BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Baş, İsviçre'deki milli maçta cereyan eden İstiklal Marşımıza saygısızlık, hakaret, küfür olayları ile Fransa'daki gelişmeleri değerlendirdi. Prof. Baş "Sadece İsviçre değil topyekün Batı bize karşı tavır içindedir" dedi Haftanın Sohbeti programında Nihat Hekimoğlu'nun sorularını cevaplandıran BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, bugün yayınlayacağımız bölümde Fransa'da yaşanan olayları, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bu olaylar hakkındaki yorumunu değerlendirdi. Ayrıca İsviçre'deki milli maç sırasındaki olayları da analiz ederek bir an önce ayıkmamız gerektiğini ifade etti.-Hocam, Fransa'da yaşanan olaylar ve Batı medeniyetinin geldiği noktayı, ardından sayın Başbakanın bu konuda yaptığı açıklama ve bu olayları türbana bağlamasını, Fransa'daki türban yasağından dolayı bu olayların kaynaklandığını açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?Prof. Dr. Haydar Baş- Sadece Fransa'da değil Avrupa'nın bütün ülkelerinde bizim zaman zaman bahsetmeye çalıştığımız Müslümana karşı tutumun devam ettiği bir gerçektir. Yalnız son zamanlarda ne olduysa sanki Avrupa medeniyeti dendiği zaman son derece hoşgörü sahibi olan bir medeniyeti çağrıştıran sözler söyleniyor, makaleler yazılıyor, görüşler beyan ediliyor ve bu kandırmaca ile Avrupa ve Avrupalı bizim Müslüman Türk kimliğine kabul ettirilmeye, sevdirilmeye gayret ediliyor. Ama sonunda bakıldı ki, vatandaş gördü ki bu Avrupa, Avrupa ama dedikleri gibi hoşgörülü filan değil. Kendi içerisinde dominyonlardan temin ettiği insanları bir zamanlar köle olarak kullandılar. Biliyorsunuz köle ticaretini yapanlar yine Avrupalılardır. Fransızlar, İspanyollar, Portekizliler, Amerikalılar, İngilizler köle ticareti yapıyorlardı. Yani gidip Afrika ülkelerinden Afrikalı insanları topluyor, getiriyorlar, bir meta gibi alıp satıyorlardı. Avrupa böyle bir dönemi yaşadı. Daha yeni, 1900'lü yıllarda bundan vazgeçtiler. Bu olaylar da daha yenidir. Belki de henüz bitmiş değildir. Cereyan eden bu hadiseleri görünce demek ki Avrupa bu ikilemden kurtulmamış, devam ettiriyor. Onun gerekçeleri kendi içinde meknuz. Odur ya da budur, bir ayrıcalığa girdi. Zaten siyah beyaz ayırımı Avrupa'nın temelinden beri vardır. Bizim öğrencilik yıllarımızda Amerika'da korkunç derecede bir siyah beyaz ayırımı vardı. Siz burayı demokrat bir ülke diyorsunuz ama burasının demokrat ülke olması hiç mümkün değil. Bir defa insan mısın, değil misin ölçüsüne renginden, dilinden, tavrından bakılıyor idi. Şu anda en demokrat gibi görünen Batının bundan 25-30 sene önce görünen tavrı bu idi. Şimdi Avrupa'nın bütün ülkelerinde bu ölçü hakimdir. Bunu kesinlikle unutmayalım. Fransa'daki olayların sebebi başörtüsünden daha derindeİşte orada yaşayan bilhassa Afrika, Ortadoğu, Uzakdoğu kökenli Müslümanlar her haktan mahrum olmaya başladılar. Can, mal, namus, din emniyetinden mağdur olmaya başladılar. Bunun içerisinde başörtüsü de vardır. Ama bu yüz tane meseleden bir tanesidir. Ama mesele değildir. Belki de oradaki insanları bu noktaya taşıyan meselelerden, yüzlerce meseleden sadece bir tanesi olabilir. Ama orada asıl mesele insanların, daha doğrusu İslam kökenli insanların, Batı kökenli insanlar gibi istediği manada, istediği şekilde yaşama arzusunu yerine getirememesinden kaynaklanıyor. Seyahat hürriyetinden, inanç hürriyetinden, can, mal emniyeti hürriyetinden, hülasa bunu çoğaltabilirsiniz. Dolayısıyla bıçak kemiğe dayandı denilen bir tablo ortaya çıktı Fransa'da ve hadise patlak verdi. Sebebi odur veya budur. Ama ana sebep o sebep olarak gösterilen şey değildir. Bütün bunların tamamıdır. Yani orada Şarktan, Afrika'dan getirilen insanlar, hayatlarından bıkmışlar. "Biz kendi şartlarımızda yaşıyorduk. Madem bizi olduğumuz gibi kabul etmeyecektiniz. Niçin buraya getirdiniz?" dediler. Haklı olarak bu sorular soruldu ve derken işte bu olaylar patlak verdi.Böyle değerlendirme olmazSayın Başbakanımızın bir ifadesi oldu. "Başörtü meselesinden bunlar kaynaklandı" dedi. Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı. Bu kadar hakların gaspedildiği bir yerde hadiseyi getirip sadece başörtüsüne bağlamak kadar bana göre uygunsuz bir politika olamaz. Böyle bir şey bir defa temelinde yok. Bu, oradaki Müslümanları ilzam etmek gibi bir şeydir. Bu anlattığım tablo içerisinde hakları gaspedilmiş bütün insanlar da olabilir, Müslümanlar da olabilir veya başkası da bunun içerisine girebilir. Bu şekilde olaylar olduğu gibi bunu farklı bir şekilde değerlendirmesi hadiselerin tamamını oradaki Müslümanlara fatura etmesi manasına geliyor. Ki Fransa'da bulunan Müslüman lider "Böyle bir şey yok" dedi. "Başörtüsü münasebetiyle bu olayların zuhur ettiğini izah etmek doğru bir şey değil" dedi. "Bizim böyle bir problemimiz, daha doğrusu böyle bir iddia ile olayları bu noktaya taşıyacak bir psikolojimiz yok. Bunu nereden çıkartıyorsunuz" manasına gelen açıklamalar yaptı. Hülasa Fransa'daki olayların iç yüzü budur. Özetle bunu söyleyebiliriz.Batının bizi kabul etmesi mümkün değil-Hocam, hemen arkasından Türk milli takımının İsviçre'de yaptığı maçla ilgili bir soru soracağım. Maç öncesinde, maç sırasında yaşanan hadiseler var. Tabii biz Batı medeniyetine entegre olmak için 40 yıldır ciddi mücadele veren bir ülkeyiz. Ama İstiklal Marşımızın maç öncesinde ciddi hakaret gördüğünü gördük. Küfürler edildiğini gördük. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?Prof. Dr. Haydar Baş- Bazı ölçüler var ki bunlar, senin veya benim demem ile değişmez. Artistik numaralarla da değişmez. Hani eşyanın tabiatına aykırı diye bir deyim vardır. Batının bizi kabul etmesi hiç mümkün değildir. Bu, aynı zamanda ilahi bir gerçektir de. Ortada söyle bir kural da vardır. Mesela Cenab-ı Hak bu mevzuda bizleri ikaz ediyor. "Siz onlardan olmadığınız müddetçe onlar sizden asla olmayacaklardır." Bu, çok kesin bir şeydir. O bakımdan Avrupa ile, Batı medeniyeti ile aramızdaki çizgiler çok kesindir. Bunu görmek istemeyenler, onların şahsi meseleleri olmakla beraber hadisenin içerisine bizleri de sürükledikleri için biz işi bu tarafından ele alıyoruz. Yoksa ne yaparlarsa yapsınlar. Ama varmak istedikleri yere tek başlarına gitmiyorlar. Gemi bütün yolcuları ile Batıya gideceği için biz bunları söylemek durumundayız. Yoksa kabul etmişler etmemişler benim hiç umurumda değil. Ben zaten Batının bize karşı olan tavrını, yaşadığımız hadiselerde, olaylarda, ticarette, her şeyde çok net olarak gören ve bunun tahlilini yapıp değerlendiren bir kardeşinizim. Ben öyle tutucu bir adam da değilim, yanlış anlamayın. Benim özel hayatımı bilen kardeşlerimiz çok iyi bilirler ki kesinlikle arkadaşlık hukukumuzda, münasebetimizde hiç kimseye mesafe koymam. Buna rağmen biz bunu görüyoruz. Bunu görmeyen insanların bence ölçüleri yok.