İyi ki vardın! İyi ki varsın!

 Yazımızı okuduktan sonra ona, ister Mustafa Kemal'i karalamak için ortaya atılmış hayali bir kahramandır deyin, isterseniz Soğuk Savaş stratejisinin Türkiye'deki kanaat önderi veya daha geniş bir tanımla İslam dünyasını kuşatan büyük fitne?
Yorum sizin?
Her şeyden önce şunu söylemek yerinde olsa gerek, kendisi tımarhanede (akıl hastanesi) tedavi görmüştür. (Bununla ilgili kendi sözleri mevcuttur.)
Asıl ismi Said-i Kürdi'dir. 
Şanı, şöhreti arttıktan sonra, 'Nur suresinde ismim geçiyor' diyerek cahil halk kitlesini kandırmış; adını 'Said-i Nursi' olarak kabul ettirmiştir. 
Bununla kalmayıp isminin önüne 'karizmatik bir sıfat' ekleyip, Bediüzzaman Said-i Nursi oluvermiştir.
Alman malı cihat fetvasının (Cihad-ı Ekber) yazarlarından Said-i Nursi, bir süre Rusya'da tutsak kalmış, daha sonra bir yolunu bulup Almanya'ya kaçmıştır.
Almanlara övgüyle dolu birçok sözleri mevcuttur. Bir süre durulmuş, Amerika destekli yerli işbirlikçilerle yeniden parlatılmıştır. O yıllarda Amerika eksenli tüm profilleri yayın yoluyla halka anlatmaya çalışan Cemal Kutay onun hakkında şunları söylemiştir: 
"Said-i Nursi'yi sindiği köşede bulup, çıkartıp, Amerika'nın izniyle Türk gençliğinin düşünsel önderi olarak parlatıyordu. Çünkü Amerika, dünya üzerinde eskiden Almanya çıkarına çalışan bütün ajanları toplayıp kendi hizmetine koşmaya başlamıştı. Türkiye'de yapılan buydu."
Yani Amerika, kırık yıl önce Almanya için cihat fetvası yazan Said-i Nursi gibi İslamcıları şimdi de Amerikan malı cihat fetvaları için kullanacaktı. Yani eski Almancı, yeni Amerikancı olmuştu.
Kurtuluş Savaşı yıllarında, Kuvay-ı Milliye ile alakası olmayan örgütlere katılmıştır. 
Birkaçı: Kürt Teali Cemiyeti, Müderrisler Cemiyeti, Yeşilay Cemiyeti ve Darül Hikmet'ül İslam'dır. Bunlar Mondros sonrası işgalcilere yardım amaçlı kurulan zararlı cemiyetlerdendir. Kürtler ile Türkleri birbirine kırdırmak amacıyla kurulmuş olan Kürdistan Teali Cemiyeti'nin kurucularındandır. Atatürk'ün önderliğinde düzenlenen ve birçok 'gerçek din adamının' canla başla üzerinde çalıştıkları İslam Kongreleri, Erzurum ve Sivas Kongreleri ve diğer tüm yararlı faaliyetlerden tamamen uzaktır. Ve dahası yukarıda zikrettiğimiz üzere, bu faaliyetlere karşıdır. 
Atatürk'e 5. Şura'da ve Redoks'da net bir biçimde 'tek gözlü deccal ve süfyan' demiştir. Kendisinin ifadesiyle, deccal: 'İslam dinini ve devletini yıkmaya çalışan kişilerin en büyüğüdür.' Meselenin hakikati ise işte tam bu noktadır, Bakara/18. (Onlar kördürler (görmezler), sağırdırlar (duymazlar), dilsizdirler (hakkı söylemezler), Hakk'a asla dönmezler.) 
Kendisi hakkında (onu anlatan) 21 sure ve 22 ayet olduğunu söylemişti. 
Ona göre, "Risaleleri övmek, Kur'an'ı övmek" demekti. 
Ve "Risaleler, Kur'an'ın süzülmüş hali" idi.
"Risaleleri Allah, Peygamber, Hz. Ali ve Abdulkadir Geylani imzalamıştı."
En can alıcı nokta ise, Risalelerde 'Allah'ın kelamı' yer alıyordu. "Peygamberler nasıl kitaplarının tercümanı idiyse, Risalelerin de tercümanı kendisiydi." 
Yani Risaleler Kur'an ile eşdeğerdi ve kendisi de bir peygamberdi. (haşa!) 
Fakat tüm bu oyunları 'görebilen bir göz'; 'gerçekleri duyabilen bir kulak' ve 'Hakk'ı anlatabilen bir dil' vardı: Mustafa Kemal Paşa! 
Atatürk'ün, Said-i Nursi'ye 'Şark Vaiz-i Umumiliği' mektubunu hatırlayalım. 
Mektubu özetleyecek olursak: Mektup dua ile başlıyor. Allah'tan muhafaza isteği ile İslam saadetine yönelik çalışmalarda başarı temennisi var. Hemen devamında vatan birliğinin ve İslam selametinin suikastine yönelik düşmanların geceli gündüzlü çalıştıkları ifade edilerek, bu düşmanların İslam birliğini tehlikeye atarak Kürdistan meselesini çıkardıkları vurgulanıyor. 
Ve gelelim günümüze?
Said-i Nursi'nin peşinden gelen müritleri, oyunu farklı bir versiyonla başlattılar bundan yaklaşık 20 yıl önce! İsim farklı, hizmet edilen yer aynı, amaç aynı. Fakat yine farklı isimle tekerrür eden bu oyunları 'görebilen bir göz'; 'gerçekleri duyabilen bir kulak' ve 'Hakk'ı anlatabilen bir dil' var: Haydar Baş Hoca! 
Prof. Dr. Haydar Baş Hoca'nın, Fethullah Gülen'e yazmış olduğu 'Dinlerarası Diyalog' konulu mektubunu hatırlayalım.
Allah'ın selamı ve dua işe başlayan mektup, ayet ve hadislerle devam ediyor.
Tatlı ikaz ve uyarılar ile devam eden mektupta, Müslümanları bâtıla sürüklemek için uydurulmuş olan Dinlerarası Diyalog vurgulanıyor. 
SON SÖZ:
İyi ki vardın Mustafa Kemal Paşam!
İyi ki varsın Haydar Baş Hocam!