hazırlayan: oguz köroglu / oguz_koroglu@hotmail.com
'Ey oğul! Vaktinden önce çiçek açmaz. İnsanlar vardır şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Bereket, büyüklerle beraberdir. Şunu da unutma: insanı yaşat ki, devlet yaşasın'. Bu sözler; küçük bir Anadolu Beyliği'ne tüm dünyaya hakim "Cihan Devleti" olma kapısını açan Osman Gazi'ye hitaben sarf edilmiş sözler... Türkiye'ye yeniden "Cihan Devleti"ni bahşedecek; ve belki de "Kainat Devleti" ufkuna yükseltecek işaret taşları da, bir insan-ı kâmilin dilinden dökülen bu sözlerde gizlidir...
Yıllardan beri hep yankılanır durur; doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine tüm dünyada "Osmanlı gitti, huzur bitti" sesleri.
Adaletin, kuvvetin, merhametin, devr-i hakimiyetinde tek temsilcisi olan Osmanlı İmparatorluğu'nun, şimdilerde kırıntısına muhtaç insanlık. Huzuru arıyor, merhameti arıyor, insanlığı arıyor; yani, Osmanlı'yı... Peki, nerede Osmanlı? Osmanlı'yı Osmanlı yapan sır nerede?
Başsızdı, tarih boyunca insanlığa baş olmuş TürklerSelçuklu Devleti'nin otoritesinin yok olmasıyla birlikte 13. Yüzyıl Türklüğü o kadar perişan ve parçalanmış bir haldeydi ki, mazideki kudret, birlik ve iktidar, bir masal gibi yad ediliyordu. Anadolu Türk'ü, tasavvuf ve gaza ile teselli buluyordu. Oğuz Kağan'ın torunları, o yıllarda Anadolu birliğini tesis edecek bir liderden mahrumdu. Başsızdı, tarih boyunca insanlığa baş olmuş Türkler... Ve fakat, istikbalin müjdesini de almıyor değildik maneviyat ehlinden. Allah'a aşk ile bağlanmış erenler, hakimiyetin sinyallerini telkin ediyordu irfan taliplerine. Ne var ki, Cenabı Hakk'ın takdir ettiği an gelip çatınca tecelli edecek, zahire yansıyacaktı büyük müjde...
Cihangirane bir devlet
çıkardık bir aşiretten
1220'lere doğru Moğol taarruzundan kaçan ve Anadolu'ya gelen Türk boyları arasında, Ertuğrul Gazi'nin aşireti de vardı. Bu Boy, Oğuzlar'ın Kayı Boyu'na mensuptu. Türkistan'dan Anadolu'ya gelen Ertuğrul Gazi, henüz Moğol tahakkümüne düşmemiş olan Selçuklu Sultanı'ndan yurt istedi. Selçuklu Sultanı, bu küçük Boy'u, Bizans'la gaza etmek ve Türkiye'nin sınırını korumak üzere Kuzeybatı Anadolu'da iskan etti. Böylece Ertuğrul Gazi, Batı Anadolu'daki Türk uç beyleri arasına girdi. Enteresandır, cihana hakim olacak olan bu küçücük beylik, çağdaş bazı tarihi eserlerde bahis konusu bile yapılmamıştır. Zira, kayıtlara göre bu küçük beylik 400 çadırdan, 4000 kişilik bir nüfustan ibaretti. O bakımdan şairin şu beyitleri ne kadar manidardır:
Biz ol nesl-i kerim-i dûde-i
Osmaniyan'ız kim
Muhammerdir serapa
mayemiz hûn-i şehadetten
Biz ol âli-himem, erbab-ı cidd-u
icdihâdız kim
Cihangirane bir devlet çıkardık
bir aşiretten
Doğu'dan, Türkistan'dan gelen ve "Horasan Erenleri" denilen ağzı dualı kâmil insanlar, uç bölgelerdeki Türklere büyük bir ideal aşılamayı başardılar. Bu idealin temelinde cihana talip olmak vardı...
