi."
"Sonra (Allah) sizi sınamak için, sizi onlardan geri çevirdi."
"Biz o bahçe sahiplerini sınadığımız gibi, bunları da sınadık."
"O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi ve güzel olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı."
"Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle sınadı."
"Allah dileseydi elbette onlardan intikam alırdı; fakat (savaş) sizleri birbirinizle sınaması içindir."
Kur'ân'da "belva" lafzıyla geçen bütün ayetlerin örneği, üsteki mezkûr ayetlerden ibarettir. Bunların hepsi sınamak manasınadır ve bunlara benzer ayetler Kur'ân'da çoktur.
Bu ayetler, imtihan ve sınamayı ispatlamaktadır. Allah-u Teâla, halkı abes olarak yaratmamıştır; onları kendi başlarına da bırakmamıştır, hikmetine oyun karıştırmamıştır. Nitekim kendisi şöyle buyurmaktadır:
"Bizim sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı mı sandınız?"
Eğer bir adam: "Allah-u Teâla, kulların durumunu bilmediğinden mi onları sınıyor?" derse, şöyle deriz:
Hayır, öyle değildir. Allah-u Teâla, kulun amelinden önce bile onun ne yapacağını bilmektedir.
Nitekim (cehennem ehli hakkında) şöyle buyurmuştur: "Geriye döndürülseler bile nehyedildikleri şeylere şüphesiz yine döneceklerdir."
Onları sınamaktan maksat, adaletini onlara bildirmek ve ancak amelden sonra ve delil üzere onlara azap etmektir. Nitekim şöyle buyurmuştur:
"Eğer biz, onları bundan önceki bir azapla helak etmiş olsaydık şüphesiz diyeceklerdi ki: Rabbimiz, bize bir elçi gönderseydin de, küçülmeden ve aşağılanmadan önce senin ayetlerine tabi olsaydık."
Yine buyurmuştur ki: "Biz, peygamber göndermedikçe hiçbir topluluğu azap edecek değiliz."
Ve (peygamberler hakkında da) şöyle buyurmuştur: "Peygamberler, müjdeciler ve uyarıcı-korkutucular olarak gönderildi."
Netice olarak, Allah-u Teâla, kulları onlara verdiği kudret vasıtasıyla sınıyor. İşte bu, cebir ve tefviz arasındaki orta yol olan akidedir. Kur'ân ve Peygamber'in Ehlibeyt'inden olan imamlar da bunu buyurmuşlardır.
Bu ayet: "Allah dilediğini hidayet eder, dilediğini sapıklığa düşürür." ve buna benzer ayetler hangi söze delildir? (Cebir mezhebini teyit etmiyor mu?) derseler, cevaben şöyle deriz:
Bu çeşit ayetlerin hepsi iki şekilde mana edilebilir; o manalardan biri şudur: Bu ayetler, Allah'ın kudretinden haber vermektedirler.
Yani Allah-u Teâla, istediğini hidayet etmeye ve istediğini sapıklığa düşürmeye kadirdir. Ama eğer onları hidayet veya sapıklığa mecbur kılarsa, mektupta izah ettiğimiz gibi artık onlara sevap ve ceza gerekli olmaz.
O manalardan diğeri ise şudur: Allah'ın hidayeti, doğru yolu göstermek anlamını taşır. Nitekim Kur'ân'da şöyle buyurmuştur:
"Semûd'a da gelince; biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler."
Zira eğer onları cebren hidayet etseydi o zaman sapıklığa düşmeye kudretleri olmazdı. Gördüğümüz müteşabih ayetleri, sarılmaya emir olunduğumuz muhkem ayetlere hüccet kılamayız.
Allah-u Teâla Kur'ân'da buyurmuştur ki: "Ondan kitabın temeli olan bir kısım ayetler muhkemdir (manası açıktır); diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne (ve karışıklık) çıkarmak ve onları tevil etmek (olmadık yorumlar yapmak) için müteşabih olanına uyarlar."
Yine buyurmuştur ki: "Öyleyse söz dinleyip de en güzeline -yani en muhkem ve en açığına uyanlara müjde ver. İşte onlar Allah'ın kendilerini hidayete eriştirdiği kimselerdir ve onlar temiz akıl sahipleridir."
Allah, bizi ve sizi sevdiği ve razı olduğu şeyi söylemeye ve onunla amel etmeye muvaffak kılsın. Bizi ve sizi kendi minnet ve ihsanıyla masiyetten uzak eylesin.
Allah'a, O'nun layık olduğu şekilde sonsuz hamdolsun. Allah'ın salât ve selâmı Muhammed ve pak Ehlibeyt'ine olsun.
Allah, bize yeterlidir ve O, ne güzel vekildir." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
"Ancak, size verdikleriyle sizi sınamak istedi."
