Efendim biz AB aleyhtarlığı yapıyoruz ama onun değerlerini de asla inkâr etmeden. Aşk olsun, adamlar iyi politika yapıyorlar. Önce adamı "Bir adım önde" yürütüp endamını ve ensesini kontrol altında tutuyorlar. Mütemadiyen "ev ödev"leri verip uğraştırıyorlar. Bir sağa, bir sola, bir ileri bir geri hakaretlerle iyice yumuşatıyorlar. İş ters dönünce, hatta daha dönmeden, henüz döner gibi olurken, başka planlarını öne sürüyorlar. Böylece hep kazançlı çıkıyorlar. Nitekim şimdi eğer Fransa'daki referandumda Hayır çıkarsa bize İmtiyazlı ortaklık vereceklermiş. Hani eskiden çocuklara, şeker vesaire için kura çektirenler vardı ve çocukları aldatmak için bağırırlardı "Boş yok, boşa para yok". AB'de öyle "Boş yok". Torbasında dâima bir şeyler var. Ama ne var? Onu sormayın canım var ya. Zaten son İlerleme Raporu'nda Türkiye hakkındaki niyetlerini de resmen açıklamışlardı "Türkiye'yi AB'ye demir atmış durumda tutmak". Her şey apaçık. Adamlar daha ne söylesinler.Şimdi bu imtiyazlı ortaklık ne menem şey demeye gelince orada da yine aynı dümeni görüyoruz. Fransa'nın, yarı resmi açıklamasına göre, hiç de fena değil. Eğer AKP sağlam durursa, ille de vereceğim demezse, Yunanistan'ın Ege belasından, Annan'ın Kıbrıs felâketinden kurtulacağız. Fakat Almanya'nın müstakbel Başbakanı Bayan Merkel'e göre "Zaten Türkiye imtiyazlı ortak" durumunda. Yâni "Oturun oturduğunuz yerde, daha ne istiyorsunuz?" diyor. İşte Alman Fransız farkı. Fransız'ın bir sürü diplomatik koketriden sonra söyleyeceğini, Alman bayan ilk ağızda söyleyiveriyor.Fakat, ortada bir başka gerçek var, AB karmakarış olmaya namzet. Arkasından başta Hollanda, başka "Hayır"lar da geliyor.Gelelim kendimizeBize gelince. AKP iktidarında neler görmedik ki? Öldük öldük dirildik. Ülke bütünlüğü, milli birlik, tarihi süreç, milli haysiyet. Kudsi mefhumlar namına ne varsa üzerinde tepinildiğini ve AB'ye gireceğiz böyle icap ediyor denerek göz yumulduğuna şahit olduk. Yahut da AB'nin bizden istediği demokrasi budur denerek, Kıbrıs'tan vazgeçildi, Kerkük unutuldu, ABD'ye tarziye mahiyetinde İkinci Tezkere ile "Kabul" dendi ama adamlar bu sefer bizi red ettiler. AB standartlarına uyacağız diye "soykırımı vardır" fikri de konuşulsun dendi. Halbuki AB standartlarında soykırımı yoktur demenin suçlandığını görmezden geldiler. Neler oldu, neler oldu? Olanları Sayın Başbakan'ın görmesi imkânsızdı çünkü, muhterem refikları ile beraber dünya turuna çıkmışlardı. Türkiye'ye bir Sevr Demokrasisi bile lâyık görülmedi. Wilson prensipleri bile kıskanıldı. Dengir Bey, Lozan'daki dini azınlık mefhumu genişletilmeli dilsel ve ırksal azınlık mefhumu da getirilmeli diye büyük bir Antilozan faaliyet yürüttü. Sadece bir şey ufacık bir şey unutuldu. Türk Milleti... Ona azınlık statüsü bile çok görüldü anlaşılan. Ya diyalogcu gazeteler, Ermenistan Genelkurmay Karargahı oldular sanki, yahut Vatikan Basın Müşavirliği.Aziz okuyucularım, Türk tarihinde böyle kargaşa ve karanlık gün gelmemiştir sanırım. Milletimizi parçalayacak, devletimizle milletimizin arasını açacak, şehitlerimizi mezarından sıçratacak her şey yapıldı. İçten ve dıştan, tam teşekküllü, planlı, programlı, destekli, uyumlu, orkestrasyonlu her şey. Ne oldu? Türk Milleti bir kadife gibi çıktı ortaya. Her türlü iftira, her türlü salya, bu kadifeye en küçük bir leke bırakmadan geçti gitti ve asıl sahiplerinin suratında yerini buldu... Bir millete, bir devlete kötülük daha nasıl yapılır. Kötü idare daha nasıl olur? Türk Milleti'ne şu son yıllarda yapılandan daha başka ne yapılabilir. Bağımsızlıktan bile vazgeçilmedi mi? Üstelik milletimiz sadece sustu. Sesini çıkarmadı. Suskun, sahnedekileri seyretti, Hele daha kaşlarını bile çatmadı.Ergun Göze / Tercüman