Alp, Abdal, Eren diye andığımız gazi-dervişler uç beylerini teşkilatlandırıyor, onlara yol gösteriyordu. Bu surette; fethedilen Bizans toprakları, kısa zamanda köyler, kasabalar, genişleylen şehirlerle Türk yurdu haline geliyordu. Türkmen gaziler, bir şehri zapteder etmez derhal bir kısmı oraya yerleşiyor, kalan kısım daha ileriye ilerliyordu. Arkadan daima taze kuvvetler geldiği ve daha ileriye sevkedildiği için bu başarılı yürüyüşün ardı arkası kesilmiyordu. Bu enerjik Türk gazileri, bir ideal aşkına yerlerini yurtlarını terk ettikleri, gaza ve şehadet yoluyla bahtiyarlık aradıkları için daima muvaffak oluyorlardı.
Osmanlı'nın hedefi: insanTürkler, ülkeler fethetmeden önce gönülleri fetheder; kendi nefis dünyalarını zaptetmeden şehirler zaptetmezdi; o nedenle girdikleri topraklara barış, huzur, asayiş, refah, zenginlik, adalet ve bahtiyarlık getirirlerdi. Hedef olarak insan unsurunu seçtikleri için Türkler fethettikleri yerlerde hemen imar faaliyetlerine girişir; başta eğitim kurumları olmak üzere cami, medrese, han, hamam, kervansaray, çeşme, darüşşifa, yol ve köprüler inşa eder, kütüphaneler tesis ederek insanı ihya etmeye çalışırdı. Bu sebeple yerli halk, yüzyıllardan beri dejenere olmuş Bizans ve Balkanlı hakimiyetinde unuttuğu asayiş ve huzurun bütün nimetlerini Türkler sayesinde toplardı.
Hülasa-i kelam, Ertuğrul Gazi'den sonra beyliğin başına geçen Osman Gazi; çevresine aldığı Samsa Çavuş, Konur Alp, Akçakoca, Aykut Alp, Abdurrahman Gazi gibi aşiret beyleri; ve Şeyh Edebali, Davud-ı Kayseri, Dursun Fakih gibi din büyükleriyle birlikte fetihten fetihe koşmuş, Anadolu'nun bu uç bölgelerinde Müslüman-Türk ruhunu hakim kılmışlardır. Birçok tarihçinin, insanlık tarihinin en büyük ve hayrete değer olaylarından biri saydığı, dünya tarihinin en muazzam devletlerinden olan Osmanlı, işte bu şartlar içerisinde kurulmuştur.
Devletin temeli, farklı bir gönül sahibi tarafından atılıyorİlk zamanlar; Karacadağ, Söğüt, Domaniç ve çevresinde 4800 kilometrekarelik mütevazı bir toprak parçasına sahip bulnan Osmanlı, oldukça kısa bir süre içinde, tabiri caizse, 72 milleti, kendi şemsiyesi altında toplayan dev bir "Cihan Devleti" haline gelmiştir. Devletin topraklarının en geniş olduğu dönemlerde yüzölçümü, 24 milyon kilometrekare'yi bulmakta idi.
Kuşkusuz, böylesine büyük bir devletin temelinin, yalnızca askerî güçle atıldığını söylemek mümkün değildir. Hele, söz konusu, Osmanlı gibi; dünyaya hak, adalet ve huzur dağıtmış bir Koca Çınar olursa; elbette böyle bir devletin harcında bir farklı elin, bir başka gönlün varlığı karşımıza çıkıyor. Dilerseniz bu farlkı el ve bu farklı gönülden yola çıkarak, küçük bir Anadolu Beyliği'ne tüm dünyaya hakim "Cihan Devleti" olma kapısını açan sırdan bahsedelim:
Osman Gazi'nin rüyasıOsman Gazi, Anadolu'nun İslamlaştırılıp, Türkleşmesi faaliyetine katılan gönül sultanlarından ve ahilerden biri olan Karamanlı Şeyh Edebali'nin sohbetlerini hiç kaçırmamaya gayret ederdi. 1277 senesinde, kamil insan Şehy Edebali'nin evinde misafir olduğu bir gün ilginç bir rüya görür. Rüyasında, hocası Edebali Hazretleri'nin göğsünden bir ay'ın çıkıp, kendi göğsüne girdiğini, ardından da kendi göbeğinden bir çınar ağacının bitip, alemi tuttuğunu, gölgesinde nice dağların bulunup, nehirlerin aktığını, bir çok insanların kaynaştığını, kimisinin bahçe ve tarla sulayıp, kimisinin çeşmeler akıttığını gördü. Gördüğü rüyayı ertesi gün hocasına anlattı. Şeyh Edebali O'na; "Müjde ey Osman! Hak Teala sana ve senin evladına saltanat verdi. Bütün dünya, evladının himayesinde olacak, kızım Mal Hatun da sana eş olacak." deyip rüyasını tabir etti. On dokuz yaşında iken, Şeyh Edebali'nin kızı Mal Hatun ile evlendi. Bu izdivaçtan Orhan Gazi doğdu. Orhan Gazi'nin doğduğu sırada, Ertuğrul Gazi de vefat etti. (1281).
