İşimiz çok zor.
Zor olduğu için de hem mükafatı çok, hem de şerefi...
İbrahim Berk, M. Emin Koç ve ben, "misyonerlik", "dinlerarası diyalog" ve "AB sürecinde Türkiye'yi bekleyen tehlikeler" konularında yerel televizyonların davetlisi olarak Trabzon'a gittik.
Son derece yararlı programlar yapma imkanı bulduk.
Bu sevindirici tablonun yanında üzüldüğüm şey, insanımızın yaklaşmakta olan bu tehlikenin farkında olmayışı.
Oysa, ayak sesleri, sağır sultanı, işitir, kör veriri görür, lal Lâlayı konuşur yapacak kadar güçlü çıkıyor.
Peki insanımızın, ama özellikle de, bütün uzuvlarıyla hayatın içinde olanların bu durumdan bihaber kalmalarının sebebi nedir?
Tek cevap bulabiliyorum; başka şeylerle meşgul olmak.
Dikkatlerin başka yerlere çekilmiş olması.
Aynen yankesici taktiği gibi.
Cebinizdekini araklamayı kafasına koymuş bir yankesici, bu emeline vasıl olmak için, mutlaka sizin dikkatinizi başka tarafa teksif etmek, yoğunlaştırmak zorundadır.
Siz başka şeylerle meşgul olurken, o da avını avlamış olacak.
Siz de işin farkına varınca, o çoktan tüymüş, meşgale ise, kılmış, tüymüş edebiyatıyla sürmüş olacak.
Dikkat edin, şu ülkede;
Gözü kör,
Kulağı sağır,
Dili lal olası irtica ne zaman hortlatılmışsa, birileri mutlaka malı götürmüştür.
"Eyvaaah irtica" dendi, vatandaşın milyar dolarları hortumlandı.
"Eyvaaaah irtica" dendi, devletin malı "deniz" yapıldı.
"Eyvaaah irtica" dendi, kamunun malı "cukka" edildi.
Ülkenin her yanı misyoner kaynıyor,
Yetkililer koro; irtica en büyük tehlike.
Ülke bölünüyor,
Yetkililer solo; irtica ile mücadelemiz sürecek.
Nesil, milli ve dinî değerlerinden kopmaya devam ediyor,
Yetkililer orkestra; "bir kafa ki, çağdışı, ne erkektir ne dişi."
İşimiz çok zor, ama çok şerefli.
Anlatmak zorundayız.
Her ortamda,
Her mekanda,
Her halde.
Anlattığınız zaman karşınızdaki bir yığma duvar değilse, ayıkıyor.
En korktuğum şey ise şu; Bu tehlikeli süreci başlatanlar, yarın kalkar da, sanki olanlardan şikayetçi imiş gibi, meydana çıkarlar ve insanımız bu poliçehre tiplere ya kanarsa.
İşte korkum bunadır.
Tıpkı, iktidardayken AB uğruna her türlü imzayı atıp, şimdi de utanmadan, sıkılmadan; "AB bizi bölecek edebiyatı" yapmaları gibi.
Tıpkı iktidardayken, bu neslin dinden imandan kopması için ne gerekiyor idiyse yapıp, şimdi de: "Eyvah din elden gidiyor!" narası atmak gibi.
Gerçi, "eyvah din elden gidiyor!" cümlesindeki din hangisidir bilmiyoruz.
Bir başka tuhaflık da şu, dün misyonerleri kucaklayanları kucaklayanların bugün niye ve nasıl şikayetçi oldukları?
Dün;
Bu millet başta Patriği, Vatikan'ın Türkiye temsilcisini ve diğer bütün papaz, haham ve kardinali, sayın Gülen'in, ya sağında, ya solunda, ya da arkasında otururken tanıdı.
Ya temel atmada, ya açılışta, ya da kapanışta bu adamlar mutlaka vardı.
Ya iftar duasında,
Ya da cevşen okurken bir ve beraberdiler.
Dün bir başka şey daha vardı; sayın Ecevitler'in Gülen'e toz kondurmamaları.
Nuh Mete arıyordu, Ecevit gönlünde saklıyordu.
Böylece papaz, haham, kardinal, patrik, monsenyör ve diğerleri, senden, benden çok daha bizden biri gibi takdim edildi.
Yani aleni misyonerlik.
Bunu yapanı göğe çıkar, sonra "eyvaaah din uçtu!" diye hikaye oku.
Yemezler.
Yiyen olursa, bu onun sorunu.
Ama ben bu oyundan cidden korkuyorum.
Trabzon programı çok güzeldi.
Trabzon TV'deki programı yöneten gazeteci yazar sayın Altay Eyupoğlu ağabeyime, misafirperverliği, nezaketi ve duyarlılığı için teşekkür etmeyi borç kabul ederim.
Bu yetmişlik genç delikanlıyı tanımanızı isterdim.
İşimiz çok zor, ama çok şerefli.
