Kaçak elektrik mi?

Son günlerde güneydoğudaki çatışmalarla ilgili sosyal medyada yapılan yorumlar gerçekten üzücü ve hatta sinir bozucu. Bu yorumlar bize sadece şunu gösteriyor ki; ne solcu geçinen aydınlar(!), ne kendini milliyetçi zannedenler hatta ne de halkların özgürlüğünü savunanlar, şu an ülkemizde olup bitenleri tahlil etmekten çoook çok uzaklar. O kadar ki sosyal medyada kampanya başlatıyorlar. Neymiş efendim? Güneydoğuda yaşayanların %90'ı kaçak elektrik kullanıyormuş, onların elektriğinin parasını biz ödüyormuşuz. O yüzden her bölge kendi elektriğini ödesinmiş. Hatta ayrılsınlar, kendi elektriklerini kullansınlar. Ülkücü kesim diyor ki; güneydoğu bizden ayrılsın ama batıdaki Kürtler de oraya gitsin, bu tarafta bir tane bile Kürt kalmasın. Burası sadece Türk devleti olsun. Sanki saf Türk diye bir şey var. Biz yüzyıllardır Türk, Kürt, Laz, Çerkez kız almışız vermişiz akraba olmuşuz, birlikte yaşamışız. Siz kimi kimden ayırıyorsunuz? HDP'li biri de çıkmış tweet atıyor. Biz enayi miyiz ki Antalya'ya tatile gitmek için pasaport, vize alalım. Bu kadar sığ yorumlar? Solcu(!) bir vatandaş da diyor ki Ermenilere de tanınması gereken haklar var. Anadilde eğitim Kürt'ün de Ermeni'nin de hakkıdır. Kim neyi savunuyor, ne için savunuyor, belli değil. Amiyane olacak ama 'Ağzı olan konuşuyor' tabiri herhalde bu aydınlar(!) için söylenmiş. 
Siz neyi tartışıyorsunuz ey kendini aydın görenler? Evet, güneydoğuda kaçak elektrik kullanılıyor, evet bunun önüne geçilemiyor. Ama bunun çözümü sizin bu söyledikleriniz midir? Siz yıllardır devlet olarak o bölgedeki insanlara hizmet götürmeyin, üstüne üstlük işkence edin. İş vermeyin, aş vermeyin, cebine para koymayın. O insanları teröristlerle devlet arasında tercih yapmak zorunda bırakın. Her türlü misyoner ve ajanların, provoke edici faaliyetlerine çanak tutun, oralarda cirit atmaları için ortam hazırlayın, vatandaşı devletine düşman edin, ondan sonra da kaçak elektrik kullanıyorlar diye ayrılsınlar deyin. Bu mudur sizin aydınlığınız? Siz önce oradaki vatandaşın cebine o elektrik faturasını ödeyebilecek geliri koymalısınız. Anadilde eğitim diyenlere sesleniyorum! Şu an o bölgedeki çocuklar anadillerini bırakın, hiçbir dilde eğitim alamıyorlar. Okullar kapalı, yakılmış, yıkılmış, teröristlere karargâh olmuş. Öğretmenler süresiz izne ayırılmış. Siz hangi eğitimden bahsediyorsunuz? Önce o çocukların güvenli bir şekilde okula gidebilme hakkını verin. Önce öğretmenlere can güvenliği olan bir ortamda görevlerini yerine getirebilme hakkını verin. İnsanlar evlerinde oturdukları yerde ölüyor. Odasının ortasına düşen bombayla oturduğu yerde ölüyor. Burda Taksim'deki bir café'de capuçinonuzu yudumlarken ayrılsınlar gitsinler demek ne kadar da kolay. 
