Prof. Dr. Haydar Baş, Rahmeten li'l Âlemin adlı eserinde, kâfirlere güven olmayacağını Resûlullah'ın hayatından çarpıcı örneklerle şu şekilde anlatır:
Müslümanların, Medine'de sarsılmaz bir İslam binasını yükselttiklerini gören müşrik ve münafıkların telaşı, gün geçtikçe artıyordu. Geniş çaplı savaşlarda mü'minleri yenmek de artık mümkün olmuyordu. Resûlullah'ın gücünü zayıflatmanın en uygun yolu, onar-yirmişer kişilik gruplar hâlinde Müslümanları merkezden uzak bölgelere çekip baskınlar yaparak imha etmekti. Kutlu Nebi'ye heyetler gönderip kabilelerini irşad için mürebbiler isteyeceklerdi. O'nun aslî vazifesi, tebliğ ve irşad olması hasebiyle, göndermemezlik yapamazdı. Böylece, yola çıkan mürşid heyeti, gece baskınları ile kolayca yok edilebilecekti. Fakat bâtıl taraftarların, her zaman unutageldikleri bir hakikat vardı:
"Allah, mü'minlerin canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır." Hicret'in dördüncü yılı.. Adal ve Kâre kabileleri Resulullahtan irşad heyeti istiyordu. Asım b. Sabit'in riyasetinde on kişilik bir heyetle yola çıktılar. Başlarına gelecek şeylerden habersiz olarak yollarına devam ettiler. Nihayet Mekke ile Usfan arasında Raci adı verilen tenha bir bölgeye gelmişlerdi ki, iki yüz kişilik müşrik çetesinin baskınına mâruz kaldılar. Mürşid isteyenlerle, bölgenin sakinleri olan Hüzeyl kabilesi anlaşmışlar; Müslümanları yakalayıp Mekke müşriklerine satacaklardı. Asım b. Sabit, arkadaşlarına hemen dağın yamacına sığınmalarını söyledi. "Teslim olursanız sizi öldürmeyeceğiz" diyorlardı câniler. Asım; "Ben, bir kâfirin sözüne güvenip de aşağıya inmem" dedi. Rabbine yönelerek; "İlahi, durumumuzu Resulü'ne haber ver, selamımızı ilet" diyerek niyazda bulunduktan sonra kâfirlerle çarpışmaya karar verdi. Kıyasıya bir mücadele başladı. Neticede Hubeyb ve Zeyd b. Desinne dışındakiler şehid düştü. Hubeyb ve Zeyd ise, kâfirlerin sözüne aldanıp teslim olmuşlardı. Zâlimler, bu iki Müslümanı Mekkelilere sattılar.
Hubeyb, Hârisoğullarına satıldı. Zira, o, Bedir günü Hâris'i öldürmüştü. Buna karşılık olarak idam edilecekti. Etek tıraşı olmak için bir ustura istedi, verdiler. Bu esnada, Hâris'in kızlarından birinin küçük çocuğu, Hubeyb'in yanına koştu. Kucağına oturuverdi. Çocuk, bütün her şeyi altüst etmişti. İdam edilecek bir düşmanın kucağına oturmuştu. Herkes manzarayı uzaktan seyrediyordu. Heyecan doruktaydı. Çocuğun annesi feryad ediyordu. Fakat henüz Müslümanları tanıyamamıştı. Bilmiyordu ki Müslüman, değil bir çocuğu, masum bir insanı hatta bir hayvanı bile haksız yere incitmez, zulmetmez, öldürmez. Ancak müşrik kadın, kendi kafa yapısı ile düşünüyor, Hz. Hamza'nın ciğerini yiyecek kadar vahşileşen müşrik kadınların mantığıyla değerlendiriyordu:
Hubeyb ustura ile çocuğun boynunu uçuracak diye kalbi ağzından fırlayacaktı kadının. Hubeyb, kadına dönerek; "Onu öldüreceğimden korktun? Haksız yere bir masumu öldürmek, ihanet etmek biz Müslümanların özelliklerinden değildir" der. Çocuğu okşar, annesine teslim eder. İdam yerine getirildiğinde Hubeyb, namaz kılmak için izin ister. İki rekât namaz kılar. "Korktu demeyecek olsaydınız, şüphesiz daha fazla kılardım" der. Bir ağaca asarlar; şehid olur.
