Sömürücü güçler bağımlı hale getirdikleri ülkeleri şimdi de aç bırakmanın peşinde. Bunu başarabilmek için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Bilmiyorlar ki, aç kalan insanlara her istediğini yaptırmak mümkün olur. Bundan dolayıdır ki, ekonominin temeli olan ve insanların en hayati bu hedeflerine ulaşmak üzereler. Büyük bir mesafe de aldıkları inkar edilemez.
ABD eski dışişleri bakanlarından Heny Kissinger, 1970'li yıllarda petrol ambargosu gündeme gelindiğinde Arapları şu sözlerle tehdit etmişti:
ABD'nin gıda silahı Arap petrolleriyle boy ölçecek durumdadır. Zira o yıllarda ABD Dünya tahıl ticaretinin yüzde 80 in elinden tutuyordu. Tabii olarak bu rakam her yıl artmıştır. Bu gün 1970'li yıllarda tahıl ihraç eden ülkeler bile ABD'den tahıl ithal eder duruma düştüler. Bu konuda örnek çok, bunlardan biride Türkiye.
ABD bununla da yetinmiyor. Tohuma da el atarak tarım sektörünü can damarından yakalamak istiyor. Yakaladı da diyebiliriz. ABD'li bilim adamları tarımda kullanılan belli başlı ürünlerin tohumlarının hücre sırasını değiştirerek doğal yapısını bozuyor. Bir başka deyişle ABD'liler biyoteknoloji yoluyla intihar eden tohum icat ettiler. Bu çeşit tohumlar bir kez kullanılıyor. O tohumun ürününden tohum olmuyor. ABD ve İsrail'in başı çektiği bu tarım tuzağına tutulan ülkelerin birkaç yıl sonra tohumsuz kalmaları kaçınılmazdır. Böyle bir bağımlılığa nasıl boyun bükülür? Buna boyun bükenlere ne demeli ? Takdir sizlerin.
Avrupa'da yapılan bir araştırma intihar eden tohumların hem toprağı hem de o tohumun ürünlerini kullanan insanların sağlığını bozduğunu ortaya koymuştur. Onun için Avrupalı halklar bu tohumların yasaklanmasına rağmen çevre bakanlığının bu konu ile ilgili yaptığı araştırmayı gizleyemedi. Nihayet intihar eden tohum üreten ABD şirketlerinin en büyüğü olan Mosanto şirketi İngiltere, Fransa ve Almanya'daki tesislerini kapatacağını ve Avrapa pazarlarından çekileceğini ilan etmek zorunda kaldı. Avrupalılar tarım ürünlerinde çok hassastırlar. Özellikle organik tarım ürünlerini tercih ediyorlar. Onları bulamazlarsa aldıkları ürünlerin tohumunu yani intihar eden tohumdan üretilip üretilmediğini soruyorlar. Satıcı firmalarda son günlerde tarım ürünü paketlerinin üzerine bunu yazma gereği duyuyorlar.
Avrupa'da bu gelişmeler olurken Türk halkı ne yapıyor? Bu konunun Türk halkını ilgilendiren bir tarafı yok mu? Elbette var, ama ilgilenen kim? Mosanto şirketinin Türkiye'de tesisleri var. Türkiye'ye de intihar eden tohum satıyorlar. Tohumculuk enstitüsü Derneğinin verilerine göre Türkiye, mısır, ayçiçeği, şekerpancarında yüzde yüz, diğer tarım ürünlerinde belli oranlarda intihar eden tohum kullanılıyor. Kullanılıyor da ne oluyor?
Hiç bir şey. Halk da yetkililer de sessiz sedasız, olup bitenlerden habersiz gidiyor. Tabiri caizse, alan da satan da memnun.
Her konudaki vurdumduymazlığımız milli ruh ve milli anlayış eksikliğimiz burada da kendini gösteriyor. Halbu ki, Atatürk, ta 1930 lu yıllarda Nazilli'de Araştırma Enstitüsü kurmuş ve orada tohum ıslahı çalışmalarını başlatmıştır. Daha sonra tohum geliştirme ve yetiştirme işini Devlet Üretme çiftliklerine devretmiştir. Bu gün o kurumlar ne durumda ne yapıyorlar? Bilen de soran da yok.
İşte bu anlayış ülkeyi sadece IMF'ye değil, Mosanto gibi intihar eden tohum üretip satan şirketlere de bağımlı hale getirmiştir. İntihar eden tohumla tarımımızı idam etmek istemiyorsak, Atatürk'ün 1 Mart 1922'de TBMM'de söylediği şu sözleri tekrar hatırlamamız ve gereği yapmamız şarttır: "Köylünün bilgisini artırmak, teknik araçlar kullanılmasını sağlamak ve emeğinin karşılığını vermek, ekonomi politikalarımızın ruhu olacaktır. Tarım ürünlerimiz dış rekabetten korunacak ve çiftçiye tohumluk verilecektir". Hey gidi çiftçi, tohumun da, efendiliğinde gitti. Ama bunu geri alma imkanın hala var. Bu imkan da giderse yalnız çiftçi değil, bütün bir millet ağlayacaktır.