Osman Gazi ve Beylik'ten Devlet'eOsman Gazi, Küçük yaştan îtibâren İslâm ilimlerini öğrenen Osman Gâzi, ayrıca mükemmel bir askerî tâlim ve terbiye görmüştü. Babası Ertuğrul Gâzi'nin vefatı üzerine bey seçilip idâreyi ele aldı. Osman Bey, Kayıların başına geçince Söğüt'ü kendisine merkez yaparak Akçakoca, Gâzi Abdurrahman, Aykut Alp ve Konur Alp gibi beylerle Bizans'a karşı fetihlere girişti. 1285'te Kulaca Hisarı fethedildi. 1288'de İnegöl ve Karacahisar tekfurlarının kuvvetlerini Ekizce'de bozguna uğrattı. Bu savaşta Osman Gâzi'nin kardeşi Saru Batu şehit oldu.
Osmanlıların daha sonra Karacahisar, Taraklı ve Göynük'ü elde etmesi üzerine, bölge tekfurları ittifak ederek Osman Gâzi'yi bir düğün münasebetiyle öldürmek istediler. Dostu, Harmankaya hâkimi Köse Mihal'in (ki daha sonra İslâmiyet'i kabûl ederek Mihal Gâzi adını almıştır.) haber vermesi ile vaziyeti öğrenen Osman Gâzi süratle harekete geçerek Bilecik ve Yarhisar'ı zaptetti. Gelini ele geçirerek Nilüfer adını verip, oğlu Orhan Gâzi ile nikahladı.
1299'da Türkiye Selçuklu sultanlığındaki iktidar boşluğundan faydalanan Osman Gâzi istiklâlini îlân etti. 1301'de Yenişehir'i alarak İznik ve Bursa'nın fethinin yolunu açtı. Bursa, Kite ve Atranos tekfurlarının kuvvetlerini Koyunhisar mevkiinde bozguna uğrattı. Bu zaferden sonra Kestel, Kite ve Ulubat kaleleri Osmanlıların eline geçti. 1308'de İznik'in en mühim ileri karakolu olan Karahisar ele geçirildi. Böylece İznik-İzmit karayolu Türklerin hâkimiyetine girmiş oldu. Osman Bey artık başta Bursa olmak üzere İznik ve İzmit'in zabtını ilk hedef olarak görüyordu. 1314 yılında başlayan Bursa kuşatması, on seneden fazla sürdü. 1324'de hastalanan Osman Bey, kumandayı oğlu Orhan'a devretti...
Şeyh Edebali'nin Osman Bey'e vasiyetiOsman Gazi'nin bütün başarıların arkasında bir insan-ı kamil vardır. İkaz ve irşadlarıyla hayatı boyunca Osman Gazi'ye yol gösteren büyük arif Şeyh Edebali'nin, Osman Gazi'ye hitaben söylenmiş vasiyetnamesi, esasen, Osmanlı'yı Osmanlı yapan gerçeği, Osmanlı'nın insana verdiği önemi ve değeri de ortaya koymaktadır. Küçücük bir Anadolu Beyliği'ne tüm dünyaya hakim "Cihan Devleti" olma kapısını açan bu vasiyetnamede Türklüğe ve Türkiye'ye yeniden iktidarı bahşedecek, belki de "Kainat Devleti" ufkuna yükseltecek işaret taşları yer almaktadır...
