Reyhanlı'daki menfur saldırı zaten uluslar arası baskı altında olan Suriye'yi daha da zor durumda bıraktığı için bu saldırıyı gerçekleştirebilecek olanlar listesinde en sonda Suriye gelmektedir.
Hal böyleyken Meclis'te temsil edilen partilerin tamamı Suriye'yi suçluyorlar.
AKP saldırıyı açık açık Suriye'nin yaptığını ifade ederken Bahçeli ve Kılıçdaroğlu da ifadelerinde Suriye'yi suçladılar.
Oysa Reyhanlı saldırısının oluşturduğu etki en fazla ABD, İsrail ve Suriyeli isyancıların işine geliyor.
Karşısında başını ABD ve İsrail'in çektiği birleşmiş bir koalisyon olan Beşar Esad, iki yıldan uzun süredir iş başında kalarak iyi bir stratejist olduğunu ortaya koymuştur. Bu krizde ayakta kalmayı başaran Esad, böyle bir saldırının Suriye'ye zarar vereceğini hesap etmemesi mümkün görünmemektedir.
Bu gerçekler Türkiye'nin büyük bir entrikayla karşı karşıya kaldığını göstermektedir.
Ülkelerin böyle çetrefilli durumlarda zarar görmeden çıkabilmeleri için gerçek devlet adamlarına ihtiyacı vardır.
İçine düştüğümüz durumlar Türkiye'de bu eksikliğin had safhada olduğunu gösteriyor.
Türkiye bu tehlikeyi katmerli bir şekilde yaşamaktadır.
Çünkü hem işbaşında olanlarda devlet adamlığı özelliği negatif seviyededir, hem de ülke kendi çıkarlarını sağlamaya odaklandıklarından olsa gerek ülke ve millet çıkarlarını düşünmek bile bunlar için çok lüks kaçmaktadır.
Türkiye özellikle son 11 yıl olmak üzere gerçek devlet adamlarından yoksun bir şekilde yönetilmektedir.
Bundan dolayı her alanda kaybetmeye mahkûm edilmiştir.
Ekonomide IMF'ye olan borçlarını dün kapattığını ilan eden hükümet, Türkiye'yi IMF'ye değil ama başka odaklara 800 milyar dolardan fazla bir borç yükünün altına sokmuş durumdadır.
Dış politikada önce "stratejik derinlik" ahkâmları kesilmiş, gelinen noktada Türkiye İslam coğrafyasının provokatörü haline sokulmuştur.
İç politikada bölücülere her türlü özgürlük sağlayan hükümet, milli kelimesinin kullanılmasına bile yasak getirmiştir.
Sözde çözüm süreci adı altında teröristlerle pazarlık masasına oturan hükümet, teröre zafer kazanış olma duygusunu maalesef yaşatmıştır. İş Öcalan'ın özgür kalmasının konuşulduğu noktalara kadar gelmiş durumdadır.
Yazmakla bitiremeyeceğimiz sakıncalı icraatlar Türkiye'nin derin bir uçuruma yuvarlandığını göstermektedir.
Devlet adamı olmayanların, kendilerini millete ait hissetmeyenlerin düşürdüğü bu uçurumda milletin tutunacağı tek dal, tek çare
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr.
Haydar Baş kalmıştır.
Ortaya koyduğu çalışmalarıyla, makaleleriyle,
Ehl-i Beyt Sempozyumlarıyla ve Milli Kahramanlarımızı Anma Programlarıyla Prof. Dr. Haydar Baş, gerçek bir devlet adamı ve Türk milletine duyduğu aidiyet hislerinin doruk noktada olduğunu her dönem olduğu gibi bugün de ispatlamıştır.
Milletin önünde iki seçenek vardır:
Ya bu kurtuluş elini tutmak ya da uçurumun dibini boylamak…