Üç yüz bin kişi evini terk edip göç etmek zorunda kaldı. Hakkâri'de mimarlık bürosu olan bir vatandaşımız bürosunu kapatmış. Diyor ki insanlar inşaat yapmak şöyle dursun, evlerine bir çivi çakmıyorlar çünkü her an bırakıp gitmek zorunda kalabiliriz diye düşünüyorlar. Benim bu mesleği icra etmemin hiçbir anlamı yok artık burada. Siz hiç evinizi barkınızı terk etmek zorunda kaldınız mı? Düşüncesi bile kötü geliyor insana. Hangimiz bu durumda kalmak isteriz? Kürt halkının haklarını savunanlar, nerdesiniz? Özerklik isteyenler nerdesiniz? Bu durumdan en çok mağdur olan Kürt vatandaşlarımız. Öyleyse burada bir gariplik yok mu? Eğer amaç onlara özerklik, özgürlük vermek falansa neden hep onlar mağdur ediliyor? Neden o bölgeyi terk etmeleri gerekiyor? Çünkü birileri onları bahane ederek o topraklarda Büyük İsrail'i kurmaya çalışıyor. Ve siz bunu göremiyorsunuz. Çünkü siz sadece kendi elektrik faturasını düşürme derdinde olan bencil bir bakış açısına sahipsiniz. Güneydoğu boşaltılıyor. Arkasından Doğu Anadolu'ya gelecek sıra. Ermenistan genişleyecek. Belki Trabzon da Rumlara verilir. Lozan 100 yıllık bir antlaşmaydı, 2023'te süresi doluyor diye iddia edenler Sevr'i tekrar devreye koymaya çalışıyorlar, görün artık! Yalanlarla, dolanlarla ülkemiz adım adım bölünüyor, parçalanıyor. Buna dur diyen yok! Üniversiteler karışmaya başladı. Gruplaşmalar, kutuplaşmalar aldı yürüdü. Başkanlık sistemi nasıl olsun diye tartışmak sadece bu ülkeyi kaç aşamada bölelimi tartışmaktan başka bir şey değildir. Gelecekte bu amaçlar tamamen devreye konulduğunda hepimiz bundan aynı şekilde etkileneceğiz. Sokaklarda çatışmalar başladığında kimse kimseye sormayacak. Sen Türk müsün, Kürt müsün? Sağcı mısın, solcu musun? Alevi misin, Sünni misin? Aydın mısın, cahil misin? Hepimiz etkileneceğiz. Bunun önüne geçmenin tek yolu bir ve beraber olmaktır. Başka yolu yok. Ötekileştirme yoluyla hiçbir yere varamayız. Artık kendimizi düşünmekten vazgeçip vatanın ve milletin çıkarlarını düşünme zamanıdır. 
Aydın olmak nedir, biliyor musunuz? Düşünmek, çözüm üretmek, halkı ayıktırmaya çalışmak, doğruyu göstermek. Bu bağlamda bakınca da Türkiye'de belki de tek bir aydın var. O da Prof. Dr. Haydar Baş. Çünkü yıllardır Türkiye'nin gelmekte olduğu tabloyu öngörüsüyle ifade etti, şehir şehir dolaştı, televizyon programları, gazete yazılarıyla anlatmaya çalıştı. Güneydoğu sorununun temelinde ekonomik sebepler var dedi. Milli ekonomi Modeli ile bunun üstesinden gelebiliriz dedi. Kardeşlikle, birlikle bu sorunların üstesinden gelebiliriz dedi. Devlet millet hizmet ederse, adil olursa bu sorunlar çözüldüğü gibi aynı zamanda bölgede ve dünyada lider ülkeler arasında oluruz, sözü geçen bir ülke oluruz. Bizim üzerimizde kimse hesap yapamaz dedi, durdu. Lakin ne siz aydınlar(!) ne de halk onun kıymetini bilemedik, sözlerine kulak asmadık ve bugün bu noktadayız. Aslında aydın olmak araştırıp, okuyup böyle nadide fikirleri ve fikir babalarını öne çıkarmak ve desteklemektir de. Öyleyse aydınlarımızın önce kendilerini bir sorgulamaları gerekiyor. Kim bilir? Belki de Türkiye'nin asıl sorunu gerçek aydınlarının olmaması mıdır?