Zor olduğu için de hem mükafatı çok, hem de şerefi...
İbrahim Berk, M. Emin Koç ve ben, "misyonerlik", "dinlerarası diyalog" ve "AB sürecinde Türkiye'yi bekleyen tehlikeler" konularında yerel televizyonların davetlisi olarak Trabzon'a gittik.
Son derece yararlı programlar yapma imkanı bulduk.
Bu sevindirici tablonun yanında üzüldüğüm şey, insanımızın yaklaşmakta olan bu tehlikenin farkında olmayışı.
Oysa, ayak sesleri, sağır sultanı, işitir, kör veriri görür, lal Lâlayı konuşur yapacak kadar güçlü çıkıyor.
Peki insanımızın, ama özellikle de, bütün uzuvlarıyla hayatın içinde olanların bu durumdan bihaber kalmalarının sebebi nedir?
Tek cevap bulabiliyorum; başka şeylerle meşgul olmak.
Dikkatlerin başka yerlere çekilmiş olması.
Aynen yankesici taktiği gibi.
Cebinizdekini araklamayı kafasına koymuş bir yankesici, bu emeline vasıl olmak için, mutlaka sizin dikkatinizi başka tarafa teksif etmek, yoğunlaştırmak zorundadır.
Siz başka şeylerle meşgul olurken, o da avını avlamış olacak.
Siz de işin farkına varınca, o çoktan tüymüş, meşgale ise, kılmış, tüymüş edebiyatıyla sürmüş olacak.
Dikkat edin, şu ülkede;
Gözü kör,
Kulağı sağır,
Dili lal olası irtica ne zaman hortlatılmışsa, birileri mutlaka malı götürmüştür.
"Eyvaaah irtica" dendi, vatandaşın milyar dolarları hortumlandı.
"Eyvaaaah irtica" dendi, devletin malı "deniz" yapıldı.
"Eyvaaah irtica" dendi, kamunun malı "cukka" edildi.
Ülkenin her yanı misyoner kaynıyor,
Yetkililer koro; irtica en büyük tehlike.
Ülke bölünüyor,
Yetkililer solo; irtica ile mücadelemiz sürecek.
Nesil, milli ve dinî değerlerinden kopmaya devam ediyor,
Yetkililer orkestra; "bir kafa ki, çağdışı, ne erkektir ne dişi."
İşimiz çok zor, ama çok şerefli.
Anlatmak zorundayız.
Her ortamda,
Her mekanda,
Her halde.
Anlattığınız zaman karşınızdaki bir yığma duvar değilse, ayıkıyor.
En korktuğum şey ise şu; Bu tehlikeli süreci başlatanlar, yarın kalkar da, sanki olanlardan şikayetçi imiş gibi, meydana çıkarlar ve insanımız bu poliçehre tiplere ya kanarsa.
İşte korkum bunadır.
Tıpkı, iktidardayken AB uğruna her türlü imzayı atıp, şimdi de utanmadan, sıkılmadan; "AB bizi bölecek edebiyatı" yapmaları gibi.
Tıpkı iktidardayken, bu neslin dinden imandan kopması için ne gerekiyor idiyse yapıp, şimdi de: "Eyvah din elden gidiyor!" narası atmak gibi.
Gerçi, "eyvah din elden gidiyor!" cümlesindeki din hangisidir bilmiyoruz.
Bir başka tuhaflık da şu, dün misyonerleri kucaklayanları kucaklayanların bugün niye ve nasıl şikayetçi oldukları?
Dün;
Bu millet başta Patriği, Vatikan'ın Türkiye temsilcisini ve diğer bütün papaz, haham ve kardinali, sayın Gülen'in, ya sağında, ya solunda, ya da arkasında otururken tanıdı.
Ya temel atmada, ya açılışta, ya da kapanışta bu adamlar mutlaka vardı.
Ya iftar duasında,
Ya da cevşen okurken bir ve beraberdiler.
Dün bir başka şey daha vardı; sayın Ecevitler'in Gülen'e toz kondurmamaları.
Nuh Mete arıyordu, Ecevit gönlünde saklıyordu.
Böylece papaz, haham, kardinal, patrik, monsenyör ve diğerleri, senden, benden çok daha bizden biri gibi takdim edildi.
Yani aleni misyonerlik.
Bunu yapanı göğe çıkar, sonra "eyvaaah din uçtu!" diye hikaye oku.
Yemezler.
Yiyen olursa, bu onun sorunu.
Ama ben bu oyundan cidden korkuyorum.
Trabzon programı çok güzeldi.
Trabzon TV'deki programı yöneten gazeteci yazar sayın Altay Eyupoğlu ağabeyime, misafirperverliği, nezaketi ve duyarlılığı için teşekkür etmeyi borç kabul ederim.
Bu yetmişlik genç delikanlıyı tanımanızı isterdim.
İşimiz çok zor, ama çok şerefli.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024