'Ey oğul! Vaktinden önce çiçek açmaz. İnsanlar vardır şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Bereket, büyüklerle beraberdir. Şunu da unutma: insanı yaşat ki, devlet yaşasın'. Bu sözler; küçük bir Anadolu Beyliği'ne tüm dünyaya hakim "Cihan Devleti" olma kapısını açan Osman Gazi'ye hitaben sarf edilmiş sözler... Türkiye'ye yeniden "Cihan Devleti"ni bahşedecek; ve belki de "Kainat Devleti" ufkuna yükseltecek işaret taşları da, bir insan-ı kâmilin dilinden dökülen bu sözlerde gizlidir...
Yıllardan beri hep yankılanır durur; doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine tüm dünyada "Osmanlı gitti, huzur bitti" sesleri.
Adaletin, kuvvetin, merhametin, devr-i hakimiyetinde tek temsilcisi olan Osmanlı İmparatorluğu'nun, şimdilerde kırıntısına muhtaç insanlık. Huzuru arıyor, merhameti arıyor, insanlığı arıyor; yani, Osmanlı'yı... Peki, nerede Osmanlı? Osmanlı'yı Osmanlı yapan sır nerede?
Başsızdı, tarih boyunca insanlığa baş olmuş TürklerSelçuklu Devleti'nin otoritesinin yok olmasıyla birlikte 13. Yüzyıl Türklüğü o kadar perişan ve parçalanmış bir haldeydi ki, mazideki kudret, birlik ve iktidar, bir masal gibi yad ediliyordu. Anadolu Türk'ü, tasavvuf ve gaza ile teselli buluyordu. Oğuz Kağan'ın torunları, o yıllarda Anadolu birliğini tesis edecek bir liderden mahrumdu. Başsızdı, tarih boyunca insanlığa baş olmuş Türkler... Ve fakat, istikbalin müjdesini de almıyor değildik maneviyat ehlinden. Allah'a aşk ile bağlanmış erenler, hakimiyetin sinyallerini telkin ediyordu irfan taliplerine. Ne var ki, Cenabı Hakk'ın takdir ettiği an gelip çatınca tecelli edecek, zahire yansıyacaktı büyük müjde...
Cihangirane bir devlet
çıkardık bir aşiretten
1220'lere doğru Moğol taarruzundan kaçan ve Anadolu'ya gelen Türk boyları arasında, Ertuğrul Gazi'nin aşireti de vardı. Bu Boy, Oğuzlar'ın Kayı Boyu'na mensuptu. Türkistan'dan Anadolu'ya gelen Ertuğrul Gazi, henüz Moğol tahakkümüne düşmemiş olan Selçuklu Sultanı'ndan yurt istedi. Selçuklu Sultanı, bu küçük Boy'u, Bizans'la gaza etmek ve Türkiye'nin sınırını korumak üzere Kuzeybatı Anadolu'da iskan etti. Böylece Ertuğrul Gazi, Batı Anadolu'daki Türk uç beyleri arasına girdi. Enteresandır, cihana hakim olacak olan bu küçücük beylik, çağdaş bazı tarihi eserlerde bahis konusu bile yapılmamıştır. Zira, kayıtlara göre bu küçük beylik 400 çadırdan, 4000 kişilik bir nüfustan ibaretti. O bakımdan şairin şu beyitleri ne kadar manidardır:
Biz ol nesl-i kerim-i dûde-i
Osmaniyan'ız kim
Muhammerdir serapa
mayemiz hûn-i şehadetten
Biz ol âli-himem, erbab-ı cidd-u
icdihâdız kim
Cihangirane bir devlet çıkardık
bir aşiretten
Doğu'dan, Türkistan'dan gelen ve "Horasan Erenleri" denilen ağzı dualı kâmil insanlar, uç bölgelerdeki Türklere büyük bir ideal aşılamayı başardılar. Bu idealin temelinde cihana talip olmak vardı...
