Bunlar gerçekten şaşırmışlar.
Kalpleri kaymış, gönülleri dönmüş…
Nerede bir “hak ve hakikat” varsa, karşısına geçiyorlar, savaş açıyorlar.
Nerede bir batıl varsa, hak diye, doğru diye yutturmaya çalışıyorlar.
Bu ahval, Hz. Peygamberin, kıyamet öncesi ahir zamanda zuhur edeceğini ikaz ettiği “İslamcı kılığındaki
Deccalların karakteri ve onların fitne operasyonları!
Her konuda, her alanda, her işte bu karakter kendini gösteriyor.
Fitnelerini İslam adına, dini istismar ederek yayacaklar, yayıyorlar.
Bunlar işgalci Amerika ve Haçlıya emir kulu oluyor, gayr-ı Müslimlerin safında yer alıyor, Müslümanlara ise savaş açıyorlar.
Bunlar, Avrupa’daki gurbetçi kardeşlerimize Almanlaşın, Avrupa’ya entegre olun, bunlarla bir olun, diyorlar; Türk milletine gelince, asırlardan beri tek millet olan bu yüce milleti 36 etnik parçaya bölüyorlar.
Bunlar, Yahudi ve Hıristiyanları kardeş, Müslümanı ise düşman ilan ediyorlar.
Bunlar, ecnebiye peşkeş çekmek için her türlü maden ve kaynağı buluyorlar; Türk milletine sıra gelince, ne maden var, ne kaynak diyorlar.
Bunlar, Papaz Malthus’un liberal kapitalizm ekonomi anlayışıyla devlet ve milleti batırıyorlar; milleti avlamak için ise
Prof. Dr. Haydar Baş beyin Milli Ekonomi Modeli’ni aşırıyorlar.
Bunlar, gayr-ı Müslim ecnebilerle kol kola girebiliyorlar; fakat Alevi, Bektaşi, Caferi, Sünni vs. Ehl-i Beyt sevdalısı öz kardeşleriyle beraber olamıyorlar.
Bunlar, gayrimüslim Ehl-i Kitap ile amentüde ittifak edebiliyorlar; fakat Ehl-i Beyt sevdalısı Müslümanlarla bir ve beraber olmaya davet edildiklerinde, fitne ve küfür yaygaraları basıyorlar.
Bunlar, inek etinin yanına kasaplık hayvan eti diye domuz etini koyabiliyorlar…
Bunlar, Müslüman kadınları, gayr-ı Müslimlere ve müşriklere nikahlayabiliyorlar…
Bunlar, dinler arası diyalog manevralarıyla yegâne Hak din olan İslam’ı, Kur’an-ı Kerim’de batıl, şirk ve muharref diye nitelendirilen Haçlıların inançlarıyla eşleştirebiliyorlar.
Bunlar, Ehl-i Kitab muhabbetine evet diyebiliyorlar, fakat Ehl-i Beyt muhabbetine evet diyemiyorlar.
Bunlar, Müslümanın yanına papazı-hahamı konduruyorlar; ama aynı Müslümanın yanında Alevî, Bektaşî, Caferî kardeşlerinin olmasını hazmedemiyorlar.
Bunlar, caminin yanına kiliseyi-havrayı konduruyorlar; ama caminin yanında cem evinin varlığına rıza gösteremiyorlar.
Bu İslamcılar, kilise ve havrayı ibadethane olarak görüyor, oralara dalıyorlar; fakat cem evlerini ibadethane görmüyorlar.
Bunlara göre, kilise ve havra ibadethane; fakat cem evleri ibadethane değil!
Prof. Dr. Baş, Hacı Bektaş Veli ve Abdal Musa’ların ahvalini andıran himmet ve hizmetleriyle, Türk milletini Ehl-i Beyt mayasıyla yoğurup yeniden bir ve kardeş yapmaya ve İslam coğrafyasındaki oyunları bozmaya başlayınca, telaşa kapıldılar. İçleri dışa vurdu bunların… Artık ne cami var bunlar için, ne cemevi!
