Genelkurmay bir süredir ilginç bir yol takibetmeye başladı. Bazı konularda topluma doğrudan "bilgi notu" yayınlıyor. Gizliliğe herkesten çok önem veren bir kurumun bilhassa dış politik konularda böyle şeffaf davranmasının asıl nedeni acaba nedir?
Konu AB olunca hem mide bulanıyor, hem de askerin böyle davranmasına seviniyorsunuz. Demek AB'de bazılarının saklamaya, üzerini örtmeye çalıştığı bir şeyler var. AB'ye "sivillerin" sunduğu UP'nin, KOB'nin Türkçe ve İngilizce metinlerinin farklı olduğu, Türkçe metnin bile tam olarak kamuoyuna açıklanmadığı, UP'nin "sadece güvenlikle ilgili bölümlerinin" MGK'da görüşüldüğü, IMF'ye verilen niyet mektuplarının eklerinin imzalayan Başbakan Yrd.ları tarafından dahi bilinmediği bir siyaset ortamında inanın az şey değildir bu.
Asker Allah'tan, Ege, Kıbrıs, Güneydoğu ve AGSK konularında ipin ucunu yakalamış ve bırakmamaktadır. Çünkü ipin öbür ucunda ülkeyi karga tulumba AB'ye sokmak isteyen "küresel" politikacılar, mütareke basını ile ters devşirilmiş aydınlar ve "Şaibeli"TÖ'ler vardır.
Asker AGSK meselesine özel bir önem vermektedir. AGSK kimliğimizi, kişiliğimizi koruyarak AB'ye girmemizin ölçüsüdür. AB'nin de bizi eşit haklara sahip ortak olarak mı yoksa ikinci sınıf bir sömürge olarak mı kabul edeceğinin test edildiği bir tür turnusol kâğıdıdır. AB; "NATO üyesi olduğun için elindeki bütün NATO imkânlarını bize sorgusuz sualsiz tahsis et" demektedir. Asker; "Olur, karargâh çalışmalarında bulunur,karar mekanizmalarında yer alırsam veririm" deyince AB "Olmaz. AB üyesi değilsin. Sen askeri ve imkânlarını hazır et. Biz söyleyince gönder" cevabını vermektedir. Durumun daha iyi anlaşılması için kullandığımız abartılı örneği gene verelim: yâni AB birlikleri İncirliği kullanarak Kıbrıs'a çıkıp Rumların yanında yer alabilecektir onların istediği şartlara göre.
Ne çâre "sivil siyasiler" de AB'nin bu fikrine yatkın bir tutum içinde. AGSK'nın asker tarafından Türkiye'nin AB yolunu engelliyor bir şekle sokulmasından rahatsızlar. Neredeyse AB diplomatları ile beraber aynı safta "bizim asker"i ikna çabasındalar.
O halde, elbette "En büyük asker bizim asker."
Örneğin Budapeşte'deki NATO toplantısı ardından Dışişleri Bakanı İsmail Cem Financial Times'a, hiç de öyle olmadığı halde "anlaşmaya varılıyor" diye bir makale yazarak emrivâki yapmak istiyor. Kime emrivâki yapıyor, neden Türkiye'de yazmıyor da İngiliz gazetesine yazıyor?
Genelkurmay karşı hamleyi ABD Savunma Bakanı Rumsfeld'in Ankara'da Genelkurmay İkinci Başkanı Büyükanıt'la görüşmesi sırasında yapıyor, düşüncelerini Financial Times'a değil, Türk basını ve kamuoyuna dağıtılan bilgi notu aracılığı ile toplumla paylaşıyor. Cem'in makalesi ile askerin bilgi notu arasında çelişki, derin ayrılıklar olduğu göze çarpıyor.