Zeyd b. Desinne ise Ebu Süfyan'ın elindedir. "Hayatının bağışlanması karşılığında Muhammed'in öldürülmesini ister misin?" diye sorar. Zeyd'in cevabı, balyoz gibi kafalarına iner: "Canım O'na feda olsun! Değil şurada öldürülmesi, ayağına bir dikenin batmasına bile razı olmam." Bu cevap karşısında Ebu Süfyan; "Muhammed kadar, arkadaşları tarafından bu derece sevilen biri yoktur" demekten kendini alamaz.
Bu itiraf; mü'minlerin, kendilerine Hakk'ı tanıtan ve Hakk'a götüren önderlerine itimat, muhabbet ve teslimiyetin ölçüsünü işaret etmesi açısından dikkat çekicidir. Neticede, Zeyd de şehidler kervanına katılır. Bu arada müşriklerden Sülafe b. Sabit, mürşid heyetinin başkanı Asım'ın kafasıyla şarap içmeyi adamıştı. Zira, Uhud Savaşı'nda Asım, Sülafe'nin iki oğlunun kellesini uçurmuştu. Câniler, Asım'ın kafasını kesip Sülafe'ye satmak istiyorlardı. Allah, onu arılarla korudu. Bir bölük arı gelerek Asım'ın çevresini kuşattı. Câniler ona yaklaşamadılar. Bunun üzerine; "Akşamı bekleyelim; ancak o zaman alabiliriz" dediler. Fakat, Cenab-ı Allah öyle bir sel gönderdi ki, Asım'ın cesedini bulmak ne mümkün!
Allah, kulunu hayatta iken koruduğu gibi cesedini de korumaya kefildir. Zira, cesed de taşıdığı mânâ ve ruh itibariyle kutsaldır, korunmaya, saygıya layıktır. Bu hadiseye Allah Resulü çok üzülür. Amr b. Ümeyye'yi, Ensar'dan bir kişi ile Mekke'ye göndererek Ebu Süfyan'ın öldürülmesini emreder. Amr, Mekke'ye varınca onu tanırlar ve şüphelenirler. Amr, geliş sebebinin sezildiğini anlayınca geri dönmeye karar verir. Bir mağaraya sığınır. Bu arada bir müşriği mağaranın çevresinde dolaşırken öldürür. Son nefeslerini verirken; "Beni Amr b. Ümeyye öldürdü" der.
Bu arada Amr çekip gitmiştir. Yolda; "Bari, Hubeyb'in cesedini asılı olduğu yerden kurtarayım" diye düşünür. Bir kardeşlik borcu olarak ne olursa olsun bunu yapmak azmindedir. Ağaca çıkar, Hubeyb'i indirir. Sırtına alır cesedi. Epeyce yürümüştür ki, bir de ne görsün; bekçiler arkasından koşmaktadır! Cesedi bırakmak zorunda kalır. Fakat, sanki onu yer yutmuştur; o günden sonra Hubeyb'in cesedini kimse göremez.
Amr yolda, Resulûllah'ın durumunu gözetlemek üzere saklanan iki kişiden birini öldürür, diğerini esir alır. Medine'ye döner. Olup bitenleri Allah Elçisi'ne anlatır. Hz. Peygamber, yaptıklarına karşılık hayır duada bulunur. Düşmanlarının, mürşid heyetlerine karşı başlattığı gece baskınlarına karşı önlem alır.
Raci Olayı ile bâtıl ve küfür taraftarlarının ne kadar hain ve câni olduğu bir kez daha ortaya çıkar. Fırsatını bulduklarında, kâfirlerin kalleşliklerinin nüksettiği, tarihî bir vakıa olarak tespit edilir. Öldürülmekle de mü'minlerin soyu kesilemez. Aksine şehidler, toprağa gömülen tohumlar gibidir; bir olarak ekilirler fakat bereketleri sebebiyle bin danelik başaklar hâlinde nice mü'minler gün yüzüne çıkar. Bu, Allah'ın bir ihsanıdır.