Alp, Abdal, Eren diye andığımız gazi-dervişler uç beylerini teşkilatlandırıyor, onlara yol gösteriyordu. Bu surette; fethedilen Bizans toprakları, kısa zamanda köyler, kasabalar, genişleylen şehirlerle Türk yurdu haline geliyordu. Türkmen gaziler, bir şehri zapteder etmez derhal bir kısmı oraya yerleşiyor, kalan kısım daha ileriye ilerliyordu. Arkadan daima taze kuvvetler geldiği ve daha ileriye sevkedildiği için bu başarılı yürüyüşün ardı arkası kesilmiyordu. Bu enerjik Türk gazileri, bir ideal aşkına yerlerini yurtlarını terk ettikleri, gaza ve şehadet yoluyla bahtiyarlık aradıkları için daima muvaffak oluyorlardı.
Osmanlı'nın hedefi: insanTürkler, ülkeler fethetmeden önce gönülleri fetheder; kendi nefis dünyalarını zaptetmeden şehirler zaptetmezdi; o nedenle girdikleri topraklara barış, huzur, asayiş, refah, zenginlik, adalet ve bahtiyarlık getirirlerdi. Hedef olarak insan unsurunu seçtikleri için Türkler fethettikleri yerlerde hemen imar faaliyetlerine girişir; başta eğitim kurumları olmak üzere cami, medrese, han, hamam, kervansaray, çeşme, darüşşifa, yol ve köprüler inşa eder, kütüphaneler tesis ederek insanı ihya etmeye çalışırdı. Bu sebeple yerli halk, yüzyıllardan beri dejenere olmuş Bizans ve Balkanlı hakimiyetinde unuttuğu asayiş ve huzurun bütün nimetlerini Türkler sayesinde toplardı.
Hülasa-i kelam, Ertuğrul Gazi'den sonra beyliğin başına geçen Osman Gazi; çevresine aldığı Samsa Çavuş, Konur Alp, Akçakoca, Aykut Alp, Abdurrahman Gazi gibi aşiret beyleri; ve Şeyh Edebali, Davud-ı Kayseri, Dursun Fakih gibi din büyükleriyle birlikte fetihten fetihe koşmuş, Anadolu'nun bu uç bölgelerinde Müslüman-Türk ruhunu hakim kılmışlardır. Birçok tarihçinin, insanlık tarihinin en büyük ve hayrete değer olaylarından biri saydığı, dünya tarihinin en muazzam devletlerinden olan Osmanlı, işte bu şartlar içerisinde kurulmuştur.
Devletin temeli, farklı bir gönül sahibi tarafından atılıyorİlk zamanlar; Karacadağ, Söğüt, Domaniç ve çevresinde 4800 kilometrekarelik mütevazı bir toprak parçasına sahip bulnan Osmanlı, oldukça kısa bir süre içinde, tabiri caizse, 72 milleti, kendi şemsiyesi altında toplayan dev bir "Cihan Devleti" haline gelmiştir. Devletin topraklarının en geniş olduğu dönemlerde yüzölçümü, 24 milyon kilometrekare'yi bulmakta idi.
Kuşkusuz, böylesine büyük bir devletin temelinin, yalnızca askerî güçle atıldığını söylemek mümkün değildir. Hele, söz konusu, Osmanlı gibi; dünyaya hak, adalet ve huzur dağıtmış bir Koca Çınar olursa; elbette böyle bir devletin harcında bir farklı elin, bir başka gönlün varlığı karşımıza çıkıyor. Dilerseniz bu farlkı el ve bu farklı gönülden yola çıkarak, küçük bir Anadolu Beyliği'ne tüm dünyaya hakim "Cihan Devleti" olma kapısını açan sırdan bahsedelim:
Osman Gazi'nin rüyasıOsman Gazi, Anadolu'nun İslamlaştırılıp, Türkleşmesi faaliyetine katılan gönül sultanlarından ve ahilerden biri olan Karamanlı Şeyh Edebali'nin sohbetlerini hiç kaçırmamaya gayret ederdi. 1277 senesinde, kamil insan Şehy Edebali'nin evinde misafir olduğu bir gün ilginç bir rüya görür. Rüyasında, hocası Edebali Hazretleri'nin göğsünden bir ay'ın çıkıp, kendi göğsüne girdiğini, ardından da kendi göbeğinden bir çınar ağacının bitip, alemi tuttuğunu, gölgesinde nice dağların bulunup, nehirlerin aktığını, bir çok insanların kaynaştığını, kimisinin bahçe ve tarla sulayıp, kimisinin çeşmeler akıttığını gördü. Gördüğü rüyayı ertesi gün hocasına anlattı. Şeyh Edebali O'na; "Müjde ey Osman! Hak Teala sana ve senin evladına saltanat verdi. Bütün dünya, evladının himayesinde olacak, kızım Mal Hatun da sana eş olacak." deyip rüyasını tabir etti. On dokuz yaşında iken, Şeyh Edebali'nin kızı Mal Hatun ile evlendi. Bu izdivaçtan Orhan Gazi doğdu. Orhan Gazi'nin doğduğu sırada, Ertuğrul Gazi de vefat etti. (1281).