Şaşırmış bunlar… Kalpleri kaymış.
Haktan nasipleri bitmiş!
Halbuki Hz. Peygamberin Mekke dönemindeki Dar’ul Erkam’ı, cami değil, cem evleridir, aşk ve irfan meclisleridir. Rasulullah’ın Medine Mescidinin içindeki Suffa mekânı, cem evleridir, ilim ve irfan mekânlarıdır. İbadethanedir.
Bunların kaba softa ham yobaz bakışıyla bakacak olursak; asıl Asr-ı saadette olmayan bugünkü gibi camilerdir, kubbelerdir, minarelerdir. Bugün, cem evlerini ibadethane olarak görmedikleri halde, Alevi ve Bektaşi kardeşlerimizin muharrem orucu sofralarında baş köşeye kurulan bu İslamcı Deccallar, korkarım Amerikancı selefi ağabeyleri gibi, yakında günümüzdeki camileri ve minareleri de, Asr-ı Saadette yoktu diye yıkacaklardır.
Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da, Yemen’de, Suriye’de Haçlı ile işbirliği halinde Müslümanların başlarını kopartanlar, camileri niye yıkmasınlar? Yapmadıkları iş değil ki… Haçlılarla işbirliği halinde işgal furyasını sürdürdükleri İslam ülkelerinde ne cami bırakıyorlar, ne türbe, ne cemevi!
Bunların bu vaziyet ve ahvalinin, Allah ile, Rasulü ile, Ehl-i Beyt ile, Müslümanlarla, Türk milleti ve medeniyeti ile hiçbir bağı yoktur.
Bu bağlamda Kur’an- Kerim’in değişmez ilahi ölçüsü nettir:
“Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmesinler. Kim böyle yaparsa, artık onun Allah ile hiçbir bağı yoktur” (Âl-i İmran, 28).
Allah ile bağı kalmayandan, Türk milletine ve İslam coğrafyasına hayır gelir mi?!
Bunlardan hayır beklemeyin…
Kalpleri kaymış, gönülleri dönmüş…
Nerede bir “hak ve hakikat” varsa, karşısına geçiyorlar, savaş açıyorlar.
Nerede bir batıl varsa, hak diye, doğru diye yutturmaya çalışıyorlar.
Bu ahval, Hz. Peygamberin, kıyamet öncesi ahir zamanda zuhur edeceğini ikaz ettiği “İslamcı kılığındaki
Deccalların karakteri ve onların fitne operasyonları!
Her konuda, her alanda, her işte bu karakter kendini gösteriyor.
Fitnelerini İslam adına, dini istismar ederek yayacaklar, yayıyorlar.
Bunlar işgalci Amerika ve Haçlıya emir kulu oluyor, gayr-ı Müslimlerin safında yer alıyor, Müslümanlara ise savaş açıyorlar.
Bunlar, Avrupa’daki gurbetçi kardeşlerimize Almanlaşın, Avrupa’ya entegre olun, bunlarla bir olun, diyorlar; Türk milletine gelince, asırlardan beri tek millet olan bu yüce milleti 36 etnik parçaya bölüyorlar.
Bunlar, Yahudi ve Hıristiyanları kardeş, Müslümanı ise düşman ilan ediyorlar.
Bunlar, ecnebiye peşkeş çekmek için her türlü maden ve kaynağı buluyorlar; Türk milletine sıra gelince, ne maden var, ne kaynak diyorlar.
Bunlar, Papaz Malthus’un liberal kapitalizm ekonomi anlayışıyla devlet ve milleti batırıyorlar; milleti avlamak için ise
Prof. Dr. Haydar Baş beyin Milli Ekonomi Modeli’ni aşırıyorlar.
Bunlar, gayr-ı Müslim ecnebilerle kol kola girebiliyorlar; fakat Alevi, Bektaşi, Caferi, Sünni vs. Ehl-i Beyt sevdalısı öz kardeşleriyle beraber olamıyorlar.