Müslümanların, Medine'de sarsılmaz bir İslam binasını yükselttiklerini gören müşrik ve münafıkların telaşı, gün geçtikçe artıyordu. Geniş çaplı savaşlarda mü'minleri yenmek de artık mümkün olmuyordu. Resûlullah'ın gücünü zayıflatmanın en uygun yolu, onar-yirmişer kişilik gruplar hâlinde Müslümanları merkezden uzak bölgelere çekip baskınlar yaparak imha etmekti. Kutlu Nebi'ye heyetler gönderip kabilelerini irşad için mürebbiler isteyeceklerdi. O'nun aslî vazifesi, tebliğ ve irşad olması hasebiyle, göndermemezlik yapamazdı. Böylece, yola çıkan mürşid heyeti, gece baskınları ile kolayca yok edilebilecekti. Fakat bâtıl taraftarların, her zaman unutageldikleri bir hakikat vardı:
"Allah, mü'minlerin canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır." Hicret'in dördüncü yılı.. Adal ve Kâre kabileleri Resulullahtan irşad heyeti istiyordu. Asım b. Sabit'in riyasetinde on kişilik bir heyetle yola çıktılar. Başlarına gelecek şeylerden habersiz olarak yollarına devam ettiler. Nihayet Mekke ile Usfan arasında Raci adı verilen tenha bir bölgeye gelmişlerdi ki, iki yüz kişilik müşrik çetesinin baskınına mâruz kaldılar. Mürşid isteyenlerle, bölgenin sakinleri olan Hüzeyl kabilesi anlaşmışlar; Müslümanları yakalayıp Mekke müşriklerine satacaklardı. Asım b. Sabit, arkadaşlarına hemen dağın yamacına sığınmalarını söyledi. "Teslim olursanız sizi öldürmeyeceğiz" diyorlardı câniler. Asım; "Ben, bir kâfirin sözüne güvenip de aşağıya inmem" dedi. Rabbine yönelerek; "İlahi, durumumuzu Resulü'ne haber ver, selamımızı ilet" diyerek niyazda bulunduktan sonra kâfirlerle çarpışmaya karar verdi. Kıyasıya bir mücadele başladı. Neticede Hubeyb ve Zeyd b. Desinne dışındakiler şehid düştü. Hubeyb ve Zeyd ise, kâfirlerin sözüne aldanıp teslim olmuşlardı. Zâlimler, bu iki Müslümanı Mekkelilere sattılar.
Hubeyb, Hârisoğullarına satıldı. Zira, o, Bedir günü Hâris'i öldürmüştü. Buna karşılık olarak idam edilecekti. Etek tıraşı olmak için bir ustura istedi, verdiler. Bu esnada, Hâris'in kızlarından birinin küçük çocuğu, Hubeyb'in yanına koştu. Kucağına oturuverdi. Çocuk, bütün her şeyi altüst etmişti. İdam edilecek bir düşmanın kucağına oturmuştu. Herkes manzarayı uzaktan seyrediyordu. Heyecan doruktaydı. Çocuğun annesi feryad ediyordu. Fakat henüz Müslümanları tanıyamamıştı. Bilmiyordu ki Müslüman, değil bir çocuğu, masum bir insanı hatta bir hayvanı bile haksız yere incitmez, zulmetmez, öldürmez. Ancak müşrik kadın, kendi kafa yapısı ile düşünüyor, Hz. Hamza'nın ciğerini yiyecek kadar vahşileşen müşrik kadınların mantığıyla değerlendiriyordu:
Hubeyb ustura ile çocuğun boynunu uçuracak diye kalbi ağzından fırlayacaktı kadının. Hubeyb, kadına dönerek; "Onu öldüreceğimden korktun? Haksız yere bir masumu öldürmek, ihanet etmek biz Müslümanların özelliklerinden değildir" der. Çocuğu okşar, annesine teslim eder. İdam yerine getirildiğinde Hubeyb, namaz kılmak için izin ister. İki rekât namaz kılar. "Korktu demeyecek olsaydınız, şüphesiz daha fazla kılardım" der. Bir ağaca asarlar; şehid olur.