"Sonra (Allah) sizi sınamak için, sizi onlardan geri çevirdi."
"Biz o bahçe sahiplerini sınadığımız gibi, bunları da sınadık."
"O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi ve güzel olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı."
"Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle sınadı."
"Allah dileseydi elbette onlardan intikam alırdı; fakat (savaş) sizleri birbirinizle sınaması içindir."
Kur'ân'da "belva" lafzıyla geçen bütün ayetlerin örneği, üsteki mezkûr ayetlerden ibarettir. Bunların hepsi sınamak manasınadır ve bunlara benzer ayetler Kur'ân'da çoktur.
Bu ayetler, imtihan ve sınamayı ispatlamaktadır. Allah-u Teâla, halkı abes olarak yaratmamıştır; onları kendi başlarına da bırakmamıştır, hikmetine oyun karıştırmamıştır. Nitekim kendisi şöyle buyurmaktadır:
"Bizim sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı mı sandınız?"
Eğer bir adam: "Allah-u Teâla, kulların durumunu bilmediğinden mi onları sınıyor?" derse, şöyle deriz:
Hayır, öyle değildir. Allah-u Teâla, kulun amelinden önce bile onun ne yapacağını bilmektedir.
Nitekim (cehennem ehli hakkında) şöyle buyurmuştur: "Geriye döndürülseler bile nehyedildikleri şeylere şüphesiz yine döneceklerdir."
Onları sınamaktan maksat, adaletini onlara bildirmek ve ancak amelden sonra ve delil üzere onlara azap etmektir. Nitekim şöyle buyurmuştur:
"Eğer biz, onları bundan önceki bir azapla helak etmiş olsaydık şüphesiz diyeceklerdi ki: Rabbimiz, bize bir elçi gönderseydin de, küçülmeden ve aşağılanmadan önce senin ayetlerine tabi olsaydık."
Yine buyurmuştur ki: "Biz, peygamber göndermedikçe hiçbir topluluğu azap edecek değiliz."
Ve (peygamberler hakkında da) şöyle buyurmuştur: "Peygamberler, müjdeciler ve uyarıcı-korkutucular olarak gönderildi."
Netice olarak, Allah-u Teâla, kulları onlara verdiği kudret vasıtasıyla sınıyor. İşte bu, cebir ve tefviz arasındaki orta yol olan akidedir. Kur'ân ve Peygamber'in Ehlibeyt'inden olan imamlar da bunu buyurmuşlardır.
Bu ayet: "Allah dilediğini hidayet eder, dilediğini sapıklığa düşürür." ve buna benzer ayetler hangi söze delildir? (Cebir mezhebini teyit etmiyor mu?) derseler, cevaben şöyle deriz:
Bu çeşit ayetlerin hepsi iki şekilde mana edilebilir; o manalardan biri şudur: Bu ayetler, Allah'ın kudretinden haber vermektedirler.
Yani Allah-u Teâla, istediğini hidayet etmeye ve istediğini sapıklığa düşürmeye kadirdir. Ama eğer onları hidayet veya sapıklığa mecbur kılarsa, mektupta izah ettiğimiz gibi artık onlara sevap ve ceza gerekli olmaz.
O manalardan diğeri ise şudur: Allah'ın hidayeti, doğru yolu göstermek anlamını taşır. Nitekim Kur'ân'da şöyle buyurmuştur:
"Semûd'a da gelince; biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler."
Zira eğer onları cebren hidayet etseydi o zaman sapıklığa düşmeye kudretleri olmazdı. Gördüğümüz müteşabih ayetleri, sarılmaya emir olunduğumuz muhkem ayetlere hüccet kılamayız.
Allah-u Teâla Kur'ân'da buyurmuştur ki: "Ondan kitabın temeli olan bir kısım ayetler muhkemdir (manası açıktır); diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne (ve karışıklık) çıkarmak ve onları tevil etmek (olmadık yorumlar yapmak) için müteşabih olanına uyarlar."
Yine buyurmuştur ki: "Öyleyse söz dinleyip de en güzeline -yani en muhkem ve en açığına uyanlara müjde ver. İşte onlar Allah'ın kendilerini hidayete eriştirdiği kimselerdir ve onlar temiz akıl sahipleridir."
Allah, bizi ve sizi sevdiği ve razı olduğu şeyi söylemeye ve onunla amel etmeye muvaffak kılsın. Bizi ve sizi kendi minnet ve ihsanıyla masiyetten uzak eylesin.
Allah'a, O'nun layık olduğu şekilde sonsuz hamdolsun. Allah'ın salât ve selâmı Muhammed ve pak Ehlibeyt'ine olsun.
Allah, bize yeterlidir ve O, ne güzel vekildir." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.