İsviçre'nin verdiği dersMaç olayına gelince; burada böyle, hakikaten gerçek bir duvar var iken kalkıp da "İsviçreliler bizi alkışlasınlar. Türkler ne kadar güzel insanlardır. Mükemmel insanlardır, desinler"i bekliyor idiysek çok yanılıyoruz. Demek ki senelerden beri bizim bunlarla yaptığımız kavgalar, gürültüler bize hiçbir ders vermemiş, bizi hiç ayıktırmamış. Ama şimdi gördük ki bir maçta dahi senin hiçbir şeyine tahammül edemiyor. Bunu böyle bileceksiniz. Bilmeyene de işte İsviçre böyle ders veriyor. Seni ikaz ediyor, ayıktırıyor. "Ey Türk milleti! Sen kimsin, nesin?" diyor. Neden bunu anlıyorsun? Türk milletinin istiklalini ilan eden ve bizim bağımsızlığımızın simgesi olan bir İstiklal Marşımız var. Bunu söylerken, dinlerken adam seni alaya alıyor, hakaret ediyor, zemmediyor. Bundan daha iyi de şahit olmaz. Bu da yetmiyor. Orada bizim gerek takımı çalıştıran hocaya, ekibe, futbolculara ciddi derecede hakaretler, saldırılar yapılıyor. Aslında bunlar sadece İsviçre'nin bize olan tavrı değildir. Topyekün Batının Türk milletine karşı tavrıdır. Orada işin bir nümunesi var. Hani eskiden pazara giderdiniz. Mısır çuvalı, arpa çuvalı, buğday çuvalı, pirinç çuvalı olurdu. Çuval çuval satarlardı. Ne yapardın? Elini çuvala atıp nümune alırdın. Nedir ne değildir diye bakardın. Aynen onun gibi elimize bir İsviçre nümunesi aldık. İşte Avrupa budur.Avrupa Müslüman Türk'ü hazmedemez-Buradan AB'nin bizi hazmetme meselesine gelelim isterseniz. Hani Müzakere Çerçeve Belgesinde var ya o hazmetme meselesine.Prof. Dr. Haydar Baş- O zaman onu ben size sorayım. Avrupa bizi nasıl hazmeder? Müslüman Türk kimliğinde olduğunuz müddetçe Avrupa sizi hazmedemez. Mesela Avrupa'daki arkadaşlarımız zaman zaman gidip geliyorlar. Biz de oraya gittiğimizde saatlere varan sohbetler yapıyoruz. Onların tamamı, "Bizi ikinci sınıf değil üçüncü sınıf vatandaş gözü ile bile bakmıyorlar. Biz burada üçüncü sınıf insanlarız" diyorlar. Oranın vatandaşı olmuşları bile böyle söylüyorlar. Onlara bile muameleleri böyle. "Şimdi niçin böyle yapıyorlar?" diyoruz. Bunu bizim yadırgama hakkımız bile yok. Neden yok? Bu adamın kültürü, medeniyeti, siyaseti bu anlayış üzerine bina edilmiş. Bunu sen çeviremezsin. Hani bizde bir söz vardır. "Kırk yıllık Yani olur mu Kâni?" diye bir söz vardır. Bunu sen değiştiremezsin. Böyle bir beklenti senin yanılgından kaynaklanıyor. Yanılan biziz. Doğru yapan onlardır. Neden yanılan biziz, doğru yapan onlardır? Bu, beşerin fıtratında olması gereken tavırdır. Yani bu tavrı istese de sana koyacaktır, istemese de. Varlığının gerekçesi budur. Aksi takdirde senin medeniyetinden, senin kültüründen, senin siyasetinden olması lazım. Şimdi sen kabul edebiliyor musun ki Avrupalı senin gibi medeniyet bazında hadiselere baksın, kültür bazında olayları yaşasın, siyaset bazında meselelere intikal etsin. Bunu kabul edebiliyor musun? Edemezsin. Etmen mümkün değil. Peki o halde bu insanların gösterdiği bu tepkiden sen niye alınıyorsun? Geçen akşam zannıma göre eski Fenerbahçeli Ziya "Senelerce evvel biz İsviçre'de aynı muameleyi gördük" diyordu. Programında öyle diyordu. Tabii öyle olacak. Farklı bir şey mi olacak? 20 sene değil 20 bin sene de geçse Avrupalı budur.Hatırlarsanız iktidarın üçüncü ayında bir değerlendirme yapmıştım ve demiştim ki "Bu sistem değil bu başbakanı kimi getirirseniz getirin bundan farklı b ir şey yapamaz. Üç ay değil otuz ay da bekleseniz netice değişmez." -Üç yıl geçti.Prof. Dr. Haydar Baş- Üç yıl geçti. Bir şey değişti mi? Geriye gitti. Batı da böyledir. Avrupa da böyledir. Allah bizi ayıktırsın. Biz ölçülerimizi, değerlerimizi kaybettiğimiz, kendimize değer vermediğimiz için çok farklı bir vadiye, kulvara girdik. Bu konuda Peygamber Efendimiz (sav) de bizi ikaz ediyor. "Öyle bir dönem gelecek ki bunlar keler deliğine girseler ümmetim onların arkasından oraya girmeye çalışacak" diyor.-Şu anda olduğu gibi.Prof. Dr. Haydar Baş- Tabii, şu anda olduğu gibi. Bunun daha izahı var mı? Zannıma göre en güzel özet de budur.