Kadife eldiven içinde çelik yumruk

Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın Türkiye özeline ve bölge-dünya geneline dair yaptığı konuşmayı dinlerken işte bu teşbih aklıma düştü: Kadife eldiven içinde çelik yumruk.Devlet adamına yakışır vakur, kararlı, onurlu ve makul bir edayla konuştu Paşa? Türk milletine adeta içini döktü. Paşa açık ve net konuştu; aklınızı başınıza devşirin dedi. Kimlere mi? Ankara'dakilere, AB-D'ye, içerideki taşeron AB'cilere, PKK'yi besleyen ve terörün sırtını sıvazlayan müttefik diye kabul ettiğimiz ülkelere, Amerika'nın Ortadoğu'da son dönemde şımarttığı eskinin postal öpücülerine, demokratikleşme mavallarıyla PKK'yı siyasallaştırmaya kalkışan ve PKK ile ateşkes atraksiyonlarına giren siyasilere, Türk askerini örseleme manevralarıyla hakikatte Türk milletini hedef alan yerli aymazlara, devlet mekanizmasına ve Emniyet teşkilatına çöreklenerek kamu gücünü devletin kurumlarına ve Türk Millete karşı kullanmaya çalışan "diyalogcu nurcu" klişeli bir nevi Papalık mandalarına? Her satırının altının çizilmesi ve dikkate alınması gereken bir çıkıştı Büyükanıt Paşa'nın konuşması.Washington'a uçan Başbakan R. T. Erdoğan'ın, aynı zamanda BOP'un eş başkanı misyonuyla "BOP'un işgalci lideri W. G. Bush"u ziyaret ettiği dakikalarda, Büyükanıt Paşa "milli duruş"un köşe taşlarını döşüyordu Ankara'da.Erdoğan'ın Amerikan ziyaretinin hangi eksende geliştiğini, Bush'a hitaben sarf ettiği "Sizin iyi niyetle, terörle mücadele için Irak'a gönderdiğiniz uzaktan kumandalı mayınlar ve terörle mücadele mühimmatı, yakalanan PKK'lıların üzerinden çıkıyor. Türk halkında da size karşı görüşler oluşuyor" cümlesiyle dahi anlamak mümkün? Bu cümle bile ziyaretin arka planını ve retoriğini ifşa etmeye yetiyor. Bush, Irak'a iyi niyetle uzaktan kumandalı mayın gönderiyormuş, terörle mücadele için mühimmat gönderiyormuş? Şu BOP mantığına bakın Allah aşkına!İşgalci Başkan Bush'u "ak sütten çıkmış ak kaşık" gibi baş üstünde tutan BOP eş başkanı Erdoğan'ın ABD ziyaretine ilişkin konuşmalarına ve "müstemleke valileri"nde dahi rastlamayacak türden "mandacı yaklaşım"lara yarın-öbür gün değiniriz. Biz Paşa'nın konuşmasına dönelim, dilerseniz. Büyükanıt Paşa'nın konuşmasında, BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllardan beri ısrarla altını çizdiği, "Türkiye'nin içten ve dıştan ciddi bir biçimde kuşatma altına alındığı", "devlet-millet sivil-asker bütünlüğünün bozoulmaya çalışıldığı halbuki bu bütünlüğün bir lük değil zaruret olduğu", "AB sürecinin ihanet sürecine dönüştüğü", "Türk askerini yıpratma çalışmalarının hedefinin hakikatte Türk milletini yok etme olduğu", "laik demokratik Cumhuriyetimizin AB'ye uyum bahaneleriyle örselenmeye ve Türk milletinin dağıtılmaya çalışıldığı", "Türkiye'nin maalesef çok ciddi düzeyde lider kıtlığı çektiği", "devlet çarkına çöreklenmiş bir avuç azınlık denilebilecek kimselerin kamu gücünü kullanarak Türk devletini ve Türk milletini içeriden kemirdikleri" gibi temel hususlara net vurgular vardı. Bu hassasiyetler, her makul vatanperver Türk evladının duyarlı olduğu ve olması gereken hususlardır; aklın yolu birdir.Paşa'nın konuşmasındaki "liderlik vurgusu", AKP iktidarıyla Türkiye'nin içinde debelendiği AB-D, IMF ve BOP süreci bağlamında son derece önem arz etmektedir. Ordu örneğinden hareketle "liderlik ve vizyon" meselesini açan Paşa, en donanımlı orduların dahi vizyon sahibi liderlerden yoksun oldukları müddetçe başarıya ulaşmalarının zor olacağını, imkanları kıt ve küçük orduların lider vizyonuyla büyük başarılara imza attıklarına dikkat çekti.Büyükanıt Paşa, askerliği bir meslek olmaktan öte "bir yaşam biçimi" olarak tanımladı. Bu yaşam biçiminin doğasında, her zaman ve zeminde risklerin var olduğuna değindi; Türk askerinin hiçbir zaman devleti, milleti, vatanı, bayrağı istiklal ve milli bütünlüğü için risk altına girmekten erinemeyeceğini belirtti. Hatta bu bağlamda ne tür risk olursa olsun altına girmenin Anayasal bir görev ve mesuliyet olduğunu söyledi. Bu, harici düşmanların yanı sıra, onlarla stratejik işbirliği içindeki "Türkiyeli"leri de korkutacak, Türk milletinin ise yüreğine su serpecek çok ciddi bir kararlılık ifadesidir. Büyükanıt Paşa, Türk askerini yıpratmaya dönük manevralara sarılan içerideki figüranların, dışarıdakilere bile rahmet okutacak türden ahvallerini belgeleriyle anlattı. Emniyet'e çöreklenenlerin Türk askerini hedef alıklarını açıkladı. Türk ordusunu, milletvekili sıfatıyla hedef tahtasına oturtup geveleyenleri ifşa etti. Hezeyanlarıyla Türk askerini hedef alan STÖ namlı yabancı fonlardan ve küresel lobilerden beslenen AB'ci ve Amerikancı vakıfları ve bu hezeyanlara kulak kabartan siyasileri ikaz etti. Bu saygısızlıklar, Türk askerinin şahsında, onu bağrına basan Türk Milletine yapılmıştır, dedi ve bütün bu tarruzların takipçisi olacaklarına özellikle dikkat çekti.Neo-liberal Cüneyt Ülsever, Büyükanıt Paşa'nın konuşmasıyla "TSK'yı ve bizzat Büyükanıt'ı hedef alan bazı görüşlerin üretilmesinin ardında Emniyet Teşkilatı'na yerleşmiş bir cemaatin (Fethullahçılar) bulunduğu iddiaları güç kazandı" diyor Salı günkü yazısında. Ülsever'in ilan ettiği, Paşa'nın odağındaki "maskeli diyalogcu"ların gazetesi, Büyükanıt Paşa'nın konuşmasından "TESEV'e dair olan bölüm"ünü öne çıkartarak, Emniyet'e çöreklenmiş "diyalogcu nurcu"ları ve kendi tabanlarını ürkütmemek taktiğiyle çaktırmadan işin içinden sıyrılmayı yeğledi. Fehmi Koru ise, Paşa'nın konuşmasını dinlerken "yüreğinin ağzına geldiği"ni itiraf etmek ihtiyacı hissetti. Paşa'nın konuşması, bazı siyasilere de sanki  oklava yutturmuş...Büyükanıt Paşa'nın konuşması, daha çok konuşulacağa benziyor. Biz de yazmaya devam edelim öyleyse? Ne dersiniz?