ABD eski dışişleri bakanlarından Heny Kissinger, 1970'li yıllarda petrol ambargosu gündeme gelindiğinde Arapları şu sözlerle tehdit etmişti:
ABD'nin gıda silahı Arap petrolleriyle boy ölçecek durumdadır. Zira o yıllarda ABD Dünya tahıl ticaretinin yüzde 80 in elinden tutuyordu. Tabii olarak bu rakam her yıl artmıştır. Bu gün 1970'li yıllarda tahıl ihraç eden ülkeler bile ABD'den tahıl ithal eder duruma düştüler. Bu konuda örnek çok, bunlardan biride Türkiye.
ABD bununla da yetinmiyor. Tohuma da el atarak tarım sektörünü can damarından yakalamak istiyor. Yakaladı da diyebiliriz. ABD'li bilim adamları tarımda kullanılan belli başlı ürünlerin tohumlarının hücre sırasını değiştirerek doğal yapısını bozuyor. Bir başka deyişle ABD'liler biyoteknoloji yoluyla intihar eden tohum icat ettiler. Bu çeşit tohumlar bir kez kullanılıyor. O tohumun ürününden tohum olmuyor. ABD ve İsrail'in başı çektiği bu tarım tuzağına tutulan ülkelerin birkaç yıl sonra tohumsuz kalmaları kaçınılmazdır. Böyle bir bağımlılığa nasıl boyun bükülür? Buna boyun bükenlere ne demeli ? Takdir sizlerin.
Avrupa'da yapılan bir araştırma intihar eden tohumların hem toprağı hem de o tohumun ürünlerini kullanan insanların sağlığını bozduğunu ortaya koymuştur. Onun için Avrupalı halklar bu tohumların yasaklanmasına rağmen çevre bakanlığının bu konu ile ilgili yaptığı araştırmayı gizleyemedi. Nihayet intihar eden tohum üreten ABD şirketlerinin en büyüğü olan Mosanto şirketi İngiltere, Fransa ve Almanya'daki tesislerini kapatacağını ve Avrapa pazarlarından çekileceğini ilan etmek zorunda kaldı. Avrupalılar tarım ürünlerinde çok hassastırlar. Özellikle organik tarım ürünlerini tercih ediyorlar. Onları bulamazlarsa aldıkları ürünlerin tohumunu yani intihar eden tohumdan üretilip üretilmediğini soruyorlar. Satıcı firmalarda son günlerde tarım ürünü paketlerinin üzerine bunu yazma gereği duyuyorlar.
Avrupa'da bu gelişmeler olurken Türk halkı ne yapıyor? Bu konunun Türk halkını ilgilendiren bir tarafı yok mu? Elbette var, ama ilgilenen kim? Mosanto şirketinin Türkiye'de tesisleri var. Türkiye'ye de intihar eden tohum satıyorlar. Tohumculuk enstitüsü Derneğinin verilerine göre Türkiye, mısır, ayçiçeği, şekerpancarında yüzde yüz, diğer tarım ürünlerinde belli oranlarda intihar eden tohum kullanılıyor. Kullanılıyor da ne oluyor?
Hiç bir şey. Halk da yetkililer de sessiz sedasız, olup bitenlerden habersiz gidiyor. Tabiri caizse, alan da satan da memnun.
Her konudaki vurdumduymazlığımız milli ruh ve milli anlayış eksikliğimiz burada da kendini gösteriyor. Halbu ki, Atatürk, ta 1930 lu yıllarda Nazilli'de Araştırma Enstitüsü kurmuş ve orada tohum ıslahı çalışmalarını başlatmıştır. Daha sonra tohum geliştirme ve yetiştirme işini Devlet Üretme çiftliklerine devretmiştir. Bu gün o kurumlar ne durumda ne yapıyorlar? Bilen de soran da yok.
İşte bu anlayış ülkeyi sadece IMF'ye değil, Mosanto gibi intihar eden tohum üretip satan şirketlere de bağımlı hale getirmiştir. İntihar eden tohumla tarımımızı idam etmek istemiyorsak, Atatürk'ün 1 Mart 1922'de TBMM'de söylediği şu sözleri tekrar hatırlamamız ve gereği yapmamız şarttır: "Köylünün bilgisini artırmak, teknik araçlar kullanılmasını sağlamak ve emeğinin karşılığını vermek, ekonomi politikalarımızın ruhu olacaktır. Tarım ürünlerimiz dış rekabetten korunacak ve çiftçiye tohumluk verilecektir". Hey gidi çiftçi, tohumun da, efendiliğinde gitti. Ama bunu geri alma imkanın hala var. Bu imkan da giderse yalnız çiftçi değil, bütün bir millet ağlayacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018