Osman Gazi ve Beylik'ten Devlet'eOsman Gazi, Küçük yaştan îtibâren İslâm ilimlerini öğrenen Osman Gâzi, ayrıca mükemmel bir askerî tâlim ve terbiye görmüştü. Babası Ertuğrul Gâzi'nin vefatı üzerine bey seçilip idâreyi ele aldı. Osman Bey, Kayıların başına geçince Söğüt'ü kendisine merkez yaparak Akçakoca, Gâzi Abdurrahman, Aykut Alp ve Konur Alp gibi beylerle Bizans'a karşı fetihlere girişti. 1285'te Kulaca Hisarı fethedildi. 1288'de İnegöl ve Karacahisar tekfurlarının kuvvetlerini Ekizce'de bozguna uğrattı. Bu savaşta Osman Gâzi'nin kardeşi Saru Batu şehit oldu.
Osmanlıların daha sonra Karacahisar, Taraklı ve Göynük'ü elde etmesi üzerine, bölge tekfurları ittifak ederek Osman Gâzi'yi bir düğün münasebetiyle öldürmek istediler. Dostu, Harmankaya hâkimi Köse Mihal'in (ki daha sonra İslâmiyet'i kabûl ederek Mihal Gâzi adını almıştır.) haber vermesi ile vaziyeti öğrenen Osman Gâzi süratle harekete geçerek Bilecik ve Yarhisar'ı zaptetti. Gelini ele geçirerek Nilüfer adını verip, oğlu Orhan Gâzi ile nikahladı.
1299'da Türkiye Selçuklu sultanlığındaki iktidar boşluğundan faydalanan Osman Gâzi istiklâlini îlân etti. 1301'de Yenişehir'i alarak İznik ve Bursa'nın fethinin yolunu açtı. Bursa, Kite ve Atranos tekfurlarının kuvvetlerini Koyunhisar mevkiinde bozguna uğrattı. Bu zaferden sonra Kestel, Kite ve Ulubat kaleleri Osmanlıların eline geçti. 1308'de İznik'in en mühim ileri karakolu olan Karahisar ele geçirildi. Böylece İznik-İzmit karayolu Türklerin hâkimiyetine girmiş oldu. Osman Bey artık başta Bursa olmak üzere İznik ve İzmit'in zabtını ilk hedef olarak görüyordu. 1314 yılında başlayan Bursa kuşatması, on seneden fazla sürdü. 1324'de hastalanan Osman Bey, kumandayı oğlu Orhan'a devretti...
Şeyh Edebali'nin Osman Bey'e vasiyetiOsman Gazi'nin bütün başarıların arkasında bir insan-ı kamil vardır. İkaz ve irşadlarıyla hayatı boyunca Osman Gazi'ye yol gösteren büyük arif Şeyh Edebali'nin, Osman Gazi'ye hitaben söylenmiş vasiyetnamesi, esasen, Osmanlı'yı Osmanlı yapan gerçeği, Osmanlı'nın insana verdiği önemi ve değeri de ortaya koymaktadır. Küçücük bir Anadolu Beyliği'ne tüm dünyaya hakim "Cihan Devleti" olma kapısını açan bu vasiyetnamede Türklüğe ve Türkiye'ye yeniden iktidarı bahşedecek, belki de "Kainat Devleti" ufkuna yükseltecek işaret taşları yer almaktadır...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.