Ülkemizin geldiği noktayı kabaca özetlersek! İnsanımız özellikle gençlerimiz kimlik kaybı yaşıyor.
Dini ve milli değerlerimiz hiç olmadığı kadar yıprandı ve bu iki değer üzerinden insanlarımız karşı karşıya getirildi.
Ekonomik olarak borç batağındayız. Dolar baronlarına, yasal tefecilere muhtacız.
ABD ile Rusya arasına sıkışmış bir dış politika var. Bölgemiz yanıyor, ABD her gün tehdit ediyor. Ege ve Kıbrıs'ta tansiyon 1974 seviyesine çıkmak üzere.
Eğitim, sağlık, işsizlik, enflasyon, tarım ve hayvancılıktaki dışa bağımlılık, mülteciler ve de 40 yıldır bitirilemeyen terör.
1.5 yıllık seçim atmosferleri bu sorunların üstünü kapattı. Şimdi görünürde seçim filan yok ve gerçekler karşımızda.
Hemen hemen bütün liderler birlik, beraberlik çağrısı yapmaya, Türkiye'yi bekleyen sorunların çözümü noktasında iş birliği söylemleriyle ekranlarda konuşuyorlar.
Maalesef gerçek şu ki, siyasi liderler ülkemizin sorunlarının ana kaynağını görmek istemedikleri için çözüm önerileri de süslü cümle ötesinde pek bir mahiyeti yok.
Parti ayırımı yapmadan söylüyorum; geldiğimiz noktanın müsebbibi serbest piyasa ekonomisidir, kapitalizmdir, dolardır, faizdir, ABD ve AB'nin dost, müttefik kabul edilmesidir.
Meclis'teki partiler bu gerçeği itiraf etmedikleri gibi bu sömürü sistemine karşı da değiller. Çözümleri de yoktur.
Faizli sisteme hiçbir itirazları yoktur ve bu sistemin devamından yana duruş ve icraatlar ortaya koymaktadırlar.
Bugün Meclis'teki hiçbir parti dost-düşman, müttefik-tehdit ayırımını yapamamaktadır.
Onun için ülkemiz siyasileri dün olduğu gibi bugün de ne NATO'ya, ne ABD'ye ve ne de AB'ye laf ötesinde hayır, diyemiyor, bu aleni tehditlerin ülkemiz üzerindeki siyasi, sosyal ve askeri varlıklarının sonlandırmak için adımlar atılamıyor.
Maalesef her siyasi parti, devlet ve milletin istikrar ve istikbali için plan ve proje üretmek yerine kendi ideolojilerini ve seçmen güruhlarının istikbal ve istihdamı için proje ve icraatlar ortaya koymaktadır.
Yine maalesef ki, her siyasi parti diğer siyasi partileri aynı hedef için bir yarış arkadaşı görmek yerine adeta düşman görmekte ve gösterme gayreti içinde olmaktadırlar.
Ve yine acı gerçektir ki, dün ve bugün bizim içimizden çıkan liderler ve vekiller, kırmızı halılara basınca 'önce insan' demeyi unutmuş, insanları arka plana bırakarak kurum ve başka odakları ayakta tutmak için plan ve projeler ortaya koymuştur.
Oysa 'insanı yaşat ki devlet yaşasın' hakikati hem imanımızın hem de kültürümüzün gerçeğidir.
Batı dünyasının bin yıllık hedefi olan Türk milletinin içindeki özü (imanı) yok etme planları içimizdeki iş birlikçiler ile diyalog, hoşgörü, ılımlı İslam vs. adlar altında fiiliyata geçirilmiştir.
Kapitalist sistemin köleliğine terk edilen alt gelir gurubundaki insanımızın gayret ve hedefi temel ihtiyaçlarını karşılama üzerine oluşmuştur.
Daha çok para kazanma arzusundaki bir diğer kesim ise para gelsin de nasıl gelirse gelsin, mantığıyla devletin malını, milletin emeğini iç etmiştir.
Böyle bir tablo içerisinde milli ve manevi değerlerden habersiz yetişen nesil ise başıboş, hedefsiz, temel ölçü, değer ve hedeflerden uzak bir hayat sürmektedir.
Gör veya görme. Kabul et veya etme. Tablo vahim. Ama çaresiz de değiliz. Artık laf ile değil çözüm sahibi ile beraber olma, ona gitme, çare isteme zamanıdır.
Evet, çaresizlik kader değildir. Çünkü çare var.
(yarın devam edelim)…
Sayın Akın bey Sert uslüp sert eleştiri kimseyi ikna edemez ancak gerer düşman eder. Keşke bazı yazarlar da sizin gibi yapıcı yumuşak uslüp ve tavır sergilebilseler. Yazınız için teşekkürler
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025
- Suikasttan itibar çıkarmak / 12.05.2025
- Her şartta alkışlayanlar ve her şartta karşı olanlar / 11.05.2025
- PKK silah bırakacakmış… Nasılda kandırılıyoruz? / 10.05.2025