İsrail’in gözü kulağı Suriye’de

İsrail'in, ülkemizin topraklarını da içine alan Ortadoğu coğrafyası üzerinde arzı mevut hayali, siyasi ifadesiyle büyük İsrail projesi, çoğu zaman ifade edilmese de, devam ediyor.

Bölgemizde yaşanan olumsuz gelişmeleri, İsrail'in ve arkasındaki küresel iradelerin planlarının dışında düşünmek bizleri sağlıklı bir sonuca götürmeyecektir.

İsrail'in bu perde arkası planının vitrininde dün İngilizler vardı, bugün ABD'liler var, Fransızlar ya da başka piyonlar var; vitrinlere takılıp kalmamak, arkadaki asıl iradeyi mutlaka hesaba katmak gerekir.

İşte Kürdistan projesi de bu kapsamda değerlendirilmelidir. Kürdistan projesi, sürekli empoze edildiği gibi Kürt kardeşlerimize bağımsız bir devlet kazandırma projesi değildir. Projenin arkasında İsrail vardır ve amaç büyük İsrail devletine kapı açmaktır.

Dün nasıl İsrailoğulları Filistinli Müslümanların arazilerini alarak Ortadoğu'ya yerleşip devlet kurduysa, ardından da yayılmacı bir politika izleyerek tüm Filistin coğrafyasını işgal ettiyse, Filistinlilere kendi vatanlarında dahi yaşam hakkı vermediyse, Kürt kardeşlerimizin tuzağa düşmesi durumunda yaşayacakları kader de aynı olacaktır.

Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş yıllardır ifade etmektedir, "Kılıf Kürdistan, asıl hedef büyük İsrail'dir", "Kürt kardeşim eğer oyuna gelirsen kaderin Filistinlilerin kaderi olacaktır" diye…

İsrail'in ve de piyonlarının ipiyle asla kuyuya inilmez. Filistinli kardeşlerimizin yaşadıkları, Ortadoğu'da yaşayan tüm Müslüman halklara örnek olmalıdır.

İsrail ve arkasındaki küresel iradeler her ne kadar Ortadoğu'da yaşanan gelişmelerde arka planda dursalar da zaman zaman ağızlarındaki baklaları çıkarıyorlar.

Her ne kadar biz Suriye'de YPG'nin arkasında ABD var diye biliyorsak da, İsrailli yetkililerin açıklamaları YPG'nin ipinin ucunun asıl kimde olduğunu açıkça belirtiyorlar.

İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Tzipi Hotovely, İsrail'in, terör örgütü PKK'nın Suriye kolu YPG'ye yardım sağladığını ve ABD'yle görüşmelerde YPG'lilerin savunuculuğunu yaptığını belirtti.

Trump yönetimi Suriye'den asker çekme kararı aldığında en büyük tepkiyi İsrail gösterdi. 

Bu konuda İsrail Başbakanı Netanyahu ile ABD Başkanı Trump arasında ciddi bir görüş ayrılığı yaşanıyordu. Netanyahu, 10 Ekim'de YPG'lilere insani yardım önerisinde bulunmuş, daha da ileri giderek, YPG'nin Türkiye ve Suriyeli müttefiklerinin olası "etnik temizliğiyle" karşı karşıya kaldıklarını savunmuştu.

Bildiğiniz gibi, ABD'nin çekilme kararını YPG'liler kendilerine bir ihanet olarak değerlendirmişlerdi.

İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Hotovely, "Kürtler'in içinde olduğu derin gerilimi anlıyoruz ve onlara bir dizi kanal üzerinden yardımcı oluyoruz" diye konuştu.

"Kürtler" demesine aldanmayın, YPG'lileri kastediyor. Hotovely, İsrail'in yardımlarıyla ilgili ayrıntı vermedi ancak "Amerikalılarla görüşmelerde Kürtler konusundaki hakikatleri ortaya koyuyoruz. Kürt halkından yana tavır takınmaktan gurur duyuyoruz" dedi.

Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki, ABD'nin bazı hususlarda karar verip bir adım attıktan sonra, tekrar geri adım atmasında İsrail'in rolü var.

ABD'nin Suriye'deki varlığı İsrail'in için…

İsrailli Bakan Yardımcısı, "İsrail'in, Suriye'nin kuzeyindeki bölgede ılımlı ve Batı yanlısı unsurlar olarak Kürtler'in ve diğer azınlıkların gücünün muhafaza edilmesinde gerçekten belirgin bir çıkarı var. Suriye'nin kuzeyinde Kürtler'in kontrolunun olası çöküşü, İsrail açısından olumsuz ve tehlikeli bir senaryodur" dedi.

Dikkat ederseniz, İsrailli yetkili YPG'lilerin varlığının ve muhafazasının İsrail'in çıkarına olduğunu, YPG'nin yok olmasının İsrail için tehlikeli bir senaryo olduğunu ifade ediyor.

Çünkü YPG, PKK, SDG hangi isimle anılırsa anılsın, büyük İsrail için taş taşıyorlar; ABD ve koalisyon güçleri ise bu projenin hayata geçmesi için uğraşıyorlar.

Bu konuda YPG'nin misyonunu bizzat, ana omurgasını YPG'nin oluşturduğu SDG'nin komutanı Mazlum Kobani anlatıyor. Barzani'nin kanalı Rudaw'a konuşan Kobani, Suriye hükümetiyle anlaşmak için iki temel şartları olduğunu vurgulayarak, şartları şöyle sıraladı:

"Birincisi bu bölgenin Suriye Anayasası'nda idari bölgelerden biri olarak kabul edilmesi, ikincisi de Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) kurumsal olarak genel Suriye savunma sistemi içerisinde özerk bir statüye sahip olması. Biz Suriye savunma sisteminin bir parçası olmaya karşı değiliz ama SDG kendi özgünlüğünü korumalı. Kürt halkının tüm meşru hakları Suriye Anayasası'nda muhafaza edilmeli."

Tabii ki bu talepler YPG'nin değil, İsrail'in ve ABD'nin talepleri… Çünkü YPG, anayasal süreçte hukuki bir zemin kazanırsa, bu, Suriye'deki ABD üslerinin ve İsrail varlığının kalıcı olması demektir.

Suriye yönetiminin normal şartlarda YPG'nin açıkladığı bu "İsrail teklifi"ni kabul etmesi asla mümkün değil… Çünkü Esad yönetimi Suriye'nin toprak bütünlüğünü istiyor.

Eğer Türkiye olarak bizler Suriye yönetimiyle bir araya gelir, bölgesel sorunları birlikte çözme yoluna gidersek, diğer bir ifadeyle Adana Mutabakatı'nı güncelleyip yeniden devreye koyarsak, Esad yönetimi Mazlum Kobani'nin bu teklifini kabul etmek zorunda kalmaz.

Ama İsrail'in ve ABD'nin ipiyle kuyuya inmeye devam edersek, Suriye yönetimi yalnız kalır ve Rusya'nın da hayır demediği bu adımı atmak zorunda kalır.

Ve unutmayalım ki, Prof. Dr. Haydar Baş'ın ifade ettiği gibi, Suriye'nin parçalanması, Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eder.