Bu sefer de ilk adımı yine Cem atıyor, gazetecilere "'Biz haklıyız' katılığıyla Türkiye yeni Avrupa savunma yapısı dışında kalabilir. Kalırsa ne olur? Türkiye'yi saf yerine koymayacak bir formül çıkmıyorsa, olmazsa olmaz diyeceğiz. Ama bu da Türkiye için iyi olmaz." diyor. Genelkurmay'la fikir ayrılıklarını gizlemiyor; "Her konuda aynı şeyi mi düşüneceğiz? Mutlaka farklı düşünceler olacak ki, bunların tartışmasından doğruyu bulalım'' dedikten sonra.''Ölçüsüz olmanın faturası büyük olabilir, fazla ölçülü olmanın da... 'Hep biz haklıyız' şeklindeki bir yaklaşım da, Türkiye'yi şekillenmekte olan bir Avrupa güvenlik kimliğinin dışında bırakabilir. Ama emin olun ki, aramızda bir sorun yok'' diye ilâve ediyor.
Ve arkadan yine Genelkurmay'ın "bilgi notu" geliyor;
"Barış zamanı faaliyetleri gözardı eden ve sadece çıkabilecek krizler bazında ve karar mekanizmalarında yer almadan ortaya konulacak katılım modelinin Türkiye tarafından kabul edilmesi mümkün değildir. Tek yanlı olarak NATO imkanlarının kullanılmasının üzerinde yoğunlaşan AB'ye karşı NATO kozunun manivela olarak kullanılması, geçerli ve tek politika olarak görülmektedir." Aynı bilgi notunda AB'nin hedefi ise şöyle ifade ediliyor:
"AB hiçbir şey vermeden Batı Avrupa Birliği'nin kazandıklarının daha ötesinde haklar elde etmek istemektedir. AB'nin bugün, Türkiye'nin AB adayı dahi olmadan elde ettiği kazanımlarını vermek istemediğini gözönüne alırsak, istediklerini elde etmesini müteakip Türkiye'ye ilave kazanımlar sağlamasını beklemenin gerçekçi olmayacağı düşünülmektedir. AB'nin amacı ilave bir para harcamadan yeni güvenlik mimarisini NATO'nun mevcut imkanları üzerine kurmak ve adım adım NATO'nun yerini almaktır."
Bilgi notunda Türkiye'nin hangi koşullarda AB'nin isteğini kabul edeceği şöyle anlatılıyor: "Katılım konusunda karar altına alınan ve halen Batı Avrupa Birliği kapsamında sahip olduğumuz hakların yerine getirilmesi durumunda Türkiye evet demeye hazırdır. Eğer, AB bu kazanımları katımcılar komitesinden siyasi güvenlik komitesi seviyesine çıkarırsa bu daha uyumlu ve Türkiye için daha kabul edilebilir bir yapı olacaktır. "
Bilgi notunda suni çözümler kısa ömürlüdür olacağı şöyle vurgulanıyor: "Avrupa'nın güvenlik ve savunma boyutunu yeniden kurmak pahalı bir girişimdir. Ancak kurulacak sistemin çalışmaması durumunda bu gayret Avrupa ülkelerine daha da pahalıya mal olacaktır. Tarih, suni çözümlerin kısa ömürlü olduğunu defalarca kanıtlamıştır."
Asker bir kere daha insiyatifi ele almak ve "Türkiye" adına konuşmak durumunda kalmıştır. Birkaç yerde "Şu, şu şartlarda Türkiye evet demeye hazırdır" demektedir.
Ve AB konusunda sivil siyasilerin şimdiye kadar yürütmekte olduğu politikaların ne kadar gafil bir basiretsizlikle dolu olduğunu da şu veciz ifadeyle anlatmaktadır:
"AB'nin bugün, Türkiye'nin AB adayı dahi olmadan elde ettiği kazanımlarını vermek istemediğini gözönüne alırsak, istediklerini elde etmesini müteakip Türkiye'ye ilave kazanımlar sağlamasını beklemenin gerçekçi olmayacağı düşünülmektedir."
Ben olsam süslü bir yazıyla bu lâfı yazdırır, gümüş çerçeve ile çerçeveletir ve Mesut Yılmaz, Volkan Vural, Ecevit, Bahçeli ve "hazırûn"un odalarının duvarına asardım.
