Sevde BAŞ
İnsanların doğuştan getirdiği bazı haklar vardır. Can, mal, namus ve vicdan hürriyeti gibi. Bunlar insanla beraber doğar. Her insan bu haklarla birlikte varolur.
Hıristiyan-Batı medeniyetleri, asırlarca hakim oldukları ülkelerde, insanların en temel insani haklarını yok saymış oldukları için, "insan hakları" veya "insana hak verilmesi" gibi meselelerin doğum yeri yine Batı dünyası olmuştur.
Bizim kültürümüzde ise her şeyin başı insandır. Her şey insan için vardır. Ve insan alemin merkezidir. Bu anlayışı Türk milletinin en güzel şekilde hayata geçirdiğini görüyoruz. Edebali'nin "insanı yaşat ki devlet yaşasın" nasihati bu anlayışın bir tezahürüdür. Bizim dünyamızda insan, haklarına doğuştan sahiptir. İnsana hak verilmesi veya verilmemesi gibi meseleler bizim için hiçbir dönemde tartışma konusu olmamıştır.
Bu temel tespitlerden sonra, günümüzde yaşanan manzaranın çarpıklığını daha net olarak görebiliriz.
Almanya'nın Bavyera eyaleti İçişleri Bakanı Türkiye'nin AB'ne uyum yasalarını kabul ettiğini ancak insan haklarına değer verme konusunda daha çok yol katetmesi gerektiğini söylüyor. Bu düşüncesini, Türkiye'de tatil yaparken tanıdığı bir Türk belediye başkanına yapılan kusursuz hizmeti örnek vererek açıklıyor. Ve "Ülkesinde yabancılara gayri menkul satış izni vermeyen ya da zorluklar çıkaran Türkiye'nin AB için gideceği daha çok yolu var" diyor.
21. yüzyılın içinde bulunduğumuz şu günlerde bize insan hakları konusunda nasihat verme cesaretini kendinde bulan Batı insanı, kendi tarihini incelemeli, ecdadının insan hakları konusundaki yaklaşımlarını gözden geçirmelidir.
Almanya'nın eyaleti Werder Bremen'de çok değil bundan 150 yıl önce insan eti satan kasaplar bulunduğu tarihi bir realitedir. Batı dün etini yediği insana, bugün hak verilmesi için mücadele ediyor? Buna dense dense traji-komik bir tezat denir.
Bize insan hakları konusunda "yol gösteren" Avrupa, beş yıl boyunca gözünün önünde Müslüman Boşnaklar katledilirken susmuştur.
Filistin'de masum siviller zarar görürken yine susmaktadır.
İngiltere'nin, Fransa'nın, Portekiz'in, İspanya'nın, İtalya'nın, sömürgelerinde yaşayan halklara uyguladıkları kötü muamele yazılsa ciltler dolusu kitap olur.
Bütün bunlar hiç yaşanmamış gibi, koskoca bir tarihi yok farzederek bugün bize; "insanın yaşatılması, ihya edilmesi" fikriyle yoğrulmuş olan bize insanlık dersi vermelerine müsaade edilmesi hazin bir tecelli olduğu kadar; AB uğruna verilen tavizlerin bizi ne noktaya getirdiğinin de bir göstergesidir.
İnsanların doğuştan getirdiği bazı haklar vardır. Can, mal, namus ve vicdan hürriyeti gibi. Bunlar insanla beraber doğar. Her insan bu haklarla birlikte varolur.
Hıristiyan-Batı medeniyetleri, asırlarca hakim oldukları ülkelerde, insanların en temel insani haklarını yok saymış oldukları için, "insan hakları" veya "insana hak verilmesi" gibi meselelerin doğum yeri yine Batı dünyası olmuştur.
Bizim kültürümüzde ise her şeyin başı insandır. Her şey insan için vardır. Ve insan alemin merkezidir. Bu anlayışı Türk milletinin en güzel şekilde hayata geçirdiğini görüyoruz. Edebali'nin "insanı yaşat ki devlet yaşasın" nasihati bu anlayışın bir tezahürüdür. Bizim dünyamızda insan, haklarına doğuştan sahiptir. İnsana hak verilmesi veya verilmemesi gibi meseleler bizim için hiçbir dönemde tartışma konusu olmamıştır.
Bu temel tespitlerden sonra, günümüzde yaşanan manzaranın çarpıklığını daha net olarak görebiliriz.
Almanya'nın Bavyera eyaleti İçişleri Bakanı Türkiye'nin AB'ne uyum yasalarını kabul ettiğini ancak insan haklarına değer verme konusunda daha çok yol katetmesi gerektiğini söylüyor. Bu düşüncesini, Türkiye'de tatil yaparken tanıdığı bir Türk belediye başkanına yapılan kusursuz hizmeti örnek vererek açıklıyor. Ve "Ülkesinde yabancılara gayri menkul satış izni vermeyen ya da zorluklar çıkaran Türkiye'nin AB için gideceği daha çok yolu var" diyor.
21. yüzyılın içinde bulunduğumuz şu günlerde bize insan hakları konusunda nasihat verme cesaretini kendinde bulan Batı insanı, kendi tarihini incelemeli, ecdadının insan hakları konusundaki yaklaşımlarını gözden geçirmelidir.
Almanya'nın eyaleti Werder Bremen'de çok değil bundan 150 yıl önce insan eti satan kasaplar bulunduğu tarihi bir realitedir. Batı dün etini yediği insana, bugün hak verilmesi için mücadele ediyor? Buna dense dense traji-komik bir tezat denir.
Bize insan hakları konusunda "yol gösteren" Avrupa, beş yıl boyunca gözünün önünde Müslüman Boşnaklar katledilirken susmuştur.
Filistin'de masum siviller zarar görürken yine susmaktadır.
İngiltere'nin, Fransa'nın, Portekiz'in, İspanya'nın, İtalya'nın, sömürgelerinde yaşayan halklara uyguladıkları kötü muamele yazılsa ciltler dolusu kitap olur.
Bütün bunlar hiç yaşanmamış gibi, koskoca bir tarihi yok farzederek bugün bize; "insanın yaşatılması, ihya edilmesi" fikriyle yoğrulmuş olan bize insanlık dersi vermelerine müsaade edilmesi hazin bir tecelli olduğu kadar; AB uğruna verilen tavizlerin bizi ne noktaya getirdiğinin de bir göstergesidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.