Bunlar, gayrimüslim Ehl-i Kitap ile amentüde ittifak edebiliyorlar; fakat Ehl-i Beyt sevdalısı Müslümanlarla bir ve beraber olmaya davet edildiklerinde, fitne ve küfür yaygaraları basıyorlar.
Bunlar, inek etinin yanına kasaplık hayvan eti diye domuz etini koyabiliyorlar…
Bunlar, Müslüman kadınları, gayr-ı Müslimlere ve müşriklere nikahlayabiliyorlar…
Bunlar, dinler arası diyalog manevralarıyla yegâne Hak din olan İslam’ı, Kur’an-ı Kerim’de batıl, şirk ve muharref diye nitelendirilen Haçlıların inançlarıyla eşleştirebiliyorlar.
Bunlar, Ehl-i Kitab muhabbetine evet diyebiliyorlar, fakat Ehl-i Beyt muhabbetine evet diyemiyorlar.
Bunlar, Müslümanın yanına papazı-hahamı konduruyorlar; ama aynı Müslümanın yanında Alevî, Bektaşî, Caferî kardeşlerinin olmasını hazmedemiyorlar.
Bunlar, caminin yanına kiliseyi-havrayı konduruyorlar; ama caminin yanında cem evinin varlığına rıza gösteremiyorlar.
Bu İslamcılar, kilise ve havrayı ibadethane olarak görüyor, oralara dalıyorlar; fakat cem evlerini ibadethane görmüyorlar.
Bunlara göre, kilise ve havra ibadethane; fakat cem evleri ibadethane değil!
Prof. Dr. Baş, Hacı Bektaş Veli ve Abdal Musa’ların ahvalini andıran himmet ve hizmetleriyle, Türk milletini Ehl-i Beyt mayasıyla yoğurup yeniden bir ve kardeş yapmaya ve İslam coğrafyasındaki oyunları bozmaya başlayınca, telaşa kapıldılar. İçleri dışa vurdu bunların… Artık ne cami var bunlar için, ne cemevi!
Şaşırmış bunlar… Kalpleri kaymış.
Haktan nasipleri bitmiş!
Halbuki Hz. Peygamberin Mekke dönemindeki Dar’ul Erkam’ı, cami değil, cem evleridir, aşk ve irfan meclisleridir. Rasulullah’ın Medine Mescidinin içindeki Suffa mekânı, cem evleridir, ilim ve irfan mekânlarıdır. İbadethanedir.
Bunların kaba softa ham yobaz bakışıyla bakacak olursak; asıl Asr-ı saadette olmayan bugünkü gibi camilerdir, kubbelerdir, minarelerdir. Bugün, cem evlerini ibadethane olarak görmedikleri halde, Alevi ve Bektaşi kardeşlerimizin muharrem orucu sofralarında baş köşeye kurulan bu İslamcı Deccallar, korkarım Amerikancı selefi ağabeyleri gibi, yakında günümüzdeki camileri ve minareleri de, Asr-ı Saadette yoktu diye yıkacaklardır.
Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da, Yemen’de, Suriye’de Haçlı ile işbirliği halinde Müslümanların başlarını kopartanlar, camileri niye yıkmasınlar? Yapmadıkları iş değil ki… Haçlılarla işbirliği halinde işgal furyasını sürdürdükleri İslam ülkelerinde ne cami bırakıyorlar, ne türbe, ne cemevi!
Bunların bu vaziyet ve ahvalinin, Allah ile, Rasulü ile, Ehl-i Beyt ile, Müslümanlarla, Türk milleti ve medeniyeti ile hiçbir bağı yoktur.
Bu bağlamda Kur’an- Kerim’in değişmez ilahi ölçüsü nettir:
“Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmesinler. Kim böyle yaparsa, artık onun Allah ile hiçbir bağı yoktur” (Âl-i İmran, 28).
Allah ile bağı kalmayandan, Türk milletine ve İslam coğrafyasına hayır gelir mi?!
Bunlardan hayır beklemeyin…
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019