Şimdi siz olsanız ipin hangi ucunda, hangi tarafında yer alırdınız. Kime yardım eder, güç birliği yapar, gücüne güç katardınız?
Konu AB olunca hem mide bulanıyor, hem de askerin böyle davranmasına seviniyorsunuz. Demek AB'de bazılarının saklamaya, üzerini örtmeye çalıştığı bir şeyler var. AB'ye "sivillerin" sunduğu UP'nin, KOB'nin Türkçe ve İngilizce metinlerinin farklı olduğu, Türkçe metnin bile tam olarak kamuoyuna açıklanmadığı, UP'nin "sadece güvenlikle ilgili bölümlerinin" MGK'da görüşüldüğü, IMF'ye verilen niyet mektuplarının eklerinin imzalayan Başbakan Yrd.ları tarafından dahi bilinmediği bir siyaset ortamında inanın az şey değildir bu.
Asker Allah'tan, Ege, Kıbrıs, Güneydoğu ve AGSK konularında ipin ucunu yakalamış ve bırakmamaktadır. Çünkü ipin öbür ucunda ülkeyi karga tulumba AB'ye sokmak isteyen "küresel" politikacılar, mütareke basını ile ters devşirilmiş aydınlar ve "Şaibeli"TÖ'ler vardır.
Asker AGSK meselesine özel bir önem vermektedir. AGSK kimliğimizi, kişiliğimizi koruyarak AB'ye girmemizin ölçüsüdür. AB'nin de bizi eşit haklara sahip ortak olarak mı yoksa ikinci sınıf bir sömürge olarak mı kabul edeceğinin test edildiği bir tür turnusol kâğıdıdır. AB; "NATO üyesi olduğun için elindeki bütün NATO imkânlarını bize sorgusuz sualsiz tahsis et" demektedir. Asker; "Olur, karargâh çalışmalarında bulunur,karar mekanizmalarında yer alırsam veririm" deyince AB "Olmaz. AB üyesi değilsin. Sen askeri ve imkânlarını hazır et. Biz söyleyince gönder" cevabını vermektedir. Durumun daha iyi anlaşılması için kullandığımız abartılı örneği gene verelim: yâni AB birlikleri İncirliği kullanarak Kıbrıs'a çıkıp Rumların yanında yer alabilecektir onların istediği şartlara göre.
Ne çâre "sivil siyasiler" de AB'nin bu fikrine yatkın bir tutum içinde. AGSK'nın asker tarafından Türkiye'nin AB yolunu engelliyor bir şekle sokulmasından rahatsızlar. Neredeyse AB diplomatları ile beraber aynı safta "bizim asker"i ikna çabasındalar.
O halde, elbette "En büyük asker bizim asker."
Örneğin Budapeşte'deki NATO toplantısı ardından Dışişleri Bakanı İsmail Cem Financial Times'a, hiç de öyle olmadığı halde "anlaşmaya varılıyor" diye bir makale yazarak emrivâki yapmak istiyor. Kime emrivâki yapıyor, neden Türkiye'de yazmıyor da İngiliz gazetesine yazıyor?
Genelkurmay karşı hamleyi ABD Savunma Bakanı Rumsfeld'in Ankara'da Genelkurmay İkinci Başkanı Büyükanıt'la görüşmesi sırasında yapıyor, düşüncelerini Financial Times'a değil, Türk basını ve kamuoyuna dağıtılan bilgi notu aracılığı ile toplumla paylaşıyor. Cem'in makalesi ile askerin bilgi notu arasında çelişki, derin ayrılıklar olduğu göze çarpıyor.
Bu sefer de ilk adımı yine Cem atıyor, gazetecilere "'Biz haklıyız' katılığıyla Türkiye yeni Avrupa savunma yapısı dışında kalabilir. Kalırsa ne olur? Türkiye'yi saf yerine koymayacak bir formül çıkmıyorsa, olmazsa olmaz diyeceğiz. Ama bu da Türkiye için iyi olmaz." diyor. Genelkurmay'la fikir ayrılıklarını gizlemiyor; "Her konuda aynı şeyi mi düşüneceğiz? Mutlaka farklı düşünceler olacak ki, bunların tartışmasından doğruyu bulalım'' dedikten sonra.''Ölçüsüz olmanın faturası büyük olabilir, fazla ölçülü olmanın da... 'Hep biz haklıyız' şeklindeki bir yaklaşım da, Türkiye'yi şekillenmekte olan bir Avrupa güvenlik kimliğinin dışında bırakabilir. Ama emin olun ki, aramızda bir sorun yok'' diye ilâve ediyor.
Ve arkadan yine Genelkurmay'ın "bilgi notu" geliyor;
"Barış zamanı faaliyetleri gözardı eden ve sadece çıkabilecek krizler bazında ve karar mekanizmalarında yer almadan ortaya konulacak katılım modelinin Türkiye tarafından kabul edilmesi mümkün değildir. Tek yanlı olarak NATO imkanlarının kullanılmasının üzerinde yoğunlaşan AB'ye karşı NATO kozunun manivela olarak kullanılması, geçerli ve tek politika olarak görülmektedir." Aynı bilgi notunda AB'nin hedefi ise şöyle ifade ediliyor:
"AB hiçbir şey vermeden Batı Avrupa Birliği'nin kazandıklarının daha ötesinde haklar elde etmek istemektedir. AB'nin bugün, Türkiye'nin AB adayı dahi olmadan elde ettiği kazanımlarını vermek istemediğini gözönüne alırsak, istediklerini elde etmesini müteakip Türkiye'ye ilave kazanımlar sağlamasını beklemenin gerçekçi olmayacağı düşünülmektedir. AB'nin amacı ilave bir para harcamadan yeni güvenlik mimarisini NATO'nun mevcut imkanları üzerine kurmak ve adım adım NATO'nun yerini almaktır."
Bilgi notunda Türkiye'nin hangi koşullarda AB'nin isteğini kabul edeceği şöyle anlatılıyor: "Katılım konusunda karar altına alınan ve halen Batı Avrupa Birliği kapsamında sahip olduğumuz hakların yerine getirilmesi durumunda Türkiye evet demeye hazırdır. Eğer, AB bu kazanımları katımcılar komitesinden siyasi güvenlik komitesi seviyesine çıkarırsa bu daha uyumlu ve Türkiye için daha kabul edilebilir bir yapı olacaktır. "
Bilgi notunda suni çözümler kısa ömürlüdür olacağı şöyle vurgulanıyor: "Avrupa'nın güvenlik ve savunma boyutunu yeniden kurmak pahalı bir girişimdir. Ancak kurulacak sistemin çalışmaması durumunda bu gayret Avrupa ülkelerine daha da pahalıya mal olacaktır. Tarih, suni çözümlerin kısa ömürlü olduğunu defalarca kanıtlamıştır."
Asker bir kere daha insiyatifi ele almak ve "Türkiye" adına konuşmak durumunda kalmıştır. Birkaç yerde "Şu, şu şartlarda Türkiye evet demeye hazırdır" demektedir.
Ve AB konusunda sivil siyasilerin şimdiye kadar yürütmekte olduğu politikaların ne kadar gafil bir basiretsizlikle dolu olduğunu da şu veciz ifadeyle anlatmaktadır:
"AB'nin bugün, Türkiye'nin AB adayı dahi olmadan elde ettiği kazanımlarını vermek istemediğini gözönüne alırsak, istediklerini elde etmesini müteakip Türkiye'ye ilave kazanımlar sağlamasını beklemenin gerçekçi olmayacağı düşünülmektedir."
Ben olsam süslü bir yazıyla bu lâfı yazdırır, gümüş çerçeve ile çerçeveletir ve Mesut Yılmaz, Volkan Vural, Ecevit, Bahçeli ve "hazırûn"un odalarının duvarına asardım.
Şimdi siz olsanız ipin hangi ucunda, hangi tarafında yer alırdınız. Kime yardım eder, güç birliği yapar, gücüne güç katardınız?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002