Zeyd b. Desinne ise Ebu Süfyan'ın elindedir. "Hayatının bağışlanması karşılığında Muhammed'in öldürülmesini ister misin?" diye sorar. Zeyd'in cevabı, balyoz gibi kafalarına iner: "Canım O'na feda olsun! Değil şurada öldürülmesi, ayağına bir dikenin batmasına bile razı olmam." Bu cevap karşısında Ebu Süfyan; "Muhammed kadar, arkadaşları tarafından bu derece sevilen biri yoktur" demekten kendini alamaz.
Bu itiraf; mü'minlerin, kendilerine Hakk'ı tanıtan ve Hakk'a götüren önderlerine itimat, muhabbet ve teslimiyetin ölçüsünü işaret etmesi açısından dikkat çekicidir. Neticede, Zeyd de şehidler kervanına katılır. Bu arada müşriklerden Sülafe b. Sabit, mürşid heyetinin başkanı Asım'ın kafasıyla şarap içmeyi adamıştı. Zira, Uhud Savaşı'nda Asım, Sülafe'nin iki oğlunun kellesini uçurmuştu. Câniler, Asım'ın kafasını kesip Sülafe'ye satmak istiyorlardı. Allah, onu arılarla korudu. Bir bölük arı gelerek Asım'ın çevresini kuşattı. Câniler ona yaklaşamadılar. Bunun üzerine; "Akşamı bekleyelim; ancak o zaman alabiliriz" dediler. Fakat, Cenab-ı Allah öyle bir sel gönderdi ki, Asım'ın cesedini bulmak ne mümkün!
Allah, kulunu hayatta iken koruduğu gibi cesedini de korumaya kefildir. Zira, cesed de taşıdığı mânâ ve ruh itibariyle kutsaldır, korunmaya, saygıya layıktır. Bu hadiseye Allah Resulü çok üzülür. Amr b. Ümeyye'yi, Ensar'dan bir kişi ile Mekke'ye göndererek Ebu Süfyan'ın öldürülmesini emreder. Amr, Mekke'ye varınca onu tanırlar ve şüphelenirler. Amr, geliş sebebinin sezildiğini anlayınca geri dönmeye karar verir. Bir mağaraya sığınır. Bu arada bir müşriği mağaranın çevresinde dolaşırken öldürür. Son nefeslerini verirken; "Beni Amr b. Ümeyye öldürdü" der.
Bu arada Amr çekip gitmiştir. Yolda; "Bari, Hubeyb'in cesedini asılı olduğu yerden kurtarayım" diye düşünür. Bir kardeşlik borcu olarak ne olursa olsun bunu yapmak azmindedir. Ağaca çıkar, Hubeyb'i indirir. Sırtına alır cesedi. Epeyce yürümüştür ki, bir de ne görsün; bekçiler arkasından koşmaktadır! Cesedi bırakmak zorunda kalır. Fakat, sanki onu yer yutmuştur; o günden sonra Hubeyb'in cesedini kimse göremez.
Amr yolda, Resulûllah'ın durumunu gözetlemek üzere saklanan iki kişiden birini öldürür, diğerini esir alır. Medine'ye döner. Olup bitenleri Allah Elçisi'ne anlatır. Hz. Peygamber, yaptıklarına karşılık hayır duada bulunur. Düşmanlarının, mürşid heyetlerine karşı başlattığı gece baskınlarına karşı önlem alır.
Raci Olayı ile bâtıl ve küfür taraftarlarının ne kadar hain ve câni olduğu bir kez daha ortaya çıkar. Fırsatını bulduklarında, kâfirlerin kalleşliklerinin nüksettiği, tarihî bir vakıa olarak tespit edilir. Öldürülmekle de mü'minlerin soyu kesilemez. Aksine şehidler, toprağa gömülen tohumlar gibidir; bir olarak ekilirler fakat bereketleri sebebiyle bin danelik başaklar hâlinde nice mü'minler gün yüzüne çıkar. Bu, Allah'ın bir ihsanıdır.
Gökhan Demir / diğer yazıları
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-XI / 30.11.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-X / 29.11.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-XI / 30.11.